Bölüm 26

630 141 52
                                    

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... 50 YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...


Yok oluyorlardı. Anna, bunu kabul etmek istemiyordu ama askerlerini geri çekmek zorunda kalmışlardı. Rick, omzundan yaralanmıştı ve zorlukla herkesi geri çekmeye çalışıyorlardı. Teran'ın bütün savaşçıları sanki Thor'un askerleri gibi üzerlerine büyük bir güçle gelmeye devam ediyorlardı. Hayatta kalan çok az kişi kalmıştı ve onları köyün içine geri doğru çekmeye başladılar.

Eğer bir ihtimal köyün içindeki savaş daha iyi bir durumdaysa ve bir ihtimal kazanıyorlarsa o zaman kurtulma şansları olduğunu biliyordu. Ancak bunların hepsi bir ihtimaldi ve açıkçası ne Anna ne de Rick umutlu değillerdi.

Tam tahmin ettikleri gibi kaybediyorlardı. Köyde çok fazla ceset vardı. Çok az insan savaşmaya devam ediyorlardı. Cnut ve Rollo, birliklerini bölmüşlerdi. Connor'un nerede olduğu belli değildi. Üstüne üstlük arkalarından Teran ve askerleri de geliyordu.

Kraliçe Victoria'ya neler olduğunu hiç bilmiyordu. Burada bir avuçtan belki biraz fazlaydılar ve etrafları tamamen sarılmıştı. Hiçbir şekilde bundan kaçamayacaklarının farkındaydılar. Cnut, eşine sırtını dayadı. "Çocukları iyi sakladın mı?" diye fısıldadı sessizce.

Genç kadın zar zor bir nefes aldı. "Kaçabileceklerini umuyorum" dedi en sonunda. Saklamıştı ama bulunmamaları imkânsız değildi. Elbet ortaya çıkarılırlardı.

"Zeki çocuklar onlar" dedi Cnut. "Annelerine benzemişler"

Onu en zor anında sakinleştirmeye mi çalışıyordu? Anna, ağlamak üzere olduğunu o an fark etti. Kendisini toparlamak zorundaydı. Çünkü gerçekten zorlu bir savaşın ortasında ve ölüme doğru gidiyorlardı.

"Sahte elçiniz nerede?" diye sordu Teran öfkeli bir şekilde. Artık onların kaçamayacağının farkındaydı. "O yalancı kaltağın yerini söylerseniz yaşamanıza izin vereceğim."

Kimsenin bilgisi yoktu ki. Connor, onu saklamıştı. Dahası bilseler de kimse söylemezdi. Çünkü kimse Kadim'in bizzat onayladığı elçiden şüphe duymuyordu.

Her biri sessizliklerini korumayı sürdürdü. Ne Rollo, ne Cnut, ne Rick ne de Anna hiçbir şey söylemedi. Hayatta kalan bir avuç köylü de konuşmamaya yemin etmiş gibiydiler. Ellerindeki tırmıkları, kılıçları, balta ve küreklerini onlara doğru tutmuş Teran'ın saldırmasını bekliyorlardı.

"Son şansınız" dedi Teran. "Nerede o?" Ancak tahmin ettiği gibi kimseden ses çıkmadı. En sonunda pes etmiş gibi askerlerine döndü. "Öldürün onları"

Askerler yüzlerinde neşeli ama hoş olmayan bir gülümsemeyle onlara doğru gelirken tepelerinde bembeyaz kuşlardan oluşan bir grup bindirdi. Kuşlar askerlere saldırmaya başlamışlardı. Bembeyaz olmalarına rağmen kuzgun gibi ses çıkarıyorlardı. Anna ve geri kalan herkes neler olduğunu anlamaya çalışırken ağaçların arasında devasa heykeller çıkmaya başladı.

Taştan oyuldukları belli askerler kuşların peşinden insanlara doğru koştular. Kimse başta ne yapacaklarını bilemeyerek öylece kaldı. Ancak heykeller onlara dokunmayarak yalnızca Tenar'ın ordusuna doğru gidiyorlardı.

"Yüce tanrılar"

Rollo'nun duasını herkes duymuştu ve başka söylenebilecek hiçbir şey yok gibiydi. Birkaç saniye önce onları mahveden ordu birkaç saniyede yerle bir olmuştu. Kayıklarına kaçmaya çalışanların peşinden suya giren taştan heykeller sanki birer kâğıt parçalıyormuş gibi gemileri paramparça ettiler anında.

TANRILARIN ELÇİSİWhere stories live. Discover now