Bölüm 5

715 130 59
                                    

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... 50 YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...

Cnut, indikleri yerde onu ileri doğru itti. Basit bir sahildi burası. Gemilerini bağlamak için bir köprüleri bile yoktu üstelik. Yalın güzelliği insanın kalbini çalıyordu. Etekleri suya indiği için ıslanmıştı ve hava soğuktu. Artık İngiltere'de olmadıkları belli oluyordu.

Çimenler ve doğal güzellikteki çiçeklerin kapladığı tepelerden geçip bir köye doğru gittiler. Tahtadan basit kulübeler çitlerle çevrilmişlerdi. Her birinin kendisine ait bahçeleri vardı ve o bahçelerde domuzlar, keçiler, tavuklar ve koyunlar vardı.

Odunlar istiflenmiş, bacalardan sızan duman sobaların yandığını gösteriyordu. Kadınlar, çalışıyorlardı. Sırtlarındaki balık dolu küfelerle sohbet ederek evlerine doğru gidiyorlar ve çocuklar koşturarak oynuyordu. Kız ya da erkek fark etmeksizin ellerinde tahta kılıç ve kalkanlarla koşturuyorlardı.

Köy dışarıdan göründüğünden daha da büyüktü ve çevresini büyük duvarlar çevreliyordu. Devasa dağların hemen arasındaydı. Herkes sanki normal bir şeymiş gibi hayatına devam ediyor kimse onların gelişini önemsemiyor gibiydi. Yine de arada bir birkaç kişi gözlerini dikip ona bakıyordu.

Elleri hala bağlıydı ve kapüşonu kafasını örtüyordu. Bu yüzden de yüzü görünmüyordu. Bu yüzden merak uyandırıyordu hiç şüphesiz. Cnut, onu hiç durmadan iteklemeye devam etti. Çevresindekileri tam olarak görebilme ya da inceleme şansı olmuyordu bu yüzden.

Onu köyün hemen ortasında duran diğerlerinden daha büyük bir binaya doğru götürdü. Adamlar da hemen arkalarından ganimetlerini getiriyorlardı. Cnut, onu taht odasına girdiklerinde başını eğdi ve bir kenarda durmaya zorladı. Rollo'da hemen yanı başındaydı.

İçeriyi görme fırsatı olmamıştı ancak ardı ardına giren sandıkları görebiliyordu. Sandıklar gürültülü bir şekilde bir kenara koyuluyordu. Birbirine çarpan metallerin içinde şangırdadığını duyabiliyordu.

Derin bir sessizlik oldu ve içlerinden biri konuşmaya başladı. "Kral Connor, sizlere batıdan hediyeler getirdik" dedi şef olduğu belli olan bir adam. Guida, gülerek hazineleri gösterdi ve salona baktı. "Tabi kendimize de"

Her ne dediyse adam bütün salon gülmeye başladı. Ardından bir kere daha krala doğru döndü. "Hatta Cnut, özel bir şey bulduğunu iddia ediyor" dedi.

Adını duyunca Cnut, onu ileri doğru itekledi ve kadını öne çıkmaya zorladı. Elleri bağlı bir halde başı öne eğik öne ilerledi ve Cnut'un onu durdurduğu yerde durdu.

"Kralım" dedi Cnut, neşeli bir şekilde. Onun getirdiği bu kadını beğeneceğini biliyordu. Kendisine istemese bile köle olarak ok iyi para ederdi. Biraz deli olabilirdi ama böyle bir güzelliğe kimse kolay kolay hayır demezdi. Dahası Asllug ne derse desin kadının mürekkep karası saçları ve cam göbeği gözleri onu her erkeğin rüyası haline getirirdi. "Bu İngiliz kadını çok nadide" dedi ve peçesini açtı.

Vicky, ürkek bir şekilde başını kaldırdı ve karşısındaki adama baktı. Bir tahtta sıkılmış gibi görünerek oturuyordu. Sapsarı saçları kısaydı ancak hemen arkasından uzun ince bir örgü iniyordu. Hiçbir insanın sahip olamayacağı kadar parlak koyu mavi gözleri vardı. Dudakları bükülmüş bir şekilde elini çenesine dayamış ve onu izliyordu.

Ne yapması gerektiğinden emin bile değildi. Sessizlik uzadıkça uzuyor ve adam gözlerini ondan ayırmıyordu. Hiçbir tepki de vermiyordu. En sonunda başını çevirip Cnut'a doğru döndü. "Ben kadını kabul etmezsem ne olacak?" diye sordu en sonunda tembel bir şekilde. "Anna sana daha fazla kadın getirmemen gerektiğini söylememiş miydi?"

TANRILARIN ELÇİSİWhere stories live. Discover now