25

271 53 53
                                    

| Arda |

Taksi açtığım konuma ilerliyordu ve ben her geçen saniyede daha da heyecanlanıyordum. Onu iki haftadan uzun bir süredir görmüyordum ve benliğimin her bir köşesi ona yeniden kavuşabilmek için özlemden adeta titriyordu. 

Buluşma kararını aldığımız o günden bu yana günler geçmek bilmemişti benim için. Hatta, günleri geçtim, saatler bile geçmemişti. Onu o kadar özlemiştim işte. Hayır hayır, bu özlem de değildi; kelimelerle açıklayamayacağım kadar yoğun, başka bir şeydi. Adeta bir uyuşturucu bağımlısı gibi kokusunun, sıcaklığının hasretini çekiyordum.

Taksi konuma vardıktan sonra ödemeyi yapıp, arabadan indim ve etrafı incelemeye başladım. Göztepe benim de hatırladığım gibi sessiz, sakin bir yerdi ve Toygar'ın tuttuğu evin bulunduğu sokak da bunu fazlasıyla doğruluyordu. Ağaçların süslediği bu ara sokak, sıra sıra dizilmiş birkaç katlı apartmanlara ev sahipliği yapıyordu. Toygar'ın evi de Vuslat apartmanının üçüncü katındaydı.

Görüş açıma giren apartmanları hızlıca inceledikten sonra Toygar'ın evinin olduğu apartmanı sonunda bulabildim. Beyaz, dört katlı bir binaydı. Giriş kapısına varmak için yaklaşık on adımlık bir merdiven çıkmak gerekiyordu. Ben de öyle yaptım; basamakları tırmanıp, apartmana girdim ve evinin olduğu kata çıktım. Zili çaldıktan sonra beklemeye başladım. Bir yandan heyecanımı dizginlemeye çalıştım, başaramayacaiımı bile bile. Kalbim öyle güçlü atıyordu ki, göğüs kafesim parçalanacak diye korkuyordum. İşte üstümdeki etkisi bu kadar güçlüydü.

Birkaç saniyelik bekleyişimin ardından kapı açıldı. Siyah kanvas pantolonunun üstüne koyu yeşil, yazlık bir oduncu gömleği giymiş ve kollarını kıvırmıştı. Yüzündeki güzel gülümseme ise kelebeklerin ömrünü uzatacak cinstendi. Bana bulaştırdığı gülümsemesinin eşliğinde birkaç saniye bakıştık onunla. Tüm vücudumda bir elektrik akımının dolaştığını hissettim. Boynuna atlama dürtümü bastırmaya çalıştım. Her bir hücrem ona kavuşmak için adeta yalvarıyordu.

Kapıyı iyice araladıktan sonra geçmem için bana yol açtı. "Hoş geldin."

Ayakkabılarımı çıkartıp, içeri girer girmez kollarımı boynuna sarıp, yüzümü boyun girintisine gömdüm. Kokusunu içime çektiğim an içimdeki kış bahçesine güneş doğdu, çiçekler açtı sanki. O da güçlü kollarını bana sarıp, sıcak gövdesiyle beni sarmaladığında dizlerimin bağı çözüldü. Bütün yelkenlerim suya indi. Onu sandığımdan daha çok özlemiştim. Kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar çok...

O da bir eliyle saçlarımda gezinirken burnunu saçlarıma daldırdı ve derin bir nefes çekti. "Tekrardan, hoş geldin."

"Hoş buldum," dedim, istemsizce kapanmış gözlerimi açmadan. Beni kendine sıkı sıkı çekti, kokumla ciğerlerini tekrar doldurdu. "İnsan hayatındaki bazı şeylerin yokluğunu, ondan mahrum kaldığında anlıyor. Bunu tekrar gördüm."

Haklıydı. Ama bu sefer bende durum öyle olmamıştı: Ben onun yokluğunu, ondan uzakta olduğum her bir saniye iliklerime kadar hissetmiştim. "Ben o yokluğu ilk saniyeden beri hissediyordum."

Kollarını yavaşça çözüp, sevgiyle bakan gözlerini benimkilere çevirdi. Bana ilk defa böyle bakıyordu. Aramızda mesafeler, duvarlar olmadan... "Bol bol özlem giderelim, ama önce seni içeri buyur edeyim. Ayakta kalma."

"Olur," dedim ben de. Sesim bayıklık ve heyecanlılık arasında gidip geliyordu. O bunun farkındaydı; ben de gizlemeye çalışmıyordum zaten. Artık ondan duygularımı gizlemiyordum; buna ihtiyacım yoktu.

Girişin açıldığı koridordan çıkar çıkmaz salonda buldum kendimi. Bir hayli genişti. Sol kısmında köşeli, sekizgen, cam bir masa ve ona uygun sandalyelerin oluşturduğu bir takım vardı. Sağdaki açık gri ve beyaz tonlarının serpiştirildiği koltuk takımı, televizyonla karşı karşıya konumlanmıştı. Tekli koltukların arkasında da geniş bir balkon bulunuyordu.

another love | bxbWo Geschichten leben. Entdecke jetzt