24

211 49 24
                                    

Yusuf: Arda
Nasılsın?
Ağrıların geçti mi

Arda: İyiyim teşekkürler
Hala biraz ağrı var ama sorun değil
Sanırım yarın spora geri dönerim

Yusuf: Sevindim
Ama muhtemelen ben yarın sporda olmam
Bu hafta izin günüm pazar

Arda: Anladım
Sorun yok

Yusuf: Sen yine de aklına takılan şeyleri sorabilirsin :)

Arda: Teşekkür ederim

Yusuf: Rica ederim
İyi bak kendine

Arda: Sen dee

*

| Arda |

"Ne diyor motorcu?"

Efe ağzındaki patates kızartmasını yuttuktan sonra sordu sorusunu. Yusuf'tan haberi vardı. Bana neredeyse bir haftadır ara ara mesaj attığını da biliyordu. Onun hakkında kötü düşünmüyordu ama. Bana iş attığından yüzde yüz emindi ancak Yusuf bunu sınırını bilerek yaptığı için Efe bunda bir sorun görmüyordu. İlk anlattığımda bana söylediği şey "Çocuk niyetini belli edene kadar ses çıkarma. Ondan sonra da kibarca reddedersin," olmuştu. Haksız da değildi aslında. Normal insanların yaptığı gibi benimle tanışmaya çalışıyordu sadece; bunda yanlış bir şey yoktu.

Ben de ona katılmanın yanında, bu durumun tadını çıkarıyordum. Beğenilebilir, arzulanabilir olduğumu tekrar tekrar kendime hatırlatıyordum. Toygar'a olan hislerim bakiydi, ancak, verdiğimiz ara sonrası onun duyguları benimki gibi olmazsa da dünyanın sonu olmayacağını, çok genç olduğumu, başkalarıyla başka sulara yelken açabileceğimi tekrar tekrar anlatıyordum kendime. Toygar'dan kopma düşüncesi biraz sarsıcı hissettirse de ona da hazırlamıştım kendimi. Sonuçta Toygar sonsuza kadar yanımda olamayabilirdi; o güne de hazırlıklı olmam gerekiyordu.

Kolamdan bir yudum aldım ben de. Havalar hala daha sıcaktı, içerisi klimalı olsa bile terliyordum ve bolca susuyordum. "Ağrılarım geçti mi, ne zaman spora geliyorum diye soruyor."

Güldü. "Ulan... Senelerdir kendine haksızlık ediyordun 'Çok çirkinim' diye. Bir de şimdi kendine bak."

Ben de gülümsemeden edemedim. Haklıydı. Senelerce eziyet etmiştim kendime, "Ucube gibi gözüküyorsun!" diye düşünerek. Ama sonradan öğrenmiştim, kafamın içinde bana bunları söyleyen o ses bana ait değildi; bana okulumda zorbalık yapan akranlarıma, bana ilgi ve sevgi göstermeyen ebeveynlerime aitti. Onlar zihnime de yerleşmişlerdi; yanımda olmadıklarında kafamın içinde konuşuyorlardı. Ama artık onları umursamamaya çalışıyordum. Evet, bu gerçeğin farkında olmak mücadelemi kolaylaştırmıştı ama ortadan kaldırmamıştı. Elimden gelen, kafamın içindeki sesler beni zorbaladığında gerçekleri kendime hatırlatmaktı sadece.

Yemeğini bitirmiş, sandalyesinde arkasına yaslanarak kolasını yudumluyordu. Huyu böyleydi. Her Burger King'e gelişimizde kolasını en büyük boy alıyordu. "E git sen de spora? Çocuk görsün seni."

"Kanka sen kimin tarafındasın? Benim gönlüm onda değil ki."

Güldü. "Oğlum... Git de biraz götünü kaldırsın, özgüvenini yerine getirsin diye diyorum. Dağ gibi çocuk yavşıyor sana. Öyle birinden ilgi görmek kimin hoşuna gitmez?"

Haklıydı aslında. Ama bu kadar ilerlemek bana doğru gelmiyordu ki. İlgi görmek hoşuma gitse de ben onun ilgisinden faydalanıp, sonra onu bir peçete misali köşeye fırlatmak istemiyordum. "Kanka bu doğru değil ama. Çocuğu kullanmak oluyor bu."

Bıkkınlıkla gözlerini kapatıp, bir of çekti. "Saf kankam... Çocuk sana bir itirafta bulunmadı henüz. Ortada bir şey yok. O zamana kadar ilgisinin tadını çıkar diyorum sadece. O açıldıktan sonra tabii ki devam ettirme, orospu çocukluğu olur o zaten. Sen sadece o zamana kadar arkadaşça konuşmaya devam et."

another love | bxbWhere stories live. Discover now