3: Aile İki Yüzlüdür

493 45 5
                                    

Bazen akıl sağlımı kaybedecek dereceye geliyorum. Kimse ne yaşadığımı bilmiyor, kendi kafamın içinde, ne savaşlar verdiğimi. Ve kafamdaki sesler asla susmuyor. Sustukları günün gelmesini istiyorum. Yoksa gerçekten iyice deli olacağım. Şuan hayatın süprizleriyle karşılacağım. Karşımda kanından olduğum ailem vardı. Ben tek bir kişi için geldim buraya. Sorularımın cevaplarını verecek kişi için. Yutkunarak arabadan indiğimde yüzüme hafif bir tebessüm koyarak adamlara yürüdüm. Arkamdan arkadaşlarımında geldiğini hissedebiliyordum. Çok gergindim. Sonunda onların önünde durduğumda hepsinin yüzü sert olmasına rağmen hafif bir gülümsemeyle bakıyorlardı. "Merhabalar efendim." Dediğimde hafif beyaz sakallarının olduğu mavi gözlü bir adam konuştu. "Merhabalar.. isminiz nedir acaba?" Dediğinde göz bebeklerimin titrediğine emindim. "Kunt Karaalp ben." Dediğimde Kuzgun'un soyadı kullanmayı düşünmüştük. Gerçek soyadımı her şeyi açıkladıktan sonra söyleyecektim. Karşımdaki adamın yüzündeki tebessüm yok olurken kaşları havaya kalktı. Onlar için tanıdık bir isimdi tabii. Gülümseyerek elimi uzattım. "Siz?" Dediğimde boğazını temizleyerek elimi sıktı. "Asaf Karaaslan ben. Aslan şirketinin sahibi." Dediğinde bende elini sıktım. Bugün paramparça olacaksınız. Elimi geri çekerek derin bir nefes aldım ve diğer iki adama döndüm. Ben bir şey demeden ilk başta duran uzun boylu hafif sakalları olan ve Asaf Karaaslan'ın gözlerine tezat yeşil gözleri dikkat çekiyordu. Benimki gibi yeşil bir tondu. "Esir Karaaslan ben. Aslan şirketinin mimarı." Dediğinde gülümsedim. Kutuda bulduğum fotoğrafların arkasında isimi yazıyordu. Onun yanındaki yüzü ifadesiz duran adam bana doğru konuştu. "Bende Kaya Karaaslan. Aslan şirketinin mühendisi." Dediğinde gülümsedim. Yanımdaki Barut konuşmaya başladı. "Barut Hanzade ben." Dediğinde Asaf Karaaslan hafif bir tebessümle baktı. "Timur Alptekin bende." Diyen Timur ile artık tanışmıştık. "İçeri geçelim o halde. Buyrun lütfen." Diyen Asaf ile harekete geçtik. Hepimiz beraber içeri girerken stresliydim. Sakin olmam gerekiyordu. Bu günün geleceğini biliyordum. 2 günden beri buna hazırlanıyordum. Sakin olmalıyım. Derin bir nefes aldım ve eve girdim. Eve girdiğimizde bizi küçük bir bahçe karşıladı. Sanırım avlu dedikleri yer burasıydı. "Burdan lütfen." Diyen Esir Karaaslan ile onu takip ettik. Küçük bir gölgeliğin yanında bir kapı vardı. Bizi oraya götürürken yutkundum. Başıma giren ağrı ile yüzümü buruşturup yanlış anlaşılmamak için zor duruyordum. Yapma Kunt. Şuan sırası değil. Kapıdan içeri girdiğimizde bizi bir salon karşılıyordu. Hafif kahverengi ve gri tonlarında kapalı bir havası vardı. Koltuklar L şeklinde dizilmiş ve ortaya bir masa konmuştu. Bir kaç atıştırmalık bir şey vardı. L koltukların hemen ortasında ise yaşlı bir adam oturuyordu. Sorularımın cevabını verecek kişi olmasını umarak derin bir nefes aldım. Yaşlı adam elindeki bastona yaslandı. "Abdullah Karaaslan ben, Aslanların sahibi." Dediğinde gülümsedim. Hayatımı mahveden adam, karşımda gülüyordu. Yutkunamadım veya nefes alamadım. Kafamı yavaşça salladım. "Kunt Karaalp ben." Dediğimde adamın yüzündeki gülümse yavaş yavaş yok oldu. "Kunt mu?" Dediğinde Asaf'a ve diğer iki oğlana bakarak boğazını temizledi. Şaşırmış olmalıydı. Kunt ismi onun için çok tanıdıktı ne de olsa. Gülümseyerek kafamı sallarken yanımda oturan Barut'un pantolonunu çekiştirdim. "İş başvurusu için gelmiştik." Diyen Barut ile yutkundum. Yapabiliriz. "Evet, tabii ki. İş konuşalım. İlk önce,daha önce hiç iş deneyiminiz oldu mu?" Diyen Asaf ile Barut ve Timur Kafa salladılar. "Evet, daha önce böyle büyük bir şirkette yönetici olarak işe girmiştim." Diyen Timur ile yutkundum. Bir kaç sorunun ardında derin bir nefes aldım. Şimdi tam sırasıydı. "Efendim? Sizlere bir şey söylemek istiyorum." Diyerek dikleştim. Asaf ve Abdullah bana bakarken Esir ve Kaya oldukça ilgisiz görünüyordu bu işle. Elimi cebime atarken mektup ve iki fotoğrafı cebimden çıkartarak masaya doğru koydum. Bir aileyi bitirecek kanıtlar şuan herkesin önündeydi. Asaf anlamaz gözlerle masaya koyduğum şeylere bakıyordu. Abdullah ise, mektubu tanımış gibi yüzüme bakmaya başladı. Ona gülümseyerek kafamı salladım. "Sana tanıdık geldi herhalde Abdullah Karaaslan." Dediğimde zehiri salmıştım. "Tanıdık değilmi. 26 yıl oldu. Hala hatırlıyorsun." Dediğimde yavaşça koltuktan kalktım. Hayatımı cehenneme çeviren yaşlı adama ve oğluna baktım. "Sizde bilmek ister misiniz? Abdullah Karaaslan'nın 26 yıl önce yaptığı hatayı?" Dediğimde Asaf kaşları çatılmış bana bakıyordu. Esir yutkunurken, Kaya Abdullah'a baktı. "Bu ne edepsizlik! Sen kimsin de benimle böyle konuşursun?" Diyen Abdullah ile gülümsedim. "Torunun değil miyim ben senin?" Dediğimde Asaf'ın yüzünde görülmeye değer bir ifade oluştu. Gözlerim sızlarken karşımda duran Timur'a baktım. Sonra kapıyı görmesem bile bir hareketlilik olduğunu fark etmiştim. "Dedem kimmiş?" Diyen soğuk ses ile kapıya döndüm. Uzun boylu hafif yapılı ve çatılı kaşlarının altında buz gibi gözlerle bana bakıyordu. "Sende bilmek istiyorsun demek. Gel otur şöyle anlatayım." Dediğimde Asaf'ın sinirli çıkan sesini duydum. "Buraya iş konuşmaya gelmedin mi sen? Bu ne saygısızlık." Dediğinde kafamda hafiften bir fısıltı duyuldu. Başlıyor muyduk yine? Güldüm. Gözlerim sızladı. "Kunt ismi size çok tanıdık geliyor değil mi?" Dediğimde kapıdaki adamın bana doğru geldiğini hissettim. Ama o sırada Timur yerinden fırlayarak önüme geçti. "Bugün siz, 26 yıl önce öldü sandığınız oğlunuzu yaşadığını öğreniyorsunuz. Ve oğlunuzun bir intikam uğruna satıldığını." Dediğimde Asaf'ın gözlerinin sinirden kıpkırmızı olduğunu gördüm. Esir'in yumruklarını sıktığını gördüğümde gülümsedim. Ağır bir konuşmaydı değil mi? "Daha fazla konuşma çocuk. Seni dinlemeye daha fazla lüzum yok. Lütfen çık evimden." Diyerek beni kısaca kovduğunda gülümsedim. Kafamdaki fısıltı git gide yükseldi. "Ben ölmedim baba, hala yaşıyorum." Dediğimde Asaf ayağa kalktı. O kalktığın Esir ve Kaya da ayağa kalkmıştı. Abdullah'a döndüm. "Beni neden Seriyanlara verdin?" Dediğimde bana doğru gelen Asaf durdu. Abdullah'ın kaşları çatıldı. Bir elim kalbime giderken yutkunamadım bile. O an kafamdaki seslerin çoğaldığını hissettim. Zoruma gidiyor. Çok zoruma gidiyor. Abdullah ağzını açıp kaparken yumruklarımı sıktım. Tırnaklarım avuç içime batarken odada olan insanlara baktım. "Ölmedim ben. Yaşıyorum. Bakın, Kunt ölmedi lan!" Dediğimde Asaf'ın çenesi kasılmıştı. "Benim oğlum öldü. Öleli yıllar oluyor. Sen karşıma geçmiş ne yüzle bunları söylüyorsun? Kimsin sen?" Dediğinde dudaklarımda bir gülümse belirdi. "Kunt Seriyan, 97 yılında 22 haziran tarihinde doğdum. Ve beni kucağına alan sendin. Oğlunu tanımıyor musun Asaf Karaaslan?" Diyerek ona baktım. Karaaslanların yavaş yavaş yıkılmasını izledim. Abdullah şoktan konuşamazken,bana doğru gelen adam konuştu bu sefer, "Baba, kendine gel! Bu çocuk düpedüz bizimle oyun oynuyor." Dediğinde Asaf'ın kaşları çatıldı. İşaret parmağımı şakağıma koyarak konuştum, "Sen değil misin burda ki? Öldü mü diye fısıldayan sen değil misin Asaf?" Dediğimde zaman durmuş gibiydi. Kapıda tekrar hareketlilik oldu. Abdullah oturduğu yerden ayaklandı. Çenem titredi. "Benim oğlum öldü. Kunt diye biri yok bu ailede. Asla da olamaz!" Diyerek bağırdığında yutkundum. Hemen kabul etmelerini beklemiyordum tabii ki. Elimle mektubu gösterdim. "Babanın nasıl biri olduğunu, dedenizin nasıl bir insan olduğunu öğrenin. Ben sorularımın cevabını almaya geldim. Sorularımın cevabı verilecek!" Diye bağırdığımda Abdullaha döndüm. "Söyle! Salih Seriyan'a beni verdiğini söyle lan! El kadar bebeği nasıl kendi ellerinle ölüme verdiğini söylesene!" Diyerek tekrar bağırdığımda sinirden hiç birşey duymuyordum. "Söyle lan, söyle! Salih'in babasını öldürdüğünüzü ve intikam için benim hayatımı mahvettiğini söylesene! Söyle hadi." Dedim. Ellerim titriyordu. Kafamdaki bebek ağlama sesi arttığında sol gözümden bir damla yaş süzüldü yanaklarıma. Sol gözümüzden akan yaşlar acıdan olurmuş. Canım öyle yanıyordu ki, tarif edebileceğim bir şey değildi. O an, yakalarımın sıkıca tutulduğunu hissettim. Karşımda buz gibi gözleriyle bana bakıyordu. Asaf, yakalarımı öyle sıkı tutuyordu ki yutkundum. "Ağzına aldığın laflara dikkat et." Dediğinde dudaklarım iki yana kıvrıldı. Birde dayak yiyecektik. Kafamı aşağı eğdiğimde o beni iterek kafamı kaldırmamı sağladı. Timur ve Barut bana doğru gelirken önünde duranları gördüm. "Bana bak!" Dedi karşımdaki adam. Buz mavisi gözlerine baktım. Bu adam benim babam mıydı? Babalar çocuklarını döver, biliyorum. Ama belki Asaf'ın farklı olabileceğini düşünmüştüm...Saçmalama Kunt. Daha beni tanımıyor bile. "Benim, oğlum öldü. Şimdi bir sıkıntı çıkmadan defol evimden." Dediğinde gözlerine baktım. "Annem nerde?" Dediğimde kaşları çatıldı ve sabır dilercesine gözlerini kapattı. "Bak hala ne diyo-"

