Bölüm 11

640 133 71
                                    

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... 50 YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...


Yeniden köye indiklerinde heykeli ait olduğu yere Uppsala'ya bırakmışlardı. Bir şekilde Vicky, bundan rahatsız olmamıştı. Sonuçta o heykel Odin'in tasviriydi ve ait olduğu yerdeydi. Ancak ikinci bir heykeli yapmaya başlamadan önce bir süre için kendini rahatlatması gerekiyordu.

İnsanlar onu artık yakından izliyordu ve ne yapacağını merakla izliyorlardı. O bakışlar onu fazlasıyla rahatsız ediyordu. Gün içinde kaçındığı ormanda gezinerek hem kendisine uygun bir materyal arıyor hem de onlardan uzaklaşma ihtiyacını gideriyordu.

Ne Cnut ne de Rick bile yakınında durmak istemiyordu. Sonuç olarak artık herkesin gözünde bir elçiydi. Bu kadar göz önündeyken bir şey yapmak istemiyordu.

Uzun bir arayışın sonunda nihayet aradığı gibi bir şey bulduğunda bile uzun saatleri sadece o beyaz kayanın önünde öylece oturarak geçirdi. Eline oyma bıçağını aldığı andan itibaren tepesine toplanacak insanlardan kaçınmak istiyordu.

Kayanın onu çağırdığını hissedebiliyordu. Ne yapacağını net bir şekilde görebiliyordu. O kadının güzelliğinden büyülenmişti. Uzun zamandır hissetmediği şefkati onun yanında hissetmişti. Bu beyaz taş gerçekten de onun içindi. O kadın Odin ne kadar siyahsa o kadar beyazdı.

Kaya çok ağırdı onu köyün meydanına götüremezlerdi ancak köy halkı ne yaptığını öğrenirse eğer o zaman köy tepesine toplanırdı. Bunu yaşamak istemiyordu. Onu sükûn içinde oymak istiyordu. Temiz havayı içine çekerek bir süre daha sessizce kaldı.

Onu oymadığı müddetçe onunla birebirde konuşamazdı ancak yine de kayanın içinde olan mücevherin sesini duyabiliyordu. Ayağa kalkıp elini ona doğru uzattı ve taşın soğuk yüzeyine dokundu. "Beni bekliyorsun biliyorum" dedi en sonunda. İkisi de sabırsızlanıyorlardı ama aynı zamanda Vicky'nin bıkkınlığı her ikisini de tutuyordu. Ne yazık ki kendisini gerçekten özgür hissetmediği müddetçe bunu yapabileceğini sanmıyordu.

Arkasını dönüp ağaçların arasından yürümeye başladı. Açıkçası içi hiç köye dönmek istemiyordu ama yapabileceği başka bir şey de yoktu. Döndüğünden beri zamanı bu şekilde geçiyordu. Saatlerce ormanın içinde yürüyerek ve kayayla karşı karşıya durarak ya da odasına çekilip uyuyarak.

Evet, artık kendisine ait bir odası vardı. Kendisine sağlanan mahremiyetten memnundu ancak bu sadece kendi odası içindi. Rick, ona ihtiyacı olan her türlü alet edevatı getirmişti. Şimdi Alexandro'nun evinde olduğu kadar iyi bir takımı vardı.

Ancak onlardan herhangi birine elini sürmek istemiyordu. İlk defa heykel yapmak için hissettiği heyecan yerini başka bir şeye bırakmıştı. Aklında bir sürü şey vardı. Dışarıda onu bekleyen binlerce taş vardı şekillendirilmek için ancak o kadar çok insanın gözü üzerindeyken bir şey yapmak istemiyordu.

Oyma bıçağını dikkatli bir şekilde masanın üzerine bıraktı. Yapacağı en ufak bir şeyde yine bir elçi olarak değerlendirilmek istemiyordu. Tanrılarla ilişkisi olduğunun düşünülmesini istemiyordu. Ne onların dini ne de Hristiyanlıkla ilişkili olmasını da istemiyordu.

Kapısı çalındığında yerinden sıçrayarak geri doğru sendeledi. Kapı cevap beklemeden açıldığında elbette ki o olduğunu anlamıştı. Kral, kapısını çaldığı için bile şanslı sayılırdı doğrusu.

Adam devasa omuzlarını kapının kirişine yasladı ve kollarını göğsünde birleştirerek ona baktı. "Bu akşam önemli misafirlerimiz var"

TANRILARIN ELÇİSİWhere stories live. Discover now