6. SOYULAN YARALAR

540 183 905
                                    


🗝 VI. SOYULAN YARALAR 🗝

Kafamı duvara yaslayıp, duvarda ki soğuklukla zihnimin içinde dönen düşünceleri dondurmaya çalıştım. Bu içimde ki kaostan kurtulmak için bedenime edindiğim basit bir psikolojik baskıydı. Boşunaydı çünkü durmadan kafamda kurduğum binanın temelini kavrayıp onu kolonlarından ayırıp yıkıyordum. Histerikli hasta gibi içimdeki taştan şehrin meydanında titriyor, şehri çığlıklarımla sarsıyordum.

Boş bir şehir, boş binalar, içi boş ruhsuz çocuk parkları. Tam oradaydım, dökülen bir binanın altında, yere açılan çukurun dibinde, rüzgarda sallanan bir salıncağın önünde; o boşlukta bir yerde dizlerinin üzerine çökmüş çocukluğumun yaralarını soyuyordum.

Kafamı kaldırdım ve babama döndüm. Evimizin geniş salonunda yansıyan gecenin ışık oyunları yüzüne çarpıyordu. Bahçe ve havuz ışıklandırmasının beyaz, sarı renkleri kırılarak salonun ahşap zeminine düşüyor; benim çıplak ayaklarıma onun ise pahalı ayakkabılarına dökülüyordu. Bir dağ gibi olan bedeni beni her şeye karşı koruyacak güçte tam karşımda öylece duruyorken beni izliyordu.

"Şimdi ne olacak?" Kafamın ortasında patlayan bir baraj vardı ve o barajın yıkılan surları içime gökten düşer gibi düşmüş, kanattığı dudaklarımın arasından babamın zihnine cevabını bulmadığım bir soru bırakmıştım.

"Kısa zamanda bize dönüş yapacaktır. Terapilere başlayacaksınız ve sonuç alıp alamayacağınızı göreceğiz." derken üzerinde ki kan olmuş ceketi çıkartıp koltuğun üzerine bırakmıştı. İlerleyip salonun zeminle birleşik camının yanında duran içki standının cam kapaklarını açtı.

"Sorduğum şey bu değildi." Ellerimi kaldırıp üşüyen bedenime sardım. Uzanıp standın demir bölmelerinden bir kadeh çıkartıp masanın üzerine koyduğunu ve bir içki şişesini de onun yanına bıraktığını görüyordum.

"Leyâl zor iki gece geçirdik. Neden gidip odanda dinlenmiyorsun?" Üzeri kan olmuş beyaz gömleğinin kollarını dirseklerine kadar katlarken bakışları arada bir bana takılıyordu. Sesinde yorgun bir insanın verdiği soluklar vardı.

"Odamda neden dinlenmiyorum öyle mi?" Gülüp ile gülmemek arasında kalan sesim kendime bile yabancı geliyordu. "Uyuyamıyorken o yatağa yatıp dinlenmem neyi değiştirecek ki?" Durdu, elinde ki kumaşı sıktı ve daha sert hareketlerle katlamaya devam etti. Hiç bir şey söylemedi, bana tek bir cümle bile kurmadı. Bakışları bileğinin ve kolunun üzerinde ki kendi derisinden daha açık olan izlere düşürdü. Gözleri, neden olduğunu bilmediğim kolunda ki izlerde uzun süre dolaşırken sessizdik.

"Neden bana sormuyorsun?" Sessizliği her zaman ki gibi bozan bendim. Bakışları o kadar yavaş bir şekilde bana kalktı ki sanki bir insanın değil başka bir varlığın gözleri üzerime çevrilmişti. Gözlerinde az önce yerleştirdiği, anlayamadığım duygu hızla silinirken yerine gelen ifade son derece korkutucuydu.

İZMİHLALOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz