3. Bölüm; Rüya

87 19 10
                                    

-Hun suo yaralanmadan 3 saat öncesi..

Hun, amcasından ayrıldıktan sonra çocukluğundan hatırladığı mekanlara gitti. Orda bir güzel maziye kulaç attı. Çoktan bir saat geçmiş olmasına rağmen gezmeyi bitirmişti. Klan arazisine döneceği sırada bir parlaklık gördü.

Parlaklık bir renk taşımıyordu. Hun'un dikkatine değer olması için bu sebep yeterliydi. Bu ışık neydi ? Ve neden parlaklığın rengi yoktu ?

Hun, halk bölgesinde o gördüğü ışığın kaynağına girer girmez geri itildi. Yere kıç üstü düşen hun yavaşça doğrulup tekrar denedi. Tekrar denedi ve tekrar denedi. Son 1 saati daha burada bunun ile geçmişti.

İnadı çok kuvvetliydi. Bu özelliği babasından gelmiş olucak ki babasından da aynı inatçılık ile bahseden dedesini hatırladı. Bir an sonra kendini toparladı. Ve son defa daha denedi..

Sonuç ne mi ? Tabi ki başarısız! Evet başarısız ne olucaktı. Eliyle koymuş gibi yerden alıp yoluna devam mı edecekti ??

Aslında benzer birşey oldu. Hun yorulmuş biçimde köşede uzanırken bir ışık huzmesi bedeninde dolandı. Çığlık atmasına izin vermeden bedeni garip sesler eşliğinde donmuştu.

Donan bedeni sadece onun ile sınırlı değildi. Tüm suo klanının erkek çocuklarının en az 3/1 donmuştu. Genelde yalnız olanlar bu haldeydi. Ailesi ile yada yalnız olmayanlar donmamıştı.

Bunun nedeni ne diyorsanız büyük ihtimal sadece erkek çocuklara etki eden olayın etraftaki daha güçlü bireyler tarafından absorbe edilmesi olabilir.

Yani bu durumda yalnız kaldıkları taktirde sonları aynı olmayacağını kimse söyleyemezdi.

Donmuş bedenini hâlâ gözleme yeteneğine sahip olan hun donmuş olsa bile gözleri az önce parlayan nesnede idi. Yavaşça renksiz ışık bir renk ile çerçevelenmiş hale gelmişti.

Bu siyah, gri tonlarına tekabül ediyordu. Ne olduğunu anlayamadan siyah ve gri ışık içine girmeye başladı. Damarları cayır cayır yanıyordu. Ama bedeni felçli olduğu için ses bile çıkaramadı. Belirsiz süre sonra damarları çatladı. İçinde bulunan fi damarları çökmüştü.

İçine işleyen gri ve siyah duman dışarı çıktı. O an hareket kabiliyeti kazanan hun kan kusarak ayaklandı. Koşa koşa klan kapısını araladı. İçeride gördüğü manzara daha dehşet verici idi. Baktığı herkes onu göremiyordu. Kapının sesine bile bakan kimse yoktu.

Şaşkın şaşkın ifadeler ile etrafına bakan hun yine bir kan kusup yerine gelen aklı ile koşmaya başladı. Damarları kısa süren çatlama sonrası içine giren fi ile yeterli düzeyde enerjiye sahip olmuştu. Bunu hissettiği an içinden lanet okuyan hun yere yıkıldı.

Tekrar vücuduna giriş yapan siyah ve gri renkli duman onun canını ilkine göre daha fazla yakmıştı. Hatta bu sefer kollarının dış tarafında 2,3 santim derinliğinde kesikler oluşmuştu. Sonra kalbine doğru ilerleyen dumanlar aniden durdu. O sırada ölüm ile yeniden tanışan hun şansız oluşuna lanet ediyordu.

Yeniden canlılık kazanan hun yine kan kusup klan kapısından içeri girdi. O sırada aklına şuanda yemek saati olduğu gelmişti. Topallaya topallaya yemek salonuna gelmişti. Kapıyı açar açmaz adını duymuştu. Aniden gözleri kararmaya başlarken tek kelime söyledi.

"-Anne!" O anda şaşkın bakışlar ile soruları yanıtlama konusunda korku duymuyordu. Çünkü öldüğünü düşünüyordu. Sonuçta ilk hayatında çoktan ölmüş olmalıydı. Şuanda yaşadığı cennetten bir anı gibiydi. Ama nerden bilebilirdii ki...

-Günümüz; hun yatağa düştüğünden beri 10 gün olmuştu. Soruşturma sonuç vermiyordu. Sadece bir söylenti dolanıyordu. Kimin veya kim çıkardı çalışmaları vardı. Muhafızlar her bu konuyu bilen kişiye kimden öğrendiğini soruyordu. 12şer gruplara ayrılmış muhafız sol kolu bizzat aramaya tam gaz devam ediyordu.

HUN SUOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin