KY « 6 »

472 174 222
                                    

Keyifli okumalar 💕

♫ Whatever It Takes- Imagine Dragons ♫

•••

İçinde bulunduğum bu evren, benim kendi hayal gücümle oluşturduğum bir yer miydi gerçekten?

Günlerdir aklımda dönüp dolanan bu soru, aklımı şüpheye düşürdüğü kadar rahatsız da hissettiriyordu. Eğer ki bu yer benim oluşturduğum bir evrense, neden hiç bahsetmediğim karakterler vardı?

Artık burada karşılaştığım insanlara bir karakter diyebilir miyim bilmiyordum ama onların yalnızca birkaçından kitabımda bahsetmiştim. Benim yarattığım bir evrende, benim yazmadığım karakterlerin olması; bu evreni benim hayal gücümün ürünü yapar mıydı ki?

Aslında cevabı biliyordum fakat bunu kendime kabul ettirmek istemiyordum. Çünkü bu evrenin hayal gücümün bir ürünü olmaması demek, benim bir şekilde bu evrenle bir bağlantım olduğu anlamına geliyordu. Özellikle Marcia ile bir bağlantımın olması demekti bu.

Ben, bu yerle hiçbir bağım olsun istemiyordum. Hatta bir an önce beni buraya getiren adamı öldürüp buradan kaçmak istiyordum. Paralı askerler üç gündür eşkâlini verdiğim adamı arıyorlardı fakat bir sonuca ulaşamamışlardı. Elimde şimdilik, anlam veremediğim bir şekilde bana bakan karşımdaki mor gözlü çocuk vardı.

Onun hakkında yalnızca, büyü gücü zayıf bir büyücü olduğunu ve hayatımı kurtaracak kadar beni önemsediğini biliyordum.

"İyi misin?"

Çocuğun sorduğu soruyla gülümsedim ve tam cevap verecekken birkaç metre arkamda kalan ahşap kapı büyük bir gürültüyle açıldı. Arkamı döndüm ve odaya doluşan beyaz üniformalı adamlara, neler olduğunu sorgularcasına baktım. Dün bahçede karşılaştığım ve ufak bir münakaşaya girdiğim saray muhafızıyla aynı kıyafetleri giyiniyorlardı, büyük ihtimalle bu gelenlerde saray muhafızı olmalıydı.

Adamlardan biri öne çıkıp, eğilerek bana selam verdi ve "Prens Diceon'ın emriyle buradayız. Prensesin korumalığını üstlenen paralı askerleri, görevlerini layıkıyla yapmayarak değerli prensesimizin hayatını tehlikeye attıkları için tutukluyoruz." deyip adamlarına bir baş hareketi yaptı. Bu hareketinin ardından iki adam Jack'in yanına gelip onun üzerinde silah olarak kullanabileceği şeyleri toplamaya başladılar. Jack'in üzerinden çıkan bıçakların ve kesici aletlerin miktarı karşısında şaşkınlığımı gizleyemezken hafifçe öksürerek az önce konuşan adama döndüm.

"Onların bir suçu yok, her şey benim yüzümden oldu."

Adam kibirle, "Son kararı prens verecek." dediğinde kaşlarımı çattım.

Demek ki üç gündür hayatımın bu denli sessiz geçmesi boş yere beni rahatsız hissettirmemişti. Diceon, bu süre zarfında paralı askerleri tutuklamak için bir şeyler planlamıştı.

Şimdi düşününce, acaba hikâyenin normal akışında paralı askerlerin olmaması Marcia'yı kaybetmeleri ve bu konuda ceza almaları olabilir miydi? Belki de o yüzden Marcia'nın hiç koruması yoktu; her ne kadar hikâyeyi ben yazsam da yazmadığım olay ve karakterlerin olması yazar olarak beni devre dışı bırakıyordu. Resmen kendi kitabımda, yazmadığım şeyler oluyordu!

Jack'in üzerinden çıkanları bir çuvala dolduran adamlar, sonrasında onun iki koluna girip kapıya doğru ilerletmeye başladılar. Jack, öylesine sakin duruyordu ki bu benim daha da endişelenmeme neden olmuştu.

Adamlar odadan çıktıkları sırada ben de peşlerinden gidecektim ki kolumun tutulmasıyla duraksadım ve kolumu tutan kişiye döndüm.

"Daha fazla olayları değiştirme."

Kötülüğü Yaşatmak |ARA VERİLDİ|Where stories live. Discover now