HOGWARTS EKSPRESİ

2.8K 101 42
                                    

Hogwarts expresine binen Albus ve Rose aynı vagona binmişlerdi. James, üçüncü sınıftaydı ve başka bir vagonda arkadaşlarıyla oturmayı tercih etmişti. Albus ve Rose çok heyecanlıydı.
" Sence Hogwarts nasıl bir yer Rose?"
" Bilmem, ama muhteşem olmalı. Sence hangi binaya seçiliriz Al?" Albus bu sorudan çok korkuyordu. Ya Slytherin' e seçilirse? Ya Griyfindor' a seçilemezse? Bu korkularını Rose anlatmaktan çekinmemeliydi. Ne de olsa Rose içinde aynısı geçerliydi.
" Rose, Slytherin hariç hepsi olur ama Griyfindor' lu olmak istiyorum. Eğer Slytherin' e seçilirsem kim bilir James benimle nasıl dalga geçer?
"Ah Al, bende Gryfindor' lu olmak istiyorum." Vagonun kapısı açılınca ikisi de sustular. İçeriye giren satıcıdan çikolata aldılar ve keyifle, sessizce yediler.
James, arkadaşlarıyla bu sene yapacakları hakkında konuşuyordu. Dört Griyfindor' lu, bu seneki quidditch maçları hakkında sohbete dalmışlardı.
"Abi, bu sene kessin biz kazanacağız kupayı." diyordu Ned.
" Ah ah, keşke tutucu olabilsem..." diye yakınıyordu Arol.
" Kesinlikle seçmelere katılmalıyız. Kazanmazsak Merlin' ın neyi olayım!" diyordu Den.
" Arayıcı ben olacağım babam gibi." diyordu James kendinden emince.
James, gözlerini annesinden almıştı. Harry gibi uzundu ve saçları onunla aynıydı. Ned, bir muggle doğumluydu. En büyük tutkusu quidditchti. Kahverengi kıvırcık saclari güzel gözlerinin arkasında kalıyordu. Çok uzun değildi. Ama kesinlikle Arol' dan uzundu. Arol, tatlı bir çocuktu ama boyu baya kısaydı. James' e dayısı Dudley' in küçük halini hatırlatırdı. Allah' tan sadece dış görünüşü ona benziyordu. Açık sözlüydü ve cesurdu. Annesi bir muggle idi ama babası bir büyücüydü. Den ise safkan bir aileye sahipti. Den ve ailesi hiç bir zaman safkan oldukları için gurur duymamışlardı. Den, en az diğerleri kadar gözüpek bir çocuktu. Çok kısa olmayan siyah saçları ve derin mavi gözleri ile yakışıklıydı.
Bu vagonda dört Gryfindor aslanı quidditch hakkında konuşa dursun, Ted, sınıf başkanları ile olağan konuşmayı yapıyordu. O, Gryfindor sınıf başkanlarından biriydi. Victorie' yı hep sevmişti. Victorie, onun babasının kurtadam olduğunu biliyordu. Onu çok seviyordu ve çıkmaya başlamışlardı. Toplantı bitince Victorie ile birlikte bir vagona geçtiler. Victorie, başını Ted' in omzuna koydu ve gözlerini kapattı.
Albus, Hogwarts salonundaydı. Tam oturmuştu ki seçmen şapka Albus Severus Potter diye bağırdı. Albus, titreye titreye sandalyeye oturdu ve seçmen şapkayı başına geçirdi. Seçmen şapka Slytherin diye bağırınca salon sessizliğe gömüldü. James ayağa fırlamıştı ve sanki gözlerinden ateş çıkıyordu. " Sen ailemizin yüz karasısın!" diye bağırdı. Albus ağlamaya başladı. "Agumenti!"  diye bağıran bir sesle irkildi. Sesi, Albus' un yüzüne boşalan sular takip etti. Gözlerini açtığında asasını ona doğrultmuş Rose' u gördü. Rose' un hemen yanındaki kız gülüyordu. Kendi yanındaki bir oğlan da bir başka büyüyle onu kuru hale getirdi. Albus, Rose' a çok kızmıştı. O da asasını çekti ve ayağa kalktı. Rüyasından dolayı morali zaten çok bozuktu. Rose' un ona böyle davranması onu daha da sinirlendirmişti ve kızgınlıkla asasını Rose' un üzerinden çekmeden ayağa kalktı. Rose şaşırmıştı. Albus' un bu kadar kızacağını düşünmemişti. Ama kendine güveniyordu ve o da ayağa kalkıp asasını Albus' a dogrulttu. Yanlarındaki kız ve oğlan şaşırmıştı asaların çekilmesine. Onlarda bir kavgayı önlemek için ayağa kalktılar ve asalarini cektiler. Albus ve Rose daha hiç bir büyü yapamadan vagonda " SİZ BURADA NE YAPIYORSUNUZ " sesi yankılandı ve aynı anda beşinin asası da havada uçtu. Expelliarmus büyüsünü yapan Ted, vagonun hemen girişinde çatık kaşlarla duruyordu.
