KY « 13 »

248 81 37
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın✨

Keyifli okumalar 💕

•••

Şövalyeler... Vitorja Krallığında, şövalyeler genellikle soylu ailelerden seçilmiş olan genç erkekler olurdu. Şövalye olmak isteyenler, küçük yaştan itibaren belirli eğitimler alır ve gerektiğinde de savaşa giderek deneyim kazanırlardı. Çoğu şövalyenin kendine ait toprağı varken halktan gelen şövalyelerin ise kendilerine ait toprakları olmazdı. Toprağı olan şövalyeler, hem kendi topraklarındaki yönetimden hem de emrinde olduğu kişilerin güvenliğinden sorumlu olurlardı.

Buraya gelişimin dördüncü gününde, Diceon paralı askerleri tutuklatmıştı ve ben de bunun üzerine Kralın yanına giderek tutuklatma emrini iptal ettirmiştim. Üstüne bir de Kraldan, paralı askerlerin rütbesini yükseltmesini istemiştim. Fakat Kralın ifadesiz suratı ve ilgisiz tavırları, bu isteğimi kabul etmeyeceğini düşünmeme sebep olmuştu.

Ta ki şu ana kadar... Tam karşımda, birkaç metre ötede dizleri üzerine çömelmiş dört adam; krala sunduğum küçük ricamın kabul edildiğinin göstergesiydi.

Heyecanla oturduğum sandalyede kıpırdandığım sırada, bugünden beri susmak bilmeyen siyah cübbeli yaşlı adam tekrar konuşmaya başladı.

"Şövalye adayları yeminlerini edecekler." deyip duraksadı ve bana dönüp konuşmaya devam etti, "Ekselansları, yeminlerini kabul ettiğiniz adaylarının nigrum ipini bu kılıçla kesin lütfen." deyip oldukça ince ve uzun olan bir kılıcı bana doğru uzatarak kafasını saygıyla eğdi.

Yaşlı adamın bahsettiği nigrum ipinin ne olduğunu veya bana uzattığı kılıç ile ne yapacağımı anlayamamıştım. Sanırım bir çeşit geleneği yerine getirmemi bekliyorlardı. Ne yapacağımı bilemez halde gözlerimi etrafta gezdirdiğimde yanımda oturan Kralla göz göze geldim. Oturduğu yerde bana doğru hafifçe eğilip, mavi gözlerindeki güven verici ifadeyle, "Ayağa kalk ve kılıcı al." diye fısıldandığında onun bu yaptığına ne kadar şaşırsam da bozuntuya vermeden dediğini yaptım.

Yavaşça oturduğum sandalyeden kalktım ve aynı yavaşlıkla yaşlı adamın iki eliyle havaya kaldırdığı uzun kılıcı, sağ elimle kabzasından tutarak elinden aldım. İnce kılıç, göründüğünden daha ağırdı fakat taşıyamayacağım kadar da değildi.

Grant'ın sesiyle birlikte bakışlarımı üzerinde altın işlemeler olan kılıçtan çekip ona baktım. Gür sesi tüm salonda yankılanırken, söyledikleri bir yeminden çok daha fazlasıydı.

"Güneşin, ayın ve yıldızların ışığı şahidim olsun ki prenses Marcia Sage Asterran'a tüm ruhumu adayacağım. Onu korumak, kollamak ve gözetmek adına tüm bedenimi ortaya koyacağıma sonsuz aydınlık adına yemin ederim."

Aynı yemini diğerleri de sırasıyla ederken içimi saran huzursuzluk ve uğursuz düşünceler kaşlarımı hafifçe çatmama sebep olmuştu.

Özgün bir kültür, yıllarca süregelen gelenekler... Üç yılda yazdığım kitabın evrenini hiç bu kadar derin ve detaylı bir şekilde düşünmemiştim. Yazarken sadece o an aklıma gelenleri aktarmıştım ve benim için hiçbir zaman edebi değeri olan, yüksek kalitede bir eser olmamıştı. İçerisinde pek çok mantık hatası vardı ve mekânlardan bile doğru düzgün bahsetmemiştim, hatta yazarken çoğu zaman hayal bile etmemiştim. Aklıma gelenleri yazmıştım sadece...

O zaman yine aynı soruyu soracağım; burası gerçekten benim yarattığım bir evrense benim düşünmediğim hatta hayal dahi etmediğim şeyler nasıl var olabilirdi? Böylesine köklü bir ülke gerçekten benim hayallerimin ürünü müydü, yoksa...

Kötülüğü Yaşatmak |ARA VERİLDİ|Où les histoires vivent. Découvrez maintenant