KY « 11 »

263 92 53
                                    

Uzunca bir aranın ardından herkese yeniden merhabalar!! 

Bu aranın ardından aramıza yaklaşık 1500 kişi katılmış, e hoş gelmişler sefa getirmişler🤭 Bu uzun aramızda kitabı genel bir düzenlemeye aldım, iyi de oldu açıkçası.. Neyse fazla uzatmadan bölüme geçmek istiyorum

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın✨

Keyifli okumalar 💕

•••

Abigail ile bol ağlamalı ve bol acındırmalı olan konuşmamızın ardından, Abigail bugünkü dersimizi öğle vakitlerinde bitirmişti. O gittiğindeyse paralı askerler odama doluşmuş, kolumu tedavi ettirmem için beni ikna etmeye çabalamışlardı ve uzun uğraşları sonunda sadece, Grant'ın koluma merhem sürmesine ikna edebilmişlerdi. Fakat merhemi sürme işlemi biter bitmez paralı askerler tedavi konusundaki ısrarlarına devam etmişlerdi. Bunun sonucunda ben de daha fazla ısrarlarına dayanamayıp, hepsine saçma sapan görevler vererek kendimden uzaklaştırmıştım. Tabii Jack hariç... Her ne kadar itiraz etsem de Grant, Jack'i beni koruması için yanımda bırakmıştı. Ben de günlük rutinlerime devam ederken Jack'i bir hayli kullanmıştım.

"Kafanın arkasındakini istiyorum." deyip, sağ elimi kaldırarak Jack'in koca kafasının yakınındaki dalı işaret ettim.

"Bu mu?" diyerek gösterdiği kirazla gözlerimi devirdiğimde Jack ise pes etmiş bir vaziyette, somurtarak ağaçtan inmeye yeltendi. Ama tam o sırada, ayağı kaymış olacak ki saniyeler içinde yaklaşık iki metre yükseklikten yere düştü.

Onun düşmesiyle birlikte refleks olarak kahkaha attığımda, merdivenlerden düşerken basamaklara çarptığım kaburgalarım sızlamıştı. Kahkaham vücudumun ağrımasıyla kesilirken kafamı hafifçe öne eğerek gözlerimi kapattım ve ağrının hafiflemesini bekledim bir süre.

Sağ dirseğimde bir el hissettiğimde Raven'ın, "Artık koluna baktırmalısın." dediğini işittim. Biraz olsun hafifleyen ağrımla gözlerimi araladım ve diklenip kolumu onun elinden kurtardım.

Onun sözlerini duymamış gibi yaparak, bir şey demeden yavaş adımlarla yanından geçip hâlâ yerde yatan Jack'e doğru ilerlemeye başladım.

Güneş neredeyse batmak üzereydi fakat gün içinde çok uzun süre dört duvar arasında kaldığım için biraz bahçeye çıkmaya karar vermiştim. İlk olarak merhum kraliçenin serasına gitmeyi düşünsem de orada kralla karşılaşmayı göze alamadığım için, Regina Sarayının arka bahçesine gitmiştim. Bu bahçe, çeşit çeşit meyve ağaçlarıyla doluydu ve sarayın diğer bahçelerine kıyasla oldukça düzensiz bir peyzajı vardı. Bakımsız değildi fakat farklı çeşitteki ağaçlar iç içeydi ve herhangi bir yürüyüş yolu yoktu. Onun yerine sanki sarayın duvarlarının ötesindeki orman gibi ağaçların etrafından dolaşan sarmal, toprak patikalar vardı.

Ahım şahım bir güzellikte olmayan bu bahçeyi sevmiştim. O sebeple günümün bir kısmını meyve ağaçlarının arasındaki ahşap bir çardakta oturarak ve Jack'e meyve toplatarak geçirmiştim. Odama dönme vaktim geldiğindeyse tam bahçeden çıkacaktım ki büyük bir kiraz ağacı dikkatimi çekmişti. Hem Jack'e eziyet olsun hem de kiraz yemek istiyorum diye Jack'e kiraz toplatmaya karar vermiştim. Fakat Jack, her zamanki beceriksizliğini konuşturarak, anca bir avuç kiraz toplayabilmişti ve onların da hepsini az önce ağaçtan düşerken yere dökmüştü.

Jack'in tam kafasının yanında adımlarımı durdurduğumda, benim konuşmama fırsat vermeden yüzündeki sırıtışla konuşmaya başladı.

"Prensesim beni kurtarmaya mı geldiniz?" deyip, kısılan gözleriyle gülümsemesi iyice genişlediğinde gözlerimi devirdim.

Kötülüğü Yaşatmak |ARA VERİLDİ|Where stories live. Discover now