" DAHA İLK GÜNDEN CEZA MI ALMAK İSTİYORSUNUZ SİZ! DAHA İLK GÜNDEN BAŞINIZI BELAYA MI SOKACAKSİNİZ! DAHA HOGWARTS' A BİLE VARMADİK!" Ted, nefes almak için durdu ve devam etti. "DUA EDİN BUGÜN İLK GÜNÜNÜZ. YOKSA SİZİ CEZAYA VERİRDİM!" Ted sakinleşmişti. Artık bağırmıyordu. Ama hala burnundan soluyordu ve saçı kırmızıya dönmüştü. Vagonun içini bir süre süzdükten sonra kapıyı kapatıp çıktı. Çocuklar konuşmuyorlardı. Rose dayanamadı.
" Al, özür dilerim. Lütfen beni affet." Albus önce konuşmadı ama sessizliği uzun süre koruyamayacağını biliyordu.
" Tamam Rose. Ama bir daha böyle bir şey yapma!"
" Söz veremem Al."
" Aman neyse boşver bende kendimi savunmayı öğreneceğim nasıl olsa." dedi. Rose' un yanında oturan kız konuşmaya başladı.
" Merhaba. Ben Villa Mckini. Bu da arkadaşım Fred Punil. " dedi karşısında oturan oğlanı işaret ederek. Fred adını duyunca Albus ve Rose sarsıldı. Ölen dayıları ile adaştı.
" Ah merhaba, ben Rose Weasley. Bu da kuzenim Albus Severus Potter." dedi. Albus' u işaret ederek. Fred ve Villa, Potter ve Weasley soy adlarini duyunca heyecanlanmisti. Fred atıldı.
" Baban Harry Potter, değil mi? "
" Ah evet, babam baya ünlü." dedi bıkkınlıkla Albus. Herkesin babasını merak etmesi onu sıkmaya başlamıştı. Fred, bunu fark etmişti ve durumu toparlamaya çalıştı.
" Tanıştığıma memnun oldum. Kek ister misin? Annem yaptı." diyerek minik kek parçasını Albus' a uzattı. Albus, ona kek uzatan minik elin sahibine baktı. Kahverengi düz saçlarıyla mor gözleri uyum içindeydi. Yüzünde sevecen bir ifade vardı. Albus keki aldı ve ısırdı. Tadı çok güzeldi. Fred, birer parçayı da Villa ve Rose' a uzattı.
" Adın çok güzel. Rose adını çok severim." Villa doğru söylüyordu. Rose adını hep sevmişti.
" Sağol Villa. Senin de değişik bir adın var. "
" Ah evet. Anneannemin adıymış." Rose, Villa' ya dikkatle baktı. Bembeyaz upuzun saçları vardı. Yeşil gözleri hemen göze çarpıyordu. Yüzünde derin bir rahatlik ve mutluluk izi vardı. Bir veele kadar güzeldi.
" Hangi binaya seçilmek istersiniz?" diye sordu Villa. Albus titrediğini hisseti ve yerinden kalktı. Hiç birşey söylemeden çıktı. Fred Rose' a baktı. Albus' u sevmişti ama bu davranışına bir anlam verememişti. Rose' un yerinden kalkmak üzere olduğunu anlayınca " Ben bakarım. "  diyerek Albus' un peşinden gitti. Albus, hiç kimsenin olmadığı bir vagona gelmişti. Ellerini başının arasına almış oturuyordu. Fred, yanlış birşey söylemekten cekinircesine
" Albus, iyi misin, konuşmak ister misin? "
" Fred, çok korkuyorum. Ya Gryfindor' a secilemezsem. Ne yaparım."
" Anlıyorum Albus, anlıyorum."
" Hayır anlamıyorsun, kardeşimin bana nasıl davranacağını bilmiyorsun. "
" Al, sakin ol biraz. Benimde yedi göbek sülalem Hufflepuff' lu. Ama ailem Gryfindor' lu olmamı istiyor. Yani durumumuz çok farklı değil."
" Sağol. Şimdi daha iyiyim bir an çok kötü hissettim kendimi. "
" Vagona dönelim mi?"
"Olur." Fred ve Albus vagona doğru yurumeye başlamıştı.
Albus' un ardından Fred gittiğinde Villa Rose' a " Hayırdır?" anlamında baktı. Rose iç geçirerek dışarıya baktı.
" Al, Gryfindor' a seçilmek istiyor ama Slytherin' e seçilir diye çok korkuyor. Bende ona sormuştum aynı soruyu. Çok gergin. Üstelik eğer Gryfindor' a seçilemezse James, ölene kadar onunla dalga geçer. Anlarsin ya, çok korkuyor." Villa durumu anlamıştı.
Tren, Hogwarts' a varana kadar hepsi havadan sudan konuştu. Aynısını James ve Ted de yapmıştı.

Not: Okuyanlar lütfen oy versin
Not2: Epey bir yazım yanlışım olduğunu fark ettim ve düzeltme kararı aldım. Eğer gözümden kaçan varsa lütfen yorumlara yazın.
Not3: Ben genellikle telefondan yazıyorum ve bu da yazım yanlışlarına yol açıyor. Özür dilerim, hepsini düzeltmeye çalışıyorum.

HARRY POTTER VE YENİLER İHTİYAÇ ODASINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin