Herkes Dermanını Arıyor.

2.4K 438 89
                                    

Vakit ikindinin son dakikalarını tüketiyor, akşama doğru koşturuyor, kış güneşinin varım ama yokum görüntüsü Söğütlü Köyüne veda ediyordu. İbrahim evin arkasında, akşam ayazının keskin soğuğu şakaklarını yoklarken, sırtı kan ter içinde kalmış odun kırmakla meşguldü. Cihat ile dalaşarak ayrıldıktan sonra kendini yine işe vermişti. Önce, elinde kar küreğiyle bir o yanı bir bu yanı canı çıkacak olana kadar temizlemişti. Sanırsın bahçelerinde düğün dernek olacaktı da acil yer açması gerekiyormuş gibi.

Aynı işleri defalarca yapmıştı. Beş büyük baş ineği, kendi gibi doru atı ve yirmiye yakın tavuğunun karınlarını fazlasıyla doyurmuştu. Tıka basa dolu ahırın içinde işini bitirince de kısa bir mola vererek, üst üste iki dal sigara içmiş, asıl yapması gereken işinin hesabını yapmaya başlamıştı. Verilmiş sözler vardı. O odunlar yarına kadar Allah'ın izniyle hazır olacaktı.

İbrahim'in hali vakti yerindeydi çok şükür. Bunu Cihat iyi bildiğinden ondan önce öne atılmıştı. Keza bir tek Cihat bilirdi onu çünkü. Oldum olası çalışkandı. Bileği ve bedeni kuvvetli, aklı ticarete çalışırdı. İşin aslı yalnızlığının üstünü örtmek için çalışmış ha çalışmıştı. Becermişti de. Delikanlı iken yevmiye usulü çalıştığı paralarla, önce küçük baş hayvan almış sonra onları çoğaltarak büyük baş alımına kadar ilerletmişti kazancını. Zaten parasını yiyecek kimi vardı? Bir içeridekinden başka. Onun derdi İbrahim'in parasında değil ömrünü yemekti.

Her şeyi vardı da insan gibi insan olabilmesi için hiçbir şeyi yoktu. Yeri geliyordu işte cebin tıka basa dolu olsa da itibarın olmadıktan sonra kimse yüzüne bakmıyordu.

Ama sanki bu kez farklı olacak gibiydi. İlk kez, ömrü boyunca ilk kez çeşme başında bir iki kişinin ağzının içinden " Sağ olasın İbrahim" sözünü duyar gibi olmuştu sanki. Şöyle ağızlarının içinde Dolmuşçunun avradına dedikleri gibi dolu dolu çıkmamıştı ağızlarından, ama olsundu. Duymuştu. Şaşırmıştı da.

Ama en çok Mihran kızın, o şaşkın bakışı yok muydu? Şayet İbrahim, Cihat'ın yaptığı hamleyi anında atlatmış olsaydı, o küçük burun ucuna fiske atıp "Ağzını kapat be güzel" demek isterdi.

Atıyordu işte İbrahim. Sanki bunları yapacak biriymiş gibi gözünün önünde canlandırdıklarını yaparım sanıyordu. Belki yapardı yahu. İllaki içinden gelen duyguları deftere yazıp, ezberleyerek öğrenecek değildi ya.

.........

Yatsı ezanı okunmuştu. O hala evin arkasında odun kırıyordu. Hava eksi on sekiz derece olmasına rağmen, üstünde beyaz kısa kollu içliğiyle, saçları terlemiş, başının üstünden dumanlar çıkıyordu. Onun bu halini birileri görseydi ancak şunu derdi. Delirmiş bu oğlan. Harareti de başına vurmuş. Hoş onun da önlemini almıştı ya. Bilhassa evin arka bölümünü yani bahçe duvarı ve evin duvarının arasını seçmişti.