"Annem nerde?" Dediğimde sustu. "Salih'i tanır mıydın Asaf?" Diyerek konuştum. Gözlerime baktı ve yutkundu, dudaklarını birbirine bastırdı. Odada kimse konuşmuyordu, sadece kısık sesli iç çekişler duyuyordum. "Çık git evimden." Dediğinde gülümsedim. Tam ağzımı açıcakken tekrar bağırdı. "Çık Git Evimden!" Dedi. Sustum, gözlerine baktım. O an uzun zamandır dolmasın diye sabrettiğim gözlerim çabucak doldu. Asafta bir duygu belirtisi yoktu. Sadece öfke, ona benziyordu. "Salih'e benziyorsun Asaf. İkinizinde birbirinizden aşağı kalır yanı yokmuş. Ve gerçekten, bu ailede yaşasam yine aynı olur muydun?" Sustu. Ben sustum, odadaki herkes sustu. Bizi dinlediler, Timur konuştu. "Kunt, yapma oğlum..." dediğinde gözlerimi ona çevirdim. Dudaklarım titrerken ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. Asaf, yakalarımı bırakarak beni geri itti. "Çıkın gidin evimden! Değil evimin önünden, bu sokaktan geçmeyin!" Diyerek eliyle kapıyı gösterdi. Ellerimin tersiyle göz yaşlarımı sildim ve odada olan insanlara baktım. Kaya ve Esir'in gözlerindeki kızarıklık belli olurken bana saldırmaya çalışan adama baktım. İfadesizce bakıyordu. Sonra Abdullah'a baktım. Kaşları düz bir haldeydi. Bana bakıyordu. Kazanmışcasına, bakıyordu. Asaf'a döndüm, gülümsedim. "Eyvallah. Sağol, ama eğer olur da beni ararsan, böyle bir çocuk vardı benim oğlumdu dersen, ben burda olmam. Ya o cehennemdeyimdir, ya da gerçekten cehennemdeyimdir." Kapıya yürürken, ağlamaktan kızarmış gözleri ile bir kadın ve iki kız kenara sinmişti. Gülümsedim. Kadın elini ağzına kapatırken Timur ve Barut ile kapıya yürüdük. "Umarım gerçek cehennemde olursun. Çünkü sana işim hiç düşmeyecek ve ben, seni anmayacağım bile." Sustum. Timur kolumdan tuttu. O kapıdan üçümüz paramparça çıktık. En başından demiştim, iki tarafta mahvolacak, parçalara ayrılacak diye. "Babalar çocuklarına böyle mi diyor Barut?" Dediğimde evin dışına çıkmıştık. Korumaların odakları biz olurken yutkundum. Barut'un beni anlayacağını biliyordum. Beni başımdan tutup göğsüne bastırdı. "Babalar hep böyle olur Kunt. Hep böyleydiler. Ve, sana verecekleri sevgiyi başkalarına daha çok verirler. Babalar böyledir." Yutkundum. O an, o kapının önünde üçümüzde yıkıldık. Babalar hep böyle miydi?

"Aileler iki yüzlüdür Kunt."

Üçümüzde anlamıştık, arkamızda bir çınar değil, koca bir ağaç olmayınca insan bazen tökezleyebiliyormuş. Bazen bu ağacın sözleri, insanın canını yakabiliyormuş.

Ölü Kurt | AileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin