4

470 71 84
                                    

| Arda |

"Kuzey eğer o maviyi bana salmazsan kafanı duvarlara sürterim!"

Büşra'nın sinirle karışık söylediği cümleye Kuzey de aynı edayla karşılık verdi: "Lan manyak karı, zaten dokunmuyorum maviye! Karıştırma ortalığı!"

Bu ikili bilgisayar başında bile beni güldürüyorlardı. Eğer Kıvanç'ın en yakın arkadaşı olmasaydı Büşra'nın Kuzey'le asla arkadaş olmayacağını anlamak hiç zor değildi. Gerçi, ne kadar didişseler de birinin yardıma ihtiyacı olduğunda diğeri amasız, fakatsız yardımına koşardı. Sanırım dostluk böyle bir şeydi.

"Didişmeyin lan mavi için! Bitiriyorum ben zaten." Efe'nin ciddi olan sesiyle hepimiz irkildik ve oyunda haritaya baktık, gerçekten de bitiriyordu.

Birkaç saniye sonra ekranda beliren zafer yazısıyla birlikte derin bir nefes verdim ve sandalyemde arkama yaslandım. "Ellerinize sağlık."

"Sağ ol kankam," dedi Kuzey. Daha sonra sevgilisi Kıvanç konuştu: "Oyunu sincabım taşıdı."

"Evet," dedi Kuzey. "Maymun Büşra karşı takımın oyuncusuydu zaten."

"Lan sinirlendirme beni!"

Dayanamayıp ben de güldüm. Çok güzel anlaşıyorlardı.

Efe "Bir el daha giriyor muyuz?" diye sorduğunda saate baktım, akşam altıyı on geçiyordu. Yemek yiyip, hazırlanmam ve bara gitmem gerekiyordu.

Toygar için mi yoksa? Ondan gördüğün azıcık arkadaşlık bile bağımlılık mı yaptı?

İç sesimin söyledikleri yüzünden duraksadım. Başkasından gördüğüm ilginin, arkadaşlığın zerresine bile bu kadar sıkı sıkıya sarılıp, bırakmamam bana korkunç geliyordu. Gerçekten de bu kadar aç mıydım en ufak bir etkileşime bile? Yoksa şımarıklık ediyor, kendi kendimi mi acındırıyordum? Bilmiyordum; kendi duygularıma bile yabancıydım. Yine de o bara gidecektim; sebebi önemsizdi.

"Ben kaçayım," dedim.

"Nereye kanka? Ne güzel oynuyorduk." Efe haklıydı. Güzel ısınmıştık ve gün geçtikçe lig atlıyorduk.

"Saatlerdir oynuyoruz. Hem sıkıldım evde. Dışarı çıkacağım."

"Senden bu cümleyi pek duymuyoruz. Hayırdır?"

"Bara gideceğim."

Efe'nin, ve hatta diğer herkesin şaşkınlığı sessizliklerinden belli oluyordu. "Keşke önceden haber verseydin. Beraber giderdik," dedi Kıvanç. Aslında haklıydı da. Haber verebilirdim, ama istemedim. Tek olmak istiyordum.

"Tek gitmek istedim," dedim. "Biraz açılmak istiyorum."

"Sen nasıl istersen," dedi. "Yine de istediğin zaman haber verirsin, geliriz."

"Teşekkürler. Ben kaçıyorum."

Hepsi bana görüşürüz dedikten sonra bilgisayarı kapattım ve sandalyemde arkama yaslanıp, ellerimi ensemde buluşturdum. Derin bir nefes aldım. Gergindim. Bu sefer beni oraya bırakıp, oradan alacak arkadaşlarım da yoktu. Gerçek anlamda, tek başımaydım. Yine de geri adım atmak istemiyordum. Yakında üniversiteye başlayacaktım. Zincirlerimi şimdi kırmazsam, üniversiteye başlayınca ne yapardım? Hayır, bunu kabul edemezdim. Üniversite başlayana kadar elimden geldiğince hayatı öğrenmeli, Çetin gibi bir facianın tekrar yaşanmasının önüne geçmeliydim.

Önce mutfağa gittim yemek yemek için. Buzdolabının kapağını açtığımda gördüğüm manzara hiç şaşırtıcı değildi. İçi o kadar boştu ki, eve hırsız girse buzdolabının içine düşerdi. Bugün de dışarıdan yemek zorunda kalacaktım. Tıpkı diğer günlerdeki gibi.

another love | bxbWhere stories live. Discover now