Mihran'ın Acı Suyu

2.8K 394 193
                                    


Mihran'ın nenesi bir keresinde ona şöyle bir şey demişti. "Soy ağacında suyu aynı pınardan içenler, kuşaklar geçse de kaderleri ve hastalıkları birbirine geçer. Hasta olan iyileşmediği, sevdalı olan kavuşmadığı sürece bu döngü kıyamete kadar devam eder."

Mihran'ın o vakitler bu söyleme aklı ermemişti. Hatta gülünç gelmişti. Her koyun kendi bacağından asılır diyerek cahilce demişti. Fakat düştüğü şu durumda da aklına ilk gelen bu olmuştu. Mihran soyundan kim bilir kimin yarım bıraktığı kara sevdanın yangınında yanıyor da böylesi acılara mahkûm edilmişti.

Asıl cahil olan kendisiydi. Başına buyruk hayatı, ailesinin ona verdiği özgürlük bazen işe yaramıyordu işte. Şu yaşına kadar ne istediyse yapan Mihran, en çok ben bilirim, ben akıllıyım safsatasıyla kendini bir kez daha ateşin ortasına atmıştı. Bundan da sağ çıkarım umuduyla bodoslamasına dalmıştı. Lakin asıl amacını herkes bilmese de kendi biliyordu.

Yıllardır kor ateşlerde yanan yalnız, kimsesiz bir adama can suyu olmaktı niyeti. Sabahına gözlerini açtığında gördüğü felaketlerden sonra keşke tutsaydı kendini, keşke sabırlı olsaydı, keşke bir kez büyük sözü dinleseydi de bu kadar canı yanmasaydı.

Pekâlâ ne yapsaydı Mihran? Başkası olsa nasıl davranırdı ki. Dün o koca adamın tıpkı topraktan bir dağ misali nasıl heyelana kapıldığına bire bir şahit olmuşken, üstelik kendi derdini anlattığında da gözlerinde yenice yanan ışığın karardığını görünce. Ya ne yapsaydı Mihran?

Sanki ona kendini bahşedince her şey güllük gülistanlık olacak gibi gelmişti. İbrahim'in yıllardır üzerine serptikleri ölü toprağını elleriyle silkeleyerek onu kirinden arındıracak sanmıştı. Hayır bu şu demek değildi. Bir erkeği bedeniyle dizginlemek amacıyla yapmamıştı.

Vallahi de seninim demek için yapmıştı. Billahi de bundan sonra hep yanımdayım demek için yapmıştı. Ruhumla, canımla, tenimle, terimle seninim ve her nerede olursam olayım senden asla vazgeçmeyeceğim. İşte bu da kanıtı demek içindi.

Bu cahillik miydi? Belki! Ama başka çaresi de yokmuş gibiydi. Sanki ortada gürül gürül akan bir dere vardı. Bir tarafına ailesini koymuşlar diğer tarafına İbrahim'i yerleştirmişler de Mihran'a seç bir tarafı diyorlardı.

Mihran hangisine elini uzatsa diğeri sırtını dönüp çekip gidecekti. Ve en yalın gerçeği de bunu ilk yapan İbrahim olacaktı. Mihran aylardır el uzatsın diye beklediği adamın, parmakları kımıldamaya başlayınca nasıl vazgeçsindi.

Aslında ilk amacı da bu değildi. İbrahim'in koynuna girmeden önce çok başka fikirlerle yanına gitmişti. Ona açıklama yapacak, ikna etmeye çalışacaktı. Onu bekleyeceğini ve sular durulana kadar onun da kendisini beklemesi gerektiğini söyleyecekti. Vallahi de amacı buydu. Ta ki İbrahim ona "seni benden kaçırıyorlar" diyene kadar. İşte bu gerçek Mihran'a tokat gibi çarpmıştı.

Mihran karşısında acı çekerek bu sözleri dile getiren adama nasıl kıysındı. Ömrü pamuk ipliğinde geçmiş adamı hangi sözlerle ikna edebilirdi. İbrahim için sözlerin hükmü var mıydı ki konuşarak ikna etmeye çalışsın. Mihran kendine kıyar yine de İbrahim'e iki söz edip de sırtını dönüp gidemezdi.

Sanki ondan gayrı aşık yokmuş gibi gönlünün telaşına kapılan Mihran yırtıcı bir atmaca misali İbrahim'i baştan çıkarırken hiç şimdiki kadar utanmamıştı.

İbrahim av olmuştu. İbrahim "yanarız" diye yalvaran taraf olmuştu.

Üstüme sinen lanet ateş ikimizi de kor eder, dönüşü olmaz" diye sızlanırken İbrahim.

Mihran gözünü karartarak, sığındığı boyun çukurunda şunları söylemişti.

"Varsın yanacaksak birlikte yanalım. Hem nereden biliyorsun? Belki de seni attıkları ateşin içine balık diye düşmeyeceğini. Ateş yerine su olup söndürmeyeceğimi"

İBRAHİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin