KY « 16 »

172 61 53
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın✨

Keyifli okumalar 💕

•••

"Prenses Marcia Sage Asterran geldiler!"

Çenemi hafifçe yukarı kaldırıp, omuzlarımı geriye doğru çektim ve kendimden emin adımlarla, içerisinin ihtişamı dışarıya kadar taşan Bahar Salonuna adımımı attım.

Salona girdiğimde ilk dikkatimi çeken şey altın varaklarla süslenmiş beyaz mermer duvarlardı. Öylesine göz alıcıydı ki... Ayrıca duvarların oval ve kıvrımlı olması, her adım attığımda sanki duvarların hareket ettiğini düşünmeme sebep oluyordu. Tavan freskinden söz etmeme bile gerek yoktu, öylesine ince işçilikle hazırlanmıştı ki... Muhtemelen bir çeşit mitolojik olayın tasviriydi ve renkler ışıl ışıl parlıyordu.

Adımlarımı, üzerinde olduğum balkonun tırabzanlarına gelince durdurdum. Böylesine büyük bir salonun bir de balkonu vardı. Kraliyet aile üyeleri girişlerini balkondan yaparken, diğer aristokratlar Bahar Salonun giriş kapısından yapıyordu.

Geldiğimi gören soylular hafifçe başlarını eğerek reverans yaptığında bir şey söylemeden, yüzüme oturttuğum gülümsemeyle merdivenleri ağır ağır inmeye başladım. Oturmam için ayırtılmış altın süslemeli sandalyenin yanına geldiğimde, henüz oturmamıştım ki bir süre önce benim giriş yaptığım balkondaki kapı açıldı.

"Prens Diceon Seth Asterran geldiler!"

Salondaki herkes bana eğildiklerinden daha fazla eğilerek, Diceon'ı selamladıklarında parmaklarımı sıkarak uzun tırnaklarımı avuç içime geçirdim ve her ne kadar yapmayı istemesem de kafamı birkaç santim aşağıya eğerek Diceon'ı selamladım.

Diceon, yüzüne oturttuğu rahatsız edici gülümsemesiyle basamaklara sağlam adımlar atarak aşağıya indiğinde bense çoktan sandalyeme oturmuştum. Hemen yanımdaki kralın olduğunu tahmin ettiğim sandalyenin diğer tarafına oturduğunda, yüzündeki gülümseme hala aynı yerdeydi. Öyle ki bakışlarını bana yönelttiğinde bile gülümseyen suratı bozulmamıştı.

Burnuma kötü kokular geliyor.

Şüpheci bakışlarımı Diceon'ın üzerinden çekip oturduğum sandalyenin bulunduğu platformdan birkaç basamak aşağıda olan, geniş avludaki şık giyimli soyluları inceledim bir süre. Hepsi son derecede şık ve bakımlı görünüyordu. Sophia ve Lina'nın benim kıyafetime neden "basit" dediklerini şimdi daha iyi anlıyordum. Dedikleri gibi salondaki en basit kıyafet benim üzerimdeydi. Her ne kadar bu elbise benim standartlarıma göre yüksek olsa da... Sanırım düşük standartlarım vardı.

"Önemli değil. Önemli olan elbisenin içindeki kişidir." diye mırıldandığımda, Diceon'ın, "Kardeşim," diye seslendiğini işittim. Bir anlığına kime seslendiğini anlamayıp tepki vermedim fakat ikinci kez, "Marcia?" dediğinde şaşkın bakışlarımı ona yönelttim.

Bu kadar nazik bir şekilde bana seslenmesi, içimdeki kuşkuyu daha da arttırıyordu. Bir şeyler karıştırıyordu fakat bunun ne olduğu hakkında hiçbir fikrim de yoktu.

Gülümsememi bozmadan dişlerimin arasından, "Ne istiyorsun?" diye sadece onun duyabileceği şekilde mırıldandığımda, ufak bir gülüş çıktı dudaklarından.

Bir anlığına istemsizce kaşlarımı çattım fakat bulunduğum ortam aklıma geldiğinde hemen yüz ifademi düzelttim.

Diceon, "İyi görünüyorsun, kardeşim. Bu elbisenin sana yakışacağını biliyordum." diye bana yönelik konuştuğunda gözleriyle beni baştan aşağıya süzüyordu.

Kötülüğü Yaşatmak |ARA VERİLDİ|Where stories live. Discover now