15. AKS

349 80 273
                                    


🗝 XV. AKS 🗝

Sessizlik, giydiği kefeni sırtlanmış yerde sürünen parçalarına sustuklarımız bulaşmıştı. En kirli parça yanımda ki adama ait olurken; sustukları zehirli bir ok olup göğsümü deşiyordu. Göğsümden daha akmaz dediğim kan kaburgalarıma doluyor, onun üzerimdeki gölgesine dökülüyordu.

Rakımlarca yüksekten ayağım kayıp düşüyormuş gibi büyük bir dehşetle gördüğüme bakmaya devam ettim. Karşımda ki kadın, karşımda ki benim aynada ki yansımamdan farksız görünen kadın; öylece meydan okuyan bir ifadeyle Ars'a bakıyordu. Gözlerimi kırpıştırıp gördüğüm şeyi sorgulayan beynime durması için bir emir verdim. Kadın olduğu yerde dikilip keskin gözlerini düşmanına bakıyormuş gibi Gümüşay'a dikmiş olası bir saldırıda kendini korumak adına zinciri sıkıca kavramıştı.

Kendimi kasmaktan terleyen elimi önümde dikilen Ars'ın koluna koydum ve bana bakmasını sağladım. Temkinli bir yavaşlıkla başını bana doğru çevirdi ve koyulaşan irislerini, bir gözü yeşil bir gözü siyah olan gözlerime sabitledi. Bedenimi ona yaklaştırıp korkarak fısıldadım.

"Lütfen," Kadına ufak bir bakış attım ve "Bana, senin de o kadını gördüğünü söyle." dedim. Gözlerimi sıkıca kapattım ardından titrek bir nefes aldım. "Sanrı görmediğimi söyle, bana bir şey söyle Gümüşay. Bana doğruyu söyle." Bana babamın söylediği yalanı söyleme, yalvarırım artık bana yalan söyleme...

"Gördüğün şey gerçek." Avuçlarım da ürkerek tuttuğum yaşantımı yumruklarımı sıkarak paramparça hale getirirken, yalanların yıllarca zihnime ucu körelmiş bir bıçakla işlendiğini anladığımda irkildim.

Ben o gece babamla konuşan bir kadın görmüştüm, yüzü tıpkı şuan olduğu gibi bana benziyordu. Sanrı değildi, o gece ne gördüysem gerçekti. Bu gerçek neden bana hastalık zehriyle işlenmişti? Herkes bana yalan söylüyordu, yalanlar sürünerek zihnime yuvasını kuralı sanki bir asır olmuş gibi hissediyordum.

Gözlerimi açtığım da yüzümde ki ifadeyi kuşanan duygu öfkeydi. "Onun burada ne işi var?" Bana bakmayı sürdürürken bir cevap vermedi. Onun sessizliğinin, bana yalan söylememek için sığındığı bir liman olduğu anladığım ilk andaydım. Bu yüzden kendi kendime sorular sormaya devam ettim. "Oda da ki köpek bir kadın mıydı?" Suskunluğu sanki bu gece ettiği en büyük yeminmiş gibi konuşmuyordu. Ama ben o sessizliğini korusa da anlayacağımı anlamıştım.

"Bu sondu, bana söylediğin son yalan bu olsun Gümüşün oğlu." Gözlerini sıkıca kapattığında yaşananların planlananın dışında geliştiğini inanamıyor gibiydi. Beni kendinden uzaklaştırdığına gözlerime bakarak şahit olsun diye ifademi sertleştirdim ve bana bakmasını bekledim.

"Hey, ben hala buradayım!" Kadının benimle aynı olan sesi odaya yayıldığın da Ars'ın gözleri aralandı. Bakışlarımı onun ifadesiz gözlerinden çekmeden "Adın Vizolin mi?" diye tek bir soru sorduğumda babam ile olan konuşmaları sırayla kulaklarımda yankılanmaya başladı. Koluna sardığı zincirin bağları yavaşça çözülürken çıkan sesi duyuyordum. Ufak bir açıyla ona döndüm. Uzun zinciri yere düşmeden son anda yakalarken sabırsızca tekrar konuştum.

"Sana bir soru sordum. Dedim ki adın Vizolin mi?" Kadın bana kaçamak bir bakış atıp kapıya doğru bir adım attığın da "Nesin sen?" dedim. Ona kimsin değil nesin diye sormuştum çünkü o gece yüzüne olan şeyler benim hastalığımın oyunu olabilirdi. Yine de hiç bir şeye kesin gözüyle bakamıyordum artık.

İleriye doğru attığı adımı havada kalırken bir süre duraksadı ve ardından kapıya doğru yürümeye devam etti. Ars ona doğru ilerleyecekken "O gece seni gördüm! Sende beni gördün!" diye bağırdım. Sesim öfkeme yenik düşüp daha da şiddetlendiğinde mumları bir kaçı titreşerek sönmüştü. "Bana dön! Yüzüme bak!"

İZMİHLALWhere stories live. Discover now