20

250 51 28
                                    

| Toygar |

Bıkkınlıkla bilgisayarımın kapağını kapatıp, bir of çektim ve sandalyemde arkama yaslandım. İnsan kaynakları yöneticimiz izinde olduğu için haftanın başından beri personel mülakatlarına da ben giriyordum, sanki başka hiç işim yokmuş gibi. İşten çıkınca da dinlenemiyordum da; ev bakmakla uğraşıyordum. Bu yüzden ne kendime vakit ayırabiliyordum, ne Arda'ya.

Beni özlediğini tahmin edebiliyordum. Günlerdir yoğunluktan onunla buluşmayı geçtim, doğru düzgün mesajlaşamamıştım bile. Bu süreçte bir şeylerin ters gittiğini düşünüp, kafasının içinde kıyamet senaryoları kurmaya başlayabilirdi. Lakin ben onun içinin rahat olmasını istiyordum. O yüzden, telefonumu cebimden çıkardım ve numarasını tuşladım. Birkaç saniye sonra telefonu açmıştı.

"Alo?"

"Arda? Nasılsın?"

"İyiyim, sen?" derken sesi şenlenmişti bir anda. Heyecanını ben buradan hissediyor, ve mutluluğuyla mutlu oluyordum.

"Biraz yorgunum, ama iyiyim. Birazdan işten çıkacağım, ev bakmaya gideceğim, oradan da eve geçerim sanırım."

"Anladım..."

"Çok yoğunum bu aralar," dedim. "İşe alım mülakatlarını yapan arkadaş izne çıkmış; onun işi de bana kaldı. Bir de üstüne ev bakıyorum, biliyorsun. Endişelenme yani; ters giden bir şey yok."

"Teşekkür ederim," dediğinde hissettim sesindeki rahatlamayı. "Ben de seni merak etmiştim."

"Biliyorum."

"Ne?" 

Ani şaşkınlık yüzünden güldüm. Çok tatlıydı. "Tahmin ediyordum, diyeyim. O yüzden bir aramak istedim. Belki konuşursak iyi gelir diye."

"Güzel düşünmüşsün," dedi. Heyecanını buradan bile hissedebiliyordum. Çok saftı; kalbi hiç yazı yazılmamış bir defter gibi bembeyazdı. Bütün duyguları doruklarda yaşıyordu. "Ben de seni darlamak istemedim zaten, belki meşgulsündür diye."

"Teşekkür ederim güzel düşüncen için, ama, bana ne zaman istersen yazabilirsin. İçinden ne zaman gelirse... Ben müsait oldukça hepsine yanıt veririm."

Tam o anda kapım çalındı. "Ben seni sonra arayacağım. Kapatmam lazım şimdi."

"Tamamdır. Görüşürüz."

"Görüşürüz," deyip, telefonu kapattıktan sonra "Gel!" diye seslendim. Kapı açıldı, içeri Yaprak ve şirketten tanımadığım bir kadın girdi. Tanımadığım kadın masamın önündeki koltuklardan birine oturduktan sonra Yaprak konuştu: "Sana anlatmak istediği bir şey varmış," dedi; sesinde yoğun bir huzursuzluk vardı. "Tamam. Teşekkürler," dememden sonra odadan çıkıp, kapıyı kapattı.

"Buyurun, sizi dinliyorum."

Esmer kadın koltukta küçüldükçe küçülüyor, bakışlarını mümkün mertebe benden kaçırıyordu. "Rahat olun lütfen," diye ekledim. "Ne olduğunu anlatabilirsiniz."

Kadın siyah kalem eteğinin uçlarını çekiştirdi gerginlikle. "Ben... Bir saat önce asansörde taciz edildim."

Duyduğum şeyle içimde bir şimşek çaksa da bunu dışımdan belli etmedim. Eğer ben bile tepki verirsem, başka kime anlatabilirdi ki bunu? "Nasıl oldu bu?"

"Kimsenin günahını almak istemiyorum ama... Departman şefimiz Sinan Bey asansörde kalabalığı fırsat bilip, bacaklarımı ve kalçalarımı elledi." 

Bir psikolog olarak, danışanlarla empati yapmamayı öğrenmem çok önemliydi; olmazsa olmazdı. Lakin kendime engel olamıyordum. Karşımda üzüntü ve gerginlikten şekil değiştiren masum bir kadın bana taciz edildiğini söylüyordu; nasıl hiçbir şey hissetmeyebilirdim? Derin bir nefes alıp, içimdeki öfkeyi dindirdim. Beni uzun bir akşam bekliyordu.

another love | bxbOnde histórias criam vida. Descubra agora