Yine Sabah Doğuyor

3K 518 136
                                    


Cihat'ın ölümünün üzerinden kırk gün geçti. Kırk gün kırk gece. Cihat'ı tanıyan tanımayan herkes ağlarken, kimse göz yaşlarını sakınmadı. Gencecik delikanlıydı. Herkes birinin tesellisi oldu. İçinden can kopanların omzuna dokunuldu, sırtları sıvazlandı. Eş dost, akraba, köylüler her biri Cihat için üzülürken, biri diğerinin tesellisi oldu.

Bir İbrahim'in sırtını sıvazlayan olmadı. Boğazındaki yumruyu soran olmadı. En çok da senin başın sağ olsun diyen de olmadı. Hoş İbrahim'in başı Cihattı. Sonu meçhul. Sanki bu dünya üzerine hep yetim kalmak için gönderilmişti. Sırtını dayadığı duvar yıkılıyor, ağaç kuruyor, eline aldığı gül soluyordu.

Cihat'ın ölümü ona çok dokundu. Önceden benim, derdim mi varmış diyecek kadar acıyı hissetti. Aklı gitti İbrahim'in. Bu delirmek gibi değildi. Hayatına yön veren Cihat gitmişti. Akıl sandığıydı onun. Hayata tutunmaya çalışırken kılavuzuydu. Elinden çekip insan içine sokan, insan olmak nasıl olur öğreteniydi. Şimdi kim onu kaldıracaktı. Kim onu azarlayıp kendine gel ve insan içine karış diyecekti? İbrahim'i kim yola getirecekti.

Fakat şunu akıl edebildi. Hem de ilk kez Cihat ona akıl vermeden. Cenaze evini hiç yalnız bırakmadı. Kırk gün boyunca cenaze evinde, arkadaşının emanetlerinin başındaydı. İşte bunu becerebilmişti.

Kimseyle iki kelimeden öte konuşamayan İbrahim, sessizdi ama geleni ağırladı. Gideni uğurladı. Oturak mı lazımdı, temin etti. Uzak yoldan gelenler için evde aş mı bitmişti, evinde ne var ne yok el arabasıyla taşıdı. Cihat'ın Kardeşlerinin ayakkabısı mı delinmişti, iki gün sonra her ikisine de gıcır gıcır çizmeler ve gocuklarını aldı. Elinden geldiğinin bin mislisini yapmaya çalıştı. Kimseye sormadan, kimseye danışmadan bunları düşünebildi. Cenaze evinde eksik olan her işi yaptı. Hem de eli kolu kırılmışken. Onu kimse acın var diye köşeye oturtmadı. Hoş nasıl otursundu?

Cihat'ın onun için yaptıkları oturmakla ödenir miydi?

Evde yaraları iyileşmeyen nenesinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra soluğu yine bu kapıda aldı. Kırk gün boyunca iki kapı arasında mekik dokudu. Yalnız başına uçmaya çalışan kartallar misali.

Ahmet Hoca; bu kara oğlanın her yaptığının farkındaydı. Boynu bükük, bir köşede tek başına kalabalığa karışırken zorlandığını görüyordu. Onun Cihat dan başka kimsesi olmadığını en çok o bilirdi. Cihat'ın zoruyla bu gibi durumlarda el içine karışırdı.

Hayatın bilmecesi çözmekle bitmiyordu. Kim derdi ki İbrahim kardeş dediğinin cenazesinde el içine karışacaktı. Ama onlara derdi veren Allah çok yüceydi. Neyi ve neleri kaldırmıyordu İnsanoğlu.

İbrahim kardeş acısını Ahmet Hoca evlat acısını bir ömür kaldırmaya çalışacaktı.

...

Sabriye Kadın dersen yeni yeni kendine geliyordu. Dün gece sancılı uykusuna dalmadan önce Ahmet Hoca'ya içini çekerek, oğlunun vefatının ardından genelde adet haline getirilen dua yemeğini nasıl vereceklerini sormuştu. Nasıl bir hayrat yapsak da kuzumun ruhuna yarasa demişti. Ellerinde avuçlarında yoktu.

Ahmet Hoca'nın da elbette aklındaydı. Karısına belli etmemeye çalışsa da birkaç gündür o da bunu düşünüyordu. Pek tabi ilim yolunda Hocaydı. Ve bunun şart olmadığının bilincindeydi. Fakat bu öyle bir durumdu ki sanki oğlunun arkasından bir şey yapamayacak olması canını sıkmaya yetiyordu.

"Sen sıkma canını. Yarın evde ne var ne yok pişirir, fakir fukarayı bilhassa davet eder, duasını da yaparız" diyerek karısını teselli etmeye çalışmıştı.

Fakat gün ağarmaya yakın, Saliha Kadın ezandan sonra uyumamış, pencere önünde gün aymasını beklerken İbrahim'in sessizce avluya girdiğini görmüştü. Yanında koca bir dananın ipini çekerek gelmiş, hayvanı direğe bağlamıştı. Sonra da tandır evinin önündeki kütüğün üzerine oturmuş, sigarasını ateşlemişti.

İBRAHİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin