KY « 8 »

380 154 147
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın✨

Keyifli okumalar 💕

•••

Bir insanı toplum içinde övüp yüceltirseniz, birçoğu söylediklerinizi dinlemez ve kendinde olan özellikleri daha üstün görerek konuyu hemen unuturlar. Ama toplum içinde birisini, niyetinizi fark ettirmeden, kötülerseniz buna herkesi inandırmak oldukça kolaydır. Söyledikleriniz iftira bile olsa, insanlar inanmak istediklerine inanırlar.

Bu sebeptendir ki insanları manipüle etmek, hep kötülükle bağdaştırılır. Çünkü insanlar, iyi olana inanmaktansa kötülüğe daha kolay inanırlar. İnsanları kötülüğe inandırmak bu kadar kolay olduğu içinse manipülasyon, iyi bir şey olarak görülmez.

Hani derler ya; iftira kılıçtan daha keskin bir silahtır, çünkü açtığı yaralar hiçbir zaman kapanmaz... Ben de kendimi fazla göstermeden, Diceon'a meydan okumak için iyi bir yöntem olan iftira atmayı seçmiştim. Eğer her şey planıma uygun ilerlerse, açtığım kesik gün geçtikçe derinleşecek ve iyileşmesi imkânsız bir yara haline gelecekti.

İlk önceliğim, aslında onun sürekli etrafımda dolanmasını engellemekti. Onu, benden uzak tuttuğumda ise planımın ikinci adımına geçebilecektim ve uzun bir süre uzaklara gitmesini sağlayacaktım.

İlk adım; demagoji.

Tek kelimeye sığdırdığım planımın birden fazla alternatif sonucu vardı ve her sonuçta kazanan ben olacaktım, ufacık zararım olabilirdi fakat bu göz ardı edilebilirdi. Öte yandan bu planla, paralı askerlerin bana ihanet edip etmediğini de öğrenecektim.

Onlar, eğer ki bana yalan söyleyip aptal yerine koysalardı bile onları affetme ihtimalim vardı. Ama gerçekten bana ihanet ettilerse, onları affetmemin hiçbir yolu yoktu!

Odamın kapısı çalındığında, elimdeki kâğıdı çalışma masamın üzerine bırakıp kanepeye doğru ilerledim ve oturduğumda, "Gir." diye seslendim.

Baş hizmetkâr Judy, başını öne eğerek içeriye girdi ve kapıyı arkasından kapattı, bugünkü dördüncü gelişiydi. Salık bıraktığım dalgalı saçlarımı elimle geriye doğru savurup ofladım ve bıkkınca, "Kurabiyelerin pişme derecesini sormak için geldiysen, hemen çık dışarı." dediğimde kafasını kaldırmadı ama yüzünde hafif bir tebessüm oluştuğu da gözümden kaçmamıştı.

Judy, ellili yaşlarının sonunda kısa boylu ve hafif tombul, kumral bir kadındı. Sevecen görüntüsünün yanı sıra, baş hizmetkâr olabilecek kadar da çalışkan, cesur ve baskın bir karakteri vardı. İnsanları görünüşüne göre yargılamamak gerektiğini kanıtlayan birisiydi ve kitapta da Marcia'ya ne düşmandı ne de dosttu.

Konuşmadığını görünce, benden izin beklediğini anladım. Nezaket kurallarına dair hiçbir şey bilmediğim için, sabah ilk karşılaştığımızda konuşmuyor diye az kalsın boğazına yapışacaktım ama neyse ki beni Raven durdurmuştu.

Konuşması için ona onay verdiğimde, hemen konuşmaya başladı. Hayır, yani konuşmaya bu kadar hevesliysen izin niye alıyorsun?

"Güneşin, ayın ve yıldızların ışığı sizinle olsun, ruhunuz aydınlık kalsın." Bu Vitorja Krallığında bir çeşit selamlaşma cümlesiydi, hikâyemde bahsettiğim için sesli olarak ilk kez duyduğumda garipsememiştim. Judy ise bunu her geldiğinde söylediği için de çoktan duymaya alışmıştım.

"Size kurabiyelerin pişme derecesini sormaya gelmedim. Majestelerinin emri üzerine geldim." diye devam edip duraksadı.

Kral'ın emriyle geldiyse... Yoksa dün yaptıklarım için cezalandırılacak mıyım?

Kötülüğü Yaşatmak |ARA VERİLDİ|Where stories live. Discover now