4: Kötü Adamlar

469 45 9
                                    

Bölüm Şarkısı -
Remembrance
Krobak - Its Snowing like its end of the world

Ikisinide dinleyin. Bu bölüme çok uygun.

Gözlerimi açtığımda, kendi zihnimin içindeydim. Bulanık görüntüler beyaz duvarları kapladı. Etrafıma baktım. Bir ses duydum, bir bebeğin ağlama sesini. Sesi kulaklarımı sağır ederken bir elimi boğazıma götürdüm. Onlarca el boğazıma dolanmış gibiydi. Etrafa baktım, ağlama sesinin nerden geldiğini duymaya çalışıyordum. Ses, arkamdan duyuldu. Yavaşça arkama döndüm. Yerde üstündeki mavi kıyafetlerle yeni doğmuş bir bebek vardı. Yutkunarak bir kaç adım atarak ona yaklaştım. Göz yaşları yanaklarından akarken yanına kadar gelmiştim. Eğilerek ona baktığımda kollarımı ona uzatarak yavaşça incitmeden kucağıma aldım. Her an kollarımdan düşecek gibi olan bebeği çok sıkmadan tutuyordum. "Şşh...ağlama," dediğimde küçücük eli tişörtümü tuttu. Ağlamaya devam ederken yavaşça kucağımda sallayarak sakinleşmesini bekledim. "Ağlama, lütfen." Dediğimde yavaş yavaş ağlaması durdu. Yaşlı yeşil gözlerine bakarken gülümsedim. Sonra ise, söylediğim son şey, "Ağlama Kunt. Ağlama, baban şimdi gelecek."

Sıçrayarak olduğum yerden uyandığımda, gözlerim tavanı izliyordu. Terden sıcakladığımı hissederken üzerime örtülen örtüyü atarak yatakta dikleştim. Rüya görmüştüm. Her zaman gördüğüm bir rüyaydı. Sürekli aynıydı, hiç bir zaman değişmiyordu. Yutkundum. Kendi bebekliğimi babam gelecek diye kandırıp duruyordum. Her uyuduğumda onu kucağıma alarak sakinleştiriyordum. Sonra ise, ona yalan söylüyordum. Bebekliğim, yıllarca babasının onu sevmesini bekliyor, ama hiç bir zaman başı okşanmıyor, yanakları öpülmüyor ve elleri tutulmuyor. Okşanmayan saçları dökülüyor, öpülmeyen yanakları yok oluyor ve, tutulmayan elleri bir ceset gibi somsoğuk oluyor. Kunt'un bebekliği, asla iyileşmiyor.  Ve iyileşmeyen her şeyin izi kalıyor. Sırtımda, ellerimde, göğsümde ve en çok kollarımda. Kollarımda bir kaç yanık izi bulunuyor, Kunt, babasının yanına her gittiğinde cezasını fiziksel acıyla ödüyor, oysaki Kunt, psikolojik acıyı, fiziksel acıdan daha çok isterdi. Bedeni değil, beyni acısın isterdi. Çünkü Kunt, çocukken fiziksel acı çekmeyi sevmezdi.

"Sakin ol, her zaman olduğu gibi derin nefes al." Diyerek kendime fısıldadığımda gözlerimi kapattım. En son, Karaaslanların evinin önündeydik, sonrası bir film şeridi gibiydi. Arabaya nasıl bindik, eve nasıl geldik ve uyuduk bilmiyorum, ama Karaaslanların paramparça olduğunu biliyordum. Bizden çok, en çok onlar paramparça olmuştu. Güldüm. Canım ne kadar acıyorsa o kadar çok gülesim geliyordu.

Gözlerden yaş akarken, dudaklar güler miydi?

