1. Bölüm; HUN SUO

266 26 35
                                    

"Ben öldüm mü ? Öldüysem niye bu soruyu sorabiliyorum ?" Hun suo yavaşça gözlerini açar.

"Yani ben ölmedim mi ?" Ellerini kaldırıp yukarıya uzatır ve ellerine bakar.

"Ellerim niye küçücük ve narin ?" Aklına birşey gelmiş gibi hemen ayağa kalkar. Gözlerini genişçe açarak yüzüne dokunur.

"Nasıl ? Nasıl nasıl hâlâ yaşıyorum bu nasıl mümkün olabilir ?" Derince nefes alıp devam eder.

"Hemde daha genç bir şekilde." Gözlerini kapatıp fi'yi içine çeker. İçine giren enerji ile gözleri genişçe açılır.

"Yani ilk gelişim çağına girdiğim 15 yaşındayım." Yanakları kasılır ve hun suo gülmeye başlar.

"Bir adım bir adım sonra usta alemine ulaşacaktım. Ah o şerefsizler olmasa.."

Dişleri aklına aniden gelen figürleri düşününce kaskatı kasılır. "Doğru, doğru hatırlıyorum. O günü, o domuz süratlı siyah maskelileri. Kafile muhafızlarını toplantıdan hemen önce zehirleyip yol üstünde durmamızı sağlamışlardı. Ondan sonra baskın yedik. O zaman bir çöp gibi öldürüldüm. Ölmeden önce son duyduğum sözler "Yer altı kralı erliğe ben Feng shu'dan hediye.." idi. Nasıl unuturum. Birkaç dakika önceye kadar ölmüş olmam gerekiyordu. Peki ya nasıl hayattayım ? Yada daha önemlisi nasıl 15 yaşında daha yeni gelişim çağına ayak basmış halimdeyim..."

Düşünceler ile boğuşan hun suo yavaş yavaş kendine gelir. Düşünceleri sırasında yaşadığı çoğu olayı hatırladığını farkeder. Tabi bu kısa süren düşünceleri kapı açılması ile badoslama şekilde bozulur.

Kapıdan 190 boylarında esmer, kaslı bir adam hun'a doğru yaklaşıyordu. Tabiki hun bu adamı gördüğü gibi tanımıştı.

"Xaze amca!" Hun suo ve ailesi diğer insanların aksine soy adları ile değil adları ile hitap ederlerdi. Tabiki bu yaşadıkları yerlerin kültürüne uymak istemedikleri için değildi. Aralarında kurulan kurultay ile bu reddedilmişti. O zamandan bu zamana kadar bu tabu tabu hiç yıkılmadı..

"Ho ho yiğenim, amcan sizi ziyarete geldi!" Doğruyu söylemişti. Xaze ülkede olan olayların aristokratlar ile başlayan yolculuklarına chen ile çözmeye çalışırdı. Yakın zamanda patlak veren çatışma sonrası 544 büyük aziz öldürülmüştü. 82 efsanevi aziz ise ağır yaralanmıştı. Bu suo klanı için kötü haberdi. Chen suo emrinde 2 milyoncuk halkı ve 200.000 bin nitelikli adamı vardı. Bunlardan sadece 20 tanesi usta aleminde idi. 400 tane efsanevi aziz geri kalanı ise kademeli olarak daha da artıyordu.

"Oh, doğru yiğenim beni özlemedin mi ? Geldiğime hiç sevinmemiş gibisin ?" Bunu duyunca uykudan uyanan kedi gibi sıçradı.

"Yo yo.. ah evet amcam gelmiş özlemişim tabi ki amcamı. Baksana sizi unutma noktasına gelmişim. Arayı çok açmayalım." Kahkahalar atmaya başlayan xaze bir süre sonra ilerleyip hun'un kafasını yakaladı. Boyunduruk altına alıp başını sıvazladı.

"Tamda yiğenimden gelicek bir cevaptır bu." Moreli düzelen xaze, hun ile bahçeye çıktılar.

***

"Söylesene yiğenim sence suo klanının kaderi nedir ?" Hun bu gelen yersiz soruya aniden ürperti duyarak dikkat kesildi.

"Hey, dostum bu sadece bir soru. Bu kadar korkmana gerek yok! unutma biz imparatorluğun en güçlü ailesiyiz!" Derince nefes veren hun sonunda cevap verdi.

"Amcam haklı, sonuçta bize en yakın olan aile annemin ailesi onlarda bize zarar vermez! Hem sevgili dedem ile babamın araları çok iyi. Öyle bir durumda ne bize ne de onlara kimse kolayca sataşamaz!"

"Amcan olarak babanın tahtına bu kadar yaklaşman beni korkutuyor. Bu büyüme hızı ne. Sana ne yediriyorlar böyle!!"

Xaze, çoktan gözlerinden yaş gelene kadar gülmek ile meşguldü. O sırada ona eşlik eden hun düşünceler ile boğuluyordu.

"Dedem.. babamı seviyor ? Ne tür bir yalan bu böyle ?"

***

Hun ile xaze etrafta dolaşarak 2 yıllık hasret gidermişlerdi. Sonuçta iki keskin yıl boyunca xaze bir av organize etmişti. Geldiklerinde ele geçirdikleri büyülü yaratıklar ve değerli hazineler ile aile servetine %10 daha fazla değer katılmıştı.

Hun ve xaze meydanda ayrılırken hun aile kütüphanesine doğru yönelirken xaze ise geldikleri yere yönelmişti. Yani hun'un odasına..

Hun biraz düşüncelerini oturtmuş olucak ki o zamanda yaşadığı olayları bir bir hatırlamaya çalışıyordu. Bazı güzel ve kötü anılar aklında olsada çok kısa sürüyordu. Önemli bir olay yaşayıp yaşamadığını düşünürken önünde ağaç gibi duran birine çarptı.

Bu baş aziz olarak bilinen kütüphane sorumlusu ciao suo idi.

"Genç lider, hoşgeldiniz.. sizi hangi rüzgar attı buraya ?" Biraz kendini bilmiş ve kibir ile dolu olan baş aziz ciao bu lakabını sonuna kadar hakediyordu. Hun suo'nun babasına da böyle davranıyordu. tabiki Chen suo buna göz yumduğu sürece sonuçta o bir 8. Seviye usta idi.

İmparatorluk ailelerinde bulunan 3 büyük liderin hepsi 8. Usta seviyesinde bulunuyordu. ilk sırada yer alan suo bu seviyeye hepsinden önce geçmişti. 17 yıllık Suo ailesinin lideri Chen Suo..

"Buraya bir göz atmaya geldim. Çekilebilirsin." El işareti ile geri basmasını söyledikten sonra hun ilerledi. Eğer şuanda eski benliğine sahip olsaydı. Baş azizi azarlardı. Ama azarlaması sonrası babasından ağır laflar işitirdi.

O geleceğin suo klanının lideri olucak olan biriydi. Nasıl insanlara karşı tutumu önemsiz sayılabilirdi ?

"Hay hay, genç efendi ne derse o dur." Geri çekilen ciao yerine döndü. Hun ilerlerken arkasından bakıyordu. Bakarken aklına birşey gelmiş gibi gülmeye başladı. Ağızdan çıkan o sözler ise geleceği ikinci defa aşıyordu..

"Erliğe selam olsun, sonunda ikinci bir şans.................." Arkasından gelen ses ile kafası gövdesinden ayrılan ciao şaşkın ifadeler ile ölmüştü.

Herşeyden habersiz küçük hun ise etrafı tamamen dolaşmıştı. İki saattir burda geziniyordu. Hâlâ aradığı şeyi düşünüyordu.

"Neden burdayım ? Ben ne arıyorum ? Neden ne olduğunu bilmiyorum. Amacım ne ? Neden hâlâ hayattayım ? Neden 15 yaşına geri döndüm ? Neden, neden NEDENNN!!!"

Korkunun ecele faydası yoktu. Bunu yeterince sürmeyen hayatında öğrenmişti. İlk hayatında babasının öğretileri ile kale devralmış 12 yıl boyunca layıkıyla görevini tamamlamıştı. Liderliği için gittiği yolda ise sonu ile karşılaştı..

Karşısında başı olmayan ceset gören hun beyninden vurulmuşa dönmüştü. Sonuçta o 32 yaşında değildi. 32 yaşında bitmiş bir hayata ve birikime sahipti. O son 2 yıl hariç hiç bizzat savaş alanlarına girmemişti. Aldığı ilk büyük yara gövdesine uzuncana bırakılmış bir çizikti. Yaklaşık 6 santim derinliğinde 20 santim uzunluğunda..

Hun donmuş halde iken dış kapıdan gelen xaze ilk önce başı olmayan cesete sonra ise şaşkın hun'a bakakalmıştı.

"B- burda neler oldu ?" Tüm korkusunu ani bir hışımla silen xaze konuşmaya başladı.

"Hun! Burda neler oldu ?" Şaşkın hun sanki nefes almak gibi sürekli girdiği düşünceli halini yine kaybetmişti.

"O, o o ölmüş mü ?" Yok ölmedi paşam benim. Kafası kopmuş ama içeri bir terzi girip kafasını yeniden dikip hayatına kaldığı yerden devam ettirecek..

"Benimle kafa bulma hun! Burda neler oldu çabuk anlatt!" Amcasının bu halini gören hun maymunun eline telefonu vermişler ve ona bakakalmış gibi amcasına bakıyordu.

"Ben, ben bilmiyorum. Ben, ben kütüphaneye kitap aramaya girmiştim. Ama bulamayınca çıkmak istedim. Tam çıkacak iken onun kanını gördüm.."

"Bunu Chen ile konuşuruz! Bu işle ilgili dışarı hiçbir kelime etme sadece baban bilsin!!"

"T- tamam!" Hızla ordan uzaklaşan hun arkasında bir başsız ceset bırakmıştı. Onun arayışı aslında bir kitaptan ibaret değildi. Onun arayışı bir sesti. Onu çağıran bir ses..

Ona ait olan bir ses!

HUN SUOWhere stories live. Discover now