22. MEVHUM

183 43 34
                                    

Lütfen açıklamayı okumadan geçmeyin. Bu bölüm Arsın anlattıkları hakkında aslında öyle değildi aslında böyle değildi diye düşünürseniz eğer bilin ki eski bölümlerde düzenlemeye gittim. Anlayacağınız hem yeni bölümü yazıyordum hemde eski bölümlerde düzenleme yapıyordum. Kafanızın karıştığı noktada size cevap vermek için buradayım.

Mevhum: Gerçek olmayanı var sanmak.

🗝 XXII. MEVHUM 🗝

🥀


Yeryüzünün uzattığı yaralı eller gökyüzünün kanlı göğsünü yarıp açtı.

Turuncu, kâğıt kesiği gibi acı bir tona bürünüp, siyahın karanlığını yakarken yorgun bir savaşçı gibi göğe devriliyordu. Mücadele verdiği gecenin sabahına yayılan ton tamda kan rengiydi.

Ellerimi bacaklarıma sıkıca sarıp oturduğum parkenin tenime batmasını görmezden geldim. Önümde ki yerden tavana kadar yükselen camın gerisinde ki manzara gözlerimi parlatsa da aslında benim gördüğüm kafamın içinde ki düşüncelerin ölü cesetleriydi.

Yaşamak, var olmak başlı başına bir mücadeleydi.

Kafamı çıplak dizlerimin üzerine yaslayıp tüm düşüncelerimi susturmaya çalıştım. Kafamın içinde sanki saatli bir bomba vardı. Patlamak için saniyeleri sayan ihtimallerin hepsi kül olup gökyüzüme uçsun istiyordum.

Gözlerimi sıkıca kapatmış öylece dururken olduğum yere doğru gelen ayak sesleri ile ellerimi dizlerime daha sıkı sardım. Ses tam baş ucumda son bulmuşken gelenin Ars olduğunu anlamak güç değildi. Kendinden önce kokusu sarıyordu etrafımı. Daha sonra göz göze geldiğimizde bakışlarıyla saçlarımı seviyor, beni kollarının arasına alıyor gibiydi. Bana çok farklı ve derin bakan bir adamdı. Duygularımız o kadar tepetaklak ilerliyordu ki kapıldığımız bu akışta bir çok şeyi atlıyorduk.

Kafamı dizlerimin üstünde sürterek ona doğru çevirdim. Gözlerim arlanırken gördüğüm ilk şey güçlü bacaklarını saran eşofmanıydı. Evin ışıkları yanmıyor şehrin ışıkları odaya silik bir yansımayla vuruyordu. Bu yüzden kirpiklerimi daha fazla açıp çıplak kavruk tenli göğsüne ardından ise gözlerine baktım. Saçlarında aldığı duşun emareleri süzülerek saç kökünden boynuna doğru akıyordu. Ciğerlerimi içimi sızlatan bir nefes ile doldurduğum da karşımda dikilen bu adama duyduğum hayranlık kaşlarımı çatmama neden oldu.

Her şeyiyle farklı, her şeyimle farklı olduklarına sahip olmak istiyordum.

Eğilip yere, yanıma oturduğunda bakışları kentin ışık oyunları sergileyen yaramaz parıltılarındaydı. Kaşlarım hala çatık onun yüzünü izliyordum. Bu duygular, ona hissettiklerim kalbimin defalarca normal atışını bozuyordu. O da benim gibi hissediyor muydu?

"Yanıldın." Dudaklarımdan kuru bir ağacın dalında ki son yaprağı düşürecek bir nefes döküldü. Sesim pürüzlü ve yorgun çıkmıştı. Kafasını çevirip bana baktığında kör olan gözü evin karanlığına yakalanmıştı. Zaten o gözü oldukça karanlıktı.

"Yanıldın, belki de ilk, belki de bir çok kez." Tüm odağı yüzüme çevrilirken kalbim tekrar normal atışını dışına çıkmıştı. Saçlarından akan bir kaç damla su kavisli ve kabarık sırtına doğru ilerlediğin de gözlerim tekrar gözlerini buldu. Kaşlarını çatıp çatmamak arasında hareket ettirdi ve en sonunda gözleri kısıldı.

"Nora babamın bir geçit bekçisi olduğunu, Afak denen yerle dünya arasında ki geçidi koruduğunu söyledi. Böyle bir adamken uyuşturucu ticareti yapıyor olma ihtimali o kadar saçma geliyor ki." Kafamda dönüp duran düşünce girdabından sadece birini çekmiştim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 13 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

İZMİHLALWhere stories live. Discover now