Ne o aşığından bir anda vaz mı geçtin?

167 13 0
                                    

Araba durduğunda buruk ve sessizce evi izledi. Oysa bu gece kurtulacağına o kadar emindi ki geri gelmek gene yanındaki adama boyun eğmek acı veriyordu. İnmesi için kapıyı açtıklarında kılını bile kıpırdatmadı. Daha doğrusu kendinde o gücü bir türlü bulamadı.  

Oktay ondan önce indi ve genç kadına in aşağı dediğinde sesi sert ve otoriter di. 

Derin bir nefes aldı. Sanki başka çaresi vardı. Oğlu içerdeydi istemeye istemeye arabadan indi. Bütün öfkesiyle genç adama bakıp "Bugün sana yenilmiş olabilirim ama unutma bir gün bu esaretten kurtulacağım ve oğlumla birlikte yeni bir hayat kuracağım. 

Genç adamın yüzünde ki sert ifade duydukları ile alaylı bir hal aldı. "Ne o aşığından bir anda vaz mı geçtin?" diye sordu. 

Bazı şeylerin söylenmemesi herkes için daha iyi olacaktı. Meydan okurcasına gözlerinin içine baktı.  "Asla o hep benimle olacak." dediğinde buna kendisi inanmazken karşısındakini ne kadar inandırırdı Allah bilir. Duruşunu dikleştirip "Bu hayatta senin gibiler sayesinde onun değerini daha iyi anlıyorum." diye meydan okudu. 

Oktay duyduklarıyla istemsizce yanındaki adamlara baktı. Korumalarının yanında kendisiyle bu şekilde konuşmasına izin verecek değildi. Başıyla uzaklaşmalarını emretti. İki yılın birikmiş öfkesiyle genç kadına baktı. "Demet hayatında hep olacak demek senin için çok değerli. " dediğinde kendisine içten içe sakin olmasını söyleyen sesini yok saymakla saymamak arasında geldi gitti. Yumruklarını taşı bile parçalayacak kadar sıktı. 

Beyza kendinden emin bir ifadeyle "Aynen öyle. " dediğinde tehlike çanlarının çalmak üzere olduğundan habersizdi.

"Biliyormusun tencere kapak olmuşsunuz ama sizi ayırmak zorundayım." diye konuştu.

"Buna gücün yetmez. " dedi ama karşısındaki adamla karşı karşıya geldiklerinde deli gibi korkuyordu. Hissettikleriyle söyledikleri arasında kocaman bir uçurum vardı. Belli etmemek için çabalamaktan yorulmuştu. Sonuçta bir caniyle karşı karşıyaydı.

Ne söylerse söylesin kendi bildiğini okuyordu. Başkası olsaydı şimdiye kadar dilsiz ve itaatkar birine dönüşmüştü. "Öylemi." dedi ve kolundan sürükleyerek odasına götürdü. Yatağın üzerine fırlatıp işaret parmağını kaldırdı ve gözlerinin içine tiksinerek bakıp  "Seni fazla hafife almışım. Ama buraya kadar. Eğer aşığının yaşamasını istiyorsan ayağını denk alsan iyi olur. Yoksa seninde onunda bu dünyada aldığımız nefes sayılı olur bilmiş ol." diye tehditte bulundu.

Beyza'nın işittiklerinden sonra öfkesi damarlarına dar geldi. Yataktan fırlayıp genç adamın döşüne peşi peşine yumruklarını indirirken "Seni aşağılık herif. Hele ona bir zarar ver yemin ederim ne bu dünyada nede öbür dünyada sana huzur vermem." diye isyan etti. Gözleri doldu. Kim bilir şu anda ne durumdaydı. Kim bilir bu canavar ona neler yapacaktı. Kendi için üzülmeyi bırakalı çok olmuştu. Düşüne bildiği sevdikleri ve değer verdiklerinden başkası değildi. Genç kadın kendince saptamalar yaparken Oktay artık bu yaşadıklarından çok sıkılmıştı. Kadının kendisini sınamasına dur demek zorunda hissetti. Bileklerinden tuttu, sırtını duvara dayadı ve "O kalın kafan anlamamakta inat ediyor. Beni yapmak istemediğim şeyler için zorlama." diye uyardı. Genç kadının dik kafalı ve kendinden emin ifadesini  yok edip diz çöktürme isteğiyle doldu. Hayatı için yalvarmasını istiyordu. Herkesin Savaş gibi olmadığını onu kandırmasının cezasını çekmesini istiyordu. Zamanı var diyen iç sesine inat bir an önce kırmasını söylüyordu inadını.

Gözlerini karşısındaki celladına korkusuzca dikti. Ne kaybedecekti ki gururunu ayaklar altına almıştı zaten varsın öldürsün gıkı çıkmazdı. "Senden korkmuyorum. "  dedi.

Kaşları öfkeyle  çatıldı. Dişlerini sıktı. "Öyle mi?" 

"Evet korkmuyorum. Ne yapacaksın beni dövecek misin? Belkide öldürürsün sonuçta sende insanlıktan eser kalmamış." 

Oktay nefesini hissettirecek kadar yaklaştı. Biliyordu ki bu onu dahada tedirgin edecekti. Yüzüne şeytani bir ifade yerleştirip "Haklısın dediklerinin hepsini yapacak güçteyim. O kadar çok konuşuyorsun ki kim bilir belkide dilini kesmeliyim." uyarısında bulundu.

"Canımı almanı tercih ederim. Böylece ne sesini duymak zorunda kalırım nede iğrenç suratını."

"Böyle devam edersen dileklerinin bir an önce gerçekleşmesi için elimden geleni yaparım." dedi ve genç kadınla aralarındaki mesafeyi uzattı. Gece Tunc'la kaçmaya kalkışmasını kabullenemiyordu. Yaptığı her hareket daha bir öfkelenmesine neden oluyordu. Odadan çıkmak için bir adın daha atmıştı ki başına aldığı darbeyle geriledi. Eli ensesine gittiğinde parmaklarındaki kanı gördü. Öfkesi o kadar büyüktü ki bileğinden yakaladı. Parmaklarının arasındaki kemikleri tamamiyle hissediyordu. Sürtük diye içinden geçeni dışarı vurdu. Yetmedi kaldırdığı eli yanağını buldu. 

Beyza elini yüzüne koydu ve "Hayvan herif." diye bağırdı.

Peki bu genç adama yetmiş miydi yere savrulan genç kadının saçlarından kavradı ve "Seni öldürmüyorsam oğluna dua et." dediğinde sesinde azraili olacağının habercisiydi adeta.

Tunç la ikisinin ilk günden beri birlik olduklarını düşündükce içindeki şeytan kulağına öyle şeyler fısıldıyordu ki öfkesiyle birleşince en etkili zehirlerle beynini zehirledi. Yerinin neresi olduğunu gösterecekti. Kendisini öldürecek gibi bakan kadına boyun eğmesini öğretecekti. Bu sürtük başka bir yol bırakmamıştı. Ceketini çıkarıp bir köşeye attı. Üzerindeki gömleğin düğmelerini çözerken ayakları her ne kadar geriye gitmek istesede şeytanın kendisini yönlendirmesine izin verdi.

Beyza korkuyla baktı. Tek derdinin para olmadığını anladığında geri geri gitmeye elinden geldiği kadar aradaki mesafeyi korumaya çalışıyordu. O ilk gördüğünde güvendiği adam değildi artık. Yada hep böyleydi de görememişti. Kendisine elini sürerse hem kendini hemde onu öldürürdü. "Yaklaşma." dedi." Sözleri hiçbir şey ifade etmiyordu. Üzerine gelen adama karşı koymak için eline ne geçerse fırlatmaya başladı. O kadar yaklaşmıştı ki iki bileğinden kelepçe misali tutmasına engel olamadı.

O çırpındıkça Oktay daha bir hiddetlendi. Yüzüne tükürmesi ise bardağı taşıran son noktaydı. Bir eliyle bileklerini tutarken diğer eli yakasına gitti. Düğmelerin etrafa saçılmasını neden olacak şekilde kopardı.

Umutsuz çırpınışların boşuna olduğunu hissetsede içgüdüsel olarak kendine engel olamayarak debelenmeyi bir an bile bırakmadı. Tüm gücüyle bağırdı sesini duyurmak için. Biliyordu ne dışardaki korumalar ne de evdekiler yardım çığlıklarına kulak vermeyecekti. Ama umudunu da kaybetmek istemiyordu. Aralarında vicdana gelen biri mutlaka olmalıydı. 

Herkes duymuş ama sağır olmuştu. Dilsiz olmus, kör olmuştu. Odanın dışındaki herkes  üç maymunu oynarken birtek o minik yüreği ile buz tutmuş yüreklere inat ağlayarak sesini duyurmaktaydı. Savaşın emanetiydi. Gözlerinden iki inci tanesi yanaklarından aşağı kaydı. O varlığından güç aldığı yavrusu kendisini bırakmazken anne yüreği nasıl bırakacaktı. Hemde bu insanlıktan çıkmış canavarın ellerine. 

Kirlenen bedeni idi.  Kurtlara yem olup, toprak olup gitmeyecek miydi. Ruhu yara almış zaman kavramı aklı gibi durmuş bedeni tüm direncini kaybetmişti. Kirlenmişti. Nefreti iliklerine kadar hissettiği adam yüzünden. 

Gözlerini sımsıkı kapattı. Yaşadıkları ile neredeyse aklını kaçırmak üzereydi. Adam kendisine kefen biçmiş kazdığı kuyuya itip toprakla son vermişti dunyayla bağına. Genç kadın için bugün ölümünün ilk günüydü. İçinde fırtınalar koparken dışardan durgun bir denizi andırıyordu. Aklı feryat figan ederken ruhu sessizliğe mahkum edilmişti. Rüzgarın dallara çarparak çıkardığı sesler uğultudan ziyade ağıt gibi içindeki ateşi körüklüyordu.  Dayanamıyordu. Keşke hep çocuk kalsaydı. Annesinin kendisini saran sinesini aradı. Başını koyup gözyaşları dinene kadar ağlamak istiyordu.

Kilit vurmuş yüreği kırıldı ve tek bir kelime firar etti dilinden.  

EN ÇOK KİM YANDI?  2 (Acı Aşk.)Where stories live. Discover now