O parmakları tek tek kırmadan bana huzur yok.

125 13 5
                                    

Beyza yattığı yeri toplarken gözü balkonda duran adama kaydı. Evin en çok sevdiği yerini onunla paylaşmaktan nefret ediyordu. Orası cehennemim dediği evde huzur bulduğu tek yerdi. Her akşam saatlerce orada oturup kendi ve oğlu için gelecek hayalleri kurmaktan keyif alıyordu. Yıldızlara bakıp uçsuz bucaksız boşluk umutlarını taze tutması gerektiğini fısıldıyordu. Öylede oluyordu. Orada durduğunu gördükten sonra gölgesinin değdiği yere dahi ayak basmak istemedi. Kendini işine vermeye çalıştı. 

Her gün rutin olarak buluştukları kahvaltı masasının dışında ellerinden geldiği kadar birbirlerinden uzak duruyorlardı. Melis'in kendisine yaptığı oyun ortaya çıktığından beri kocası olacak adamın yüzleşmemek için karşısına çıkmak istemediğini hissediyordu. Buda kendisi için büyük bir şanstı. Aşağı inmeden önce oğlunun uyanıp uyanmadığını merak etti. Onun için artık endişe etmiyordu. İki hafta boyunca Nevin'in küçük prensiyle çok güzel ilgilendiğine şahit olmuştu. Üstelik genç kadına eskisi kadar kırgın da değildi. Bazen kısada olsa sohbet ediyorlardı. Kaldığı altın kafeste belkide içtenlikle konuştuğu tek kişiydi.

Oğlunu görmek için sabırsızlanıyordu. Öncesinde yatması için odaya getirilen koltuktan çarşafı  ve pike yi aldı giyinme odasına taşıdı. En azından cellat dediği adam sözünü tutmuştu. Evde kaldıkları ikinci gece onun emriyle odasına taşınan koltukla yerde yatmak zorunda kalmamıştı. 

Sabahtan beri içimde garip bir huzursuzluk peyda olmuştu. Kahvaltıda zaten annesi yine yapmıştı yapacağını. İğneli laflar hor gören bakışlar. En sonunda kendini çalışma odasına kapatmıştı. Şimdiyse masasında oturmuş önündeki dosyaya dikkatini vermeye çalışıyordu. Başarılı olmaması için iki nedeni vardı. İkiside çimlerin üzerinde top oynuyordu. Karısı topu oğluna atıyor Savaş'sa poposundaki beze rağmen peşpeşe adımlar atmaya çalışıyordu. Tatlı yüzüne baktı kaldı. Arkadaşından aldığı genetik mirası en güzel şekilde taşıyordu. Gözlerinin rengi aynıydı koyu kahve, simsiyah saçları vardı. Büyüyünce çok yakışıklı olacaktı. Arkadaşı bu halini nasılda merak etmişti. En çok canını yakan ise onunla top oynayamayacağım dediğinde şimdi ne demek istediğini daha iyi anlıyordu. 

Erkekler ağlamaz diye bir ön yargıyla büyütülmüştü. Ama şu anda bu umurunda değildi. Gözünden düşen damlayı elinin tersiyle sildi. Bir an yanlarına gitmek için can attı.  Bunu yapamazdı. Yerinden kalktı ve camın önünde durdu daha iyi görebilmek için. Poposunun üstüne düştüğünü gördüğünde farkında olmadan güldü. 

Ama bu keyifli an uzun sürmedi. Arkadan gelen ses "O çocuk senin değil." oldu.

Bir an yumruklarını sıktı. Arkadaşının vefatından sonra yalnızlık duygusu yüzünde derin çizgiler oluştururken ifadeside sertleşmişti. "Yine başlama anne." dediğinde bu konuşma ikisi arasında ilkkez yaşanmıyordu. Gözlerinin içine kararlı bir ifadeyle baktı. "O benim için bir evlattan farksız olacak."

"O cocuk senin canından kanından değil. Hiçbir zamanda olmayacak. Kendi çocukların olduğunda o zamanda bu şekilde düşünebilecek misin?" 

Oktay evet evliydi ama baba olmak bu mümkün değildi. Beyza'yı asla karısı olarak göremezdi. Evet bir hata yapmıştı ve bedeli vicdanıyla ruhunu esir almıştı. Bir daha ona dokunma düşüncesini bile yasak sayıyordu. Oysa aklında Tunç olduğunu düşündüğünde bukadar canı yanmıyordu. Kendi içinde hatasının yükünü taşırken annesinin "Hala anlamıyorum bir bakışınla sena evet diyecek bir sürü kız varken sen gittin çocuklu dul bir kadınla nasıl evlendin."

"O benim karım senin de gelinin hakkında düzgün konuşmanı öneririm." 

"O soğuk nevaleyi hiçbir zaman gelinim olarak görmeyecegim."

EN ÇOK KİM YANDI?  2 (Acı Aşk.)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora