Kara'nın Yeri

2K 426 134
                                    


Genç çocuk ürkek adımlarla, ahşap masaya yaklaşırken korkuyordu. Halbuki ona "Korkma" demişlerdi. "Yalana tahammülü yoktur. Açık ve net ol. Derdini söyle. Sessiz kalırsan seni umursamaz ama konuşursa bil ki seni dinlemek istiyordur.

Buraya gelebilmek için kaç otobüs değiştirmişti. Ustasına haftalığını bir kez daha erken alabilmek için karşısında iki büklüm olmuştu. Açtı. Son duraktan sonra epey yol yürümüştü. Ayakkabısının ucundaki delik daha da açılmıştı. Ama dönmeyecekti. Uğrunda ölmek de varsa bu yoldan dönemeyecek olsa da geri adım atmayacaktı.

Kapıdaki adamlara "Kara Ağabey ile görüşmek istiyorum" dedi. Fakat günlerdir kendine cesaretli olacağım diye tembihlediği halde adamların karşısında gözünden yaşlar sessizce akı vermişti.

Kim bilir kendisi gibi kaç kişiyle karşılaşıyorlardı ki onun kollarından tutup bir köşeye oturtmuşlar sonra derdini az biraz dinledikten sonra ona korkmaması gerektiğini söylemişlerdi.

Dilinde anasının öğrettiği duayla sırtı dönük adamın arkasında durdu. İçinden bir hıçkırık koptu, eliyle mâni olmak istercesine ağzını kapattı. Titremesi arttı.

Bu kadar aciz bir durumdayken derdini nasıl anlatacaktı. Vazgeçti. Zaten adamın da mühim işleri vardı. Kendisini fark etmemiş ve önündeki deftere bir şeyler yazıp çiziyordu.

Geri döndü. Adamın elindeki afili dolma kalem yere düşünce omzunun üstünden baktı.

"Ver bakalım şu kalemi" dedi adam.

Kendisine söylüyordu değil mi? Etrafında kendisinden başka kimse yoktu çünkü. Bu anasının da dediği gibi o sebep olmalıydı. Titrek adımlarla eğildi. Kalemi aldı. Adamın omzunun üstünden uzattı. Adam almadı kalemi. Bekledi. Görmedi. Sayfayı çeviriyordu geçti karşısına bu kez öyle uzattı. Adam deftere bakarken, dudakları kıvrılarak başını kaldırdı.

Kalemi aldı. Genç çocuk yüzüne baktığında sanki yüzüne sihirli bir toz serpmişler gibi rahatladı. Hani bu adamın yüzü yaralıydı. Hani ağzında diş yoktu. Hani yüzü çirkindi.

"Siz Kara mısınız" dedi çocuk.

Adam karşısında başını çevirerek güldü. Defteri kapattı. İki elini birleştirmeden önce çocuğa oturması için karşısındaki sandalyeyi gösterdi.

"Geç şöyle yakından bak. Kara mıyım Ak mıyım" dedi.

"Estağfurullah beyim. Ondan değil de şeyden" dedi genç. Utana sıkıla. Ellerini önünde bağlayarak. Adam ellerine baktı. Yüzündeki ifade değişince yanlış durduğunu anladı genç. Bu kez eski ama hala giyinir olan pantolonun yanlarından tuttu. Hazır ol vaziyette duruyordu.

"Sandalyeni mi çekeyim" diyerek ayağa kalkınca adam geri adım attı. Bu adam kocamandı. Ulaşılmazdı. Harbiden de dedikleri kadar vardı.

Sandalyeyi çekti adam. Sonra omuzlarına bastırarak "Otur bakalım beyim" dedi. Sonra kalktığı yere geri döndü.

"Adın ne?" diye sordu.

"Haktan " dedi genç. Islak gözleriyle, titreyen gözbebekleriyle adamın görüntüsünü hafızasına kaydediyor gibi bakıyordu.

"Hayırdır Haktan Kardeş. Adam yiyici miyiz de öyle bakarsın?" diye sordu. Sanki hakaret etmiş gibi olunca genç bakışlarından utandı. Aceleyle çekti. Yerinden kıpırdandı.

"Yok Ağabey yemin ederim ondan değil. Allah çarpsın yanlış anladın " diye açıklama yapmaya çalışırken adam eliyle durdurdu.

"Dur oğlum! Dur." diyerek.

İBRAHİMWhere stories live. Discover now