29

205 36 38
                                    

| Arda |

Ağır adımlarla kapıyı açtıktan sonra gördüğüm görüntünün hayal olduğunu zannettim bir an. Kalp atışlarım yavaşlayıp, sertleşti. Bir korku kapladı içimi. Aslında onun benden korkması gerekiyordu; korkan taraf neden bendim? Bilmiyor, ve bunu düşünemiyordum; aklım durmuştu çünkü.

Normalde sırtına kadar uzanan saçlarını omuzlarına kadar kestirmişti. Zayıflamıştı da. Giydiği krem rengi etek dizlerinin üstünde bitiyordu. Mavi beyaz penyesi ise onun tarzı değildi hiç. Lakin, en önemli detay yüzündeydi. Sağ kaşının hemen üstünde küçük bir yara bandı vardı. Dikkatli bakılırsa gözlerinin altlarındaki morlukların kapatıcılarla örtüldüğü görülebiliyordu.

Annem şiddet görmüştü.

Hiçbir şey demedim, geçmesi için ona yer açtım. Elindeki bavulla ağır adımlarla içeri girdi. Bana bakmıyor, yerdeki mermerleri izliyordu. Omzuna astığı heybedeki telefon çalmaya başlayınca bavulunu yere bıraktı, telefonu sessize aldı ve odasına yürümeye devam etti. Peşinden gittim. Hatta, ondan hızlı yürüyüp, önüne geçtim; yüzünü görmek istiyordum. Bunu fark edince yüzünü benden kaçırdı; ağlıyordu. 

"İyi misin?" diyebildim sadece. Muhtemelen ikimizin de aklında sonsuz sayıda soru vardı, ama şu an sorabildiğim tek şey bu olmuştu.

Sorumu duyar duymaz hıçkırarak ağlamaya başladı. Bavulunu yere bırakıp, üstüne çöktü. Ellerini saçlarından geçirdi, yere izlemeye başladı. Hiçbir şey diyemedim, ben de yanına çöktüm. Yüzü gözüksün diye elimle saçlarını araladım. Bunu yapmamdan sonra ağlaması durakladı. "Neden ağlıyorsun?"

"Neden bana iyi davranıyorsun? Beni evden kovman gerekiyordu."

Dediği doğruydu, ama ben öyle bir insan değildim ki. Ona bunu yapamazdım; o benim annemdi. Bana şimdiye kadar hiç annelik yapmayan annem... "Çünkü annemsin."

Bunu dememden sonra gözleri tekrar yaşlarla doldu. "Ben sana hiç annelik yapmadım." Bir hıçkırık daha... "Benden nefret etsen, hakkındır. Bana iyi davranmanı hak etmiyorum da."

Yine haklıydı. Ama ona bunu yaparsam, babamdan hiçbir farkım kalmazdı. Ben öyle bir adam olmak istemiyordum. "Zorunda kalmasaydın, buraya gelmezdin. Bir de ben zorluk çıkarmak istemedim. Hem, öyle yaparsam, babamdan bir farkım kalmaz. Ben öyle biri olmak istemiyorum."

Hıçkırarak ağlamaya devam etti. "Bunu demeye yüzüm bile yok ama... Çok özür dilerim, oğlum. Çok... Boşa geçen yıllarımı nasıl telafi ederim bilmiyorum. Beni bu saatten sonra annen olarak kabul eder misin?"

Evdeki ölüm sessizliğine tezat oluştururcasına yankılanan sesleri yüzünden gözlerimin karardığını, zamanın yavaşladığını hissettim bir an. Onun ve babamın yokluğuna alıştığım, onlardan bir beklentim olmadan, kendi kendime yetmeye başladığım bu dönemde neden böyle bir şey yapmıştı? Neden? Dengemi yeniden mi bozmak istiyordu? Amacı neydi? "Bunları sonra konuşalım. Sen önce bir duş al, dinlen istersen."

Gözlerindeki yaşları sildikten sonra kafasını onaylama anlamında aşağı yukarı salladı. Yüzündeki ifade ciddileşmişti. "Tamam," dedi sessizce. Ayaklandı. Bavulunu aldıktan sonra odasına gitti ve kapısını kilitledi.

Kapının kapanma sesini duyduktan sonra dizlerimin bağının çözüldüğünü, dengemi kaybettiğimi hissettim. Yere düşmemek için duvardan destek aldım. Sakinleşmem gerekiyordu. Gözlerimi kapatıp, yavaş bir şekilde nefes alıp, verdim. "Sakin ol," dedim kendi kendime. "Sakin ol, kötü bir şey olacağı yok. Sen güçlüsün, onun varlığıyla yıkılmazsın. Sana hiçbir şey olmaz."

Nerede ve ne zamanda olduğumu, gözlerimi yeniden açınca hatırladım. En azından biraz olsun sakinleşmiştim; bu durumu da idare edebilirdim. Ama ilk yapmam gereken şey, bir duş alıp, nabzımı ve tansiyonumu normale çevirmekti. 

another love | bxbWhere stories live. Discover now