Marazlı Koyunu Kimse Gütmüyor

2.5K 471 154
                                    

İbrahim, Cihat konuşurken kıpkırmızı kesilmiş, sırtı yay gibi gerilmişti. İçine bir kürek ateş atan Cihat yüzüne dönüp de bakamamıştı.

" Ben" diye gürledi. " Ben." ayaklarını yere vurarak delice bir yürüyüşe geçti. Tek eliyle soğuk ter suları içinde kalan saçına asıldı. Sanki depreme tutulmuş gibi sarsılmaya başladı. Bu kadar mı büyüktü Mihran'ın etkisi üzerinde. Ne ara kafayı yiyecek kadar olmuştu.

" Ben o şerefsizi ayağımın altında çiğner, toprağa gömerim" dedi.

Konuştu, köpürdü, gitti geldi. Çeşmenin beş adımlık etrafını kaç kez döndü hesap edemedi. Nasıl tutulmuştu bu hastalığa. Nasıl ağrılı bir dertti bu.

" Cihat! Bir şey söyle" diye bağırdı.

Cihat'ın ağzı yüzü dağılmış fakat canı İbrahim'in gözlerine baktıkça daha çok yanmıştı. Bu kadar ateşin içinde kavrulacağını bilse hiç girmezdi bu işe. O istemişti ki arkadaşı o balçık evden çıksın yuvasını kursun, düzenini sağlasındı. Fakat öyle ki onu yetiştiremeyen o illet kadın yüzünden şu gül gibi dostunun yüzüne bütün kapılar kapanıyordu.

"Bağırma geç şöyle konuşalım" diye yanına yürüdü.

Çeşmenin kenarında büyükçe taşlar vardı, üstüne oturdular. Onlar delice soluk alırken yanlarına doğru yaklaşan Cihat'ın babası Ahmet Hoca idi.

Cihat babasını görünce sıkıntıyla ayaklandı. O ayaklanınca, İbrahim de gelenin kim olduğuna baktı, o da ayağa kalktı.

" Selamın aleyküm! Delibaşlar" dedi, ellilerin sonunda, biçimli sakalları beyazlamış, nur yüzlü Ahmet Hoca.

" Aleyküm selam " diyerek ağzının içinde utanarak cevap verdi Cihat. İbrahim ise içinden aldı selamını.

" Oturun bakalım" dedi Ahmet Hoca. Cihat kendi kalktığı yere babasını oturttu. Az uzaktaki taşı da kendi için getirdi.

İkisi de suçlu bir çocuk ifadesiyle önlerine bakıyordu. İbrahim dersen içinde büyükçe bir yangın kor olmuş harlanıp duruyordu. Etraftaki bembeyaz kar yığını bile gözlerinin önünde sisli bir griye bürünmüştü.

" Anlat bakalım oğul! Kazım'ın oğlu bana mı sövdü. Anana mı sövdü de yüzünü darmadağın ettin" derken şaşkın tavrıyla Ahmet Hoca, İbrahim gerildi.

" Şerefsiz pİç! " dedi Cihat. Sözünü bitirir bitirmez, " Cihat!" diye sert bir şekilde uyardı babası.

" Affın ola baba! Densiz densiz konuştu kızdırdı beni. Tutamadım kendimi" dedi.

İbrahim bin pişmandı. İt gibi pişmandı. Azıcık akıl etseydi Cihat'ı şu duruma sokmazdı. Vebalıydı işte. Bulaştığı ellerde uyuz gibi yayılıyordu.

" Ahmet Emmi" diye araya girecekti ki Cihat elini kaldırarak susturdu.

" Baba bize yardım etmelisin" dedi. İbrahim yüzüne darbe almış gibi sendeledi. Bir de bu adamı mı bulaştıracaklardı. Sinirle ayağa kalktı. Cihat'a engel olmak istedi. Ahmet Hoca yine o bilindik babacan tavrıyla dizinden tutarak, geri oturmasını sağladı. Az çok oğlunun yine İbrahim yüzünden kavgaya karışabildiğini tahmin ediyordu.

" Otur hele İbrahim. Anlatsın bakalım Cihat da derdiniz ney öğrenelim " dedi.

İbrahim'in yüzü gittikçe kararıyor, bozarıyor renk değiştiriyordu.

" Baba! Cemil Ağabeyin kızı Mihran var ya! Bilyon değil mi?" derken Cihat Ahmet Hoca şaşırarak yüzüne baktı. Oğlunun gönlünün kimde olduğunu bilirdi. Öyleyse dedi. İçine taş oturdu. Durum harbiden vahimdi.

İBRAHİMWhere stories live. Discover now