"Kunt?" Diyen tanıdık ses ile karşıma baktım. Kuzgun, sersem bir halde bana bakıyordu. Yüz ifadem düz bir hal alırken ona bakmaya devam ettim. Yüzünü ovuşturarak ayağa kalkarken asalak adımlarla yanıma geldi. Yatağımın kenarına oturdu ve kafasını öne eğdi. "Sanırım insan alışıyor, zamanla." Diyerek ayılmaya başladı. Konuşmadım. "Ne kadar istenmezsen, o kadar çok acı çekersin ve bu acı artık senin bir parçan olur kurt." Dedi kafasını bana çevirerek. Gözlerindeki yorgunluğu gördüm. Göz altları çökmüş ve zayıflamıştı. Kuzgun, çökmüştü. Sanki yılların acısı şimdi sırtına binmiş gibiydi. Dudaklarında bir gülümseme belirledi. "22 yıl önce giden adam. Bugün geri döndü." Dedi. O an kastettiği kişinin kim olduğunu biliyordum. "7 yaşında, tüm yükü omuzlarıma yükleyen adam, bugün geri geldi ve," Devam etmedi. Yutkundu. "Benden para istedi." Diyerek lafını tamamladı. Sesinde bariz bir acı vardı. 22 yıllık bir yükü omuzlarında taşıyordu. Tüm yükü ona yükleyen babası, geri dönmüştü ama onun için değil, çocukları için dönmemişti. Para için dönmüştü. Para, her şeyden önemli miydi? Aileden? Sağlıktan? Önümde iki yol olsa, birinde ailem diğerinde milyonlarca para olsa, ben ikisinide seçemezdim. Ben her zaman üçüncü bir yol yaratırdım ve bu yolun adı, arkadaşlarım olurdu. "22 yıl Kuzgun. 22 yıllık bir yükün var omuzlarında. Sen bizdende güçlüsün." Dedim ona bakarak. Gözlerini sıkıca kapattı. "Hepimiz bu yolda çok güçlüydük, ama en çok sen Kuzgun. En çok sen güçlüydün." Dedim bir elimi omzuna koyarak. Teselli etmeyi hiç birimiz bilmiyorduk. "Bak, aileler her zaman sevmez. Her zaman bir engel olur önünde. Biz o engele, nefret diyoruz Kuzgun." Sustum. Yutkundum ve kafamı eğdim. "O engeli asla aşamazsın." Bu bir gerçekte. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, aileniz ile olan o nefreti sevgiye dönüştüremezsiniz. Bana baktı. Gözleri kızarmıştı. "Babalar da  sevmiyor değil mi?" Dediğinde dudaklarımda bir tebessüm oluştu. "Sevmiyor. Biz, nasıl desem. Sanırım bu hayatın en kötüleriyiz." Dedim gözlerine bakarak. "Biz kötü adamlarız Kuzgun. Kötü adamlar, filmlerde bile sevilmez, ve her zaman ölenler kötü adamlar olur." Bana baktı. Dudaklarını birbirine bastırdı. Sokak lambasının turuncu ışığı odanın ortasını aydımlatıyordu. "Babam, bana alkol verirdi. Ben çocuktum. Meyve suyu sandım, içtim." Yutkundum. Salih Seriyan, ben daha 12 yaşındayken elma suyu yerine içki vermişti. Bir adam, oğlu olmasa bile küçük bir çocuğa alkol verir miydi?  Kuzgun bana baktı. Gözleri kızarmıştı. "Ağlama salak. Ağlarsan döverim seni." Diyerek ona kızdım. Ağlayıp boşuna göz yaşı dökecekti. "Tamam tamam. Ağlamıyorum." Dedi dikleşerek. "Git uyu hadi. Sabah işlerimiz olacak. Önemli şeyler canım," dediğimde tek kaşı havaya kalktı. "Neymiş bu önemli işler canım?" Diyerek benim gibi konuştuğunda sırıttım. "Öğrenirsin. Git uyu hadi." Diyerek onu kovduğumda oflayarak yataktan kalktı. Kendi yatağıma geçerken bende yatağıma uzandım ve gözlerimi kapattım. "İyi geceler, tatlı rüyaların olsun." Dediğimde derin bir nefes aldım. "İyi geceler, tatlı dolunaylar kurt." Dediğinde güldüm. Hiç uyumak istemesemde kendimi zorlayarak, hafif bir uykuya daldım.

Ölü Kurt | AileOn viuen les histories. Descobreix ara