Kırdığı odunlar ve daha önce de hazır olan çuvallarla birlikte elliye yakın çuval olmuştu. Hepsi muazzam görünüyordu. Sanki her birini metreyle ölçerek kırmış da boncuk dizer gibi dizmişti. Ayrıca en kalitelisini seçmişti. Meşe odunu. Yanarken en sağlıklısı, isi az fakat içi tok olanından. Çuvallara yerleştirirken de iri olanları ayrı ufak olanları da ayrı yerleştirmişti. Kullanırken kolay olsun diye.

Soba da hazırdı. Hem de yeniydi. Bu yıl evde kullanmak için almıştı da bir türlü içinden gelmemişti kurmak. Boruları da iki adet kovası da gıcır gıcırdı. Demek ki Mihran kıza kısmet olacaktı ondan canı istememişti kurmayı.

........




Hayırlı geceler efendim. Öncelikle çok kısa olduğunun bilincindeyim. Ama bilhassa şunu dile getirmek için buradayım.

Siz sevgili dostlarımdan bugünlerin yüzü suyu hürmetine bana ve aileme dua etmelerini rica ederim. Bu ara kafamız çok karışık. Depremden ötürü darmadağınık olduk. Hamd olsun can kaybımız yok ama psikolojik olarak çöktük. Çocuklarım Maraş'a dönmek istemiyorlar. Eşim hala orada. O da zaten yıllarca ayrı kaldığımızdan ötürü bir kez daha aile bütünlüğümüzün bozulmasını istemiyor. Ev hasarlı. Eşyalar ne halde bilmiyorum. En son o gün çıkmıştım evden. Üstümüzde pijamalarımızla. Biliyorum ki bunları söylerken bile utanıyorum. Zira ailelerini kaybeden, evlatlarını kaybeden binlerce canımız var.

Ama işte hayat da devam ediyor. Bir şekilde yol almamız gerekecek. Velhasıl ben memleketim de kalmak istiyorum artık. (19 yıldır neredeyse Türkiye'nin birçok şehrinde tek başıma mücadele verdim. Yeri geldi en lüks evlerde oturduk yeri geldi hamam böceği taşan kara betonlu lojmanlarda. Ama hep yalnızdım. Bilmem bahtsızlığımızdan bilmem biri bize ayrılma büyüsü yapmış ondan 😊Hep yalnız kaldım.

Tam dedik ki Maraş artık son görev yerimiz. Her şey mükemmel ilerliyor, evde tuhaf ama dozunu aşkın bir huzur ve enerji patlaması var ki size yemin ederim o iki hafta hep öyleydi. Evimin içi bereket ve huzurla doluydu. Derken işte Rabbim yine gösterdi üstünlüğünü.

İşte kurtulduk geldik. Ciğerimiz yandı yanmaya devam ediyor. Dönsem evlatlarımı _ki onlar baba olmadan yaşamaya alıştıkları için makul olanı bu zannediyorlar_ Kalsam yıllardır aile yüzü görmemiş ama bizim için canını dişine takmış adamımı düşünüyorum.

İki arada kaldım. Şehrin yeniden düzelebilmesi için en az iki yıl lazım. Zaten çocuklarım yıllardır bir şehirde tutunmaya çalışıyorlar.

Velhasıl Rabbim doğru kararlar alabilmemiz için yol göstersin. En hayırlısı en güzeli ne ise o olsun. Sizlerden de ricam dualarınızda bize de yer vermeniz.

Ayrıca empati yaparak okuyun olur mu. Gerçekten de ailemden arkadaşlarımdan birine anlatır gibi içimi dökmek istedim.

Burada olmaktan onur ve gurur duyarken, yetebildiğim kadarıyla gelmeye çalışıyorum.

Diyeceklerim bu kadar. Daha ne olsun.

Yeniden kavuşmak umuduyla yorumlarda buluşmak üzere selametle kalın. Hoşça kalın.

Instagram. Begül Aybar Ünal

İBRAHİMWhere stories live. Discover now