Bölüm 4

702 131 63
                                    

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... 50 YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...


Belki yanlış yapıyordu. Cnut ve Rollo gidiş yolunda onu kucağa almayı düşünmemişlerdi. Herhalde Vicky'nin kafadan çatlak olduğuna kanaat getirmişlerdi ve her türlü kendileriyle geleceğini düşünüyorlardı.

Aslında kiliseyi ateşe verdiklerini görmemiş olsaydı onlardan kaçmaya çalışabilirdi. Başına ne geleceğini de bilmiyordu ve hala ikilemdeydi. Gerçi kalırsa öleceği gerçeği onu her türlü barbarlara doğru itiyordu. Kaçmasının bir anlamı yoktu. Eğer ölecekse bile din adı altında olmasını istemiyordu.

Tanıdığı insanların koşarken onun Cnut onu dirseğinden yakalamış koşmaya zorluyordu. Rollo ise hemen önlerinde baltası hazırda bekliyordu. Belli ki kimsenin onunla uğraşacak zamanı yoktu. Sahilde duran tuhaf biçimli teknelere doğru yanaştılar.

Her iki ucunda da tuhaf canavarların oyulmuş olduğu ince kayık gibi ama daha büyük olan teknelerdi bunlar. Her birinin içinde rahat yirmi kişi vardı ve kürek çekiyorlardı.

Rollo onu tuttu kayığa doğru çıkarttı ve bir yere oturttu bu arada koşarak gelen arkadaşlarına destek oluyordu. Cnut, hemen kadının yanına oturdu ve ona bir şeyler söyleyen arkadaşına gülerek cevap verdi.

"Anna, başka kadın getirirsen seni hadım edeceğini söylemişti" dedi arkadaşı neşeli bir şekilde.

"Bunu Connor için aldık. Anna bu sefer beni affetmek zorunda" dedi Cnut aynı neşeyle. "Hapse atılmıştı."

"Hapis mi?"

Cnut başını salladı. "Heykel gibi bir şey dedi ama anlayamadım. Bence fahişe olduğu için cezalandırılıyordu. İngilizleri bilirsin eğlenceye hep kötü gözle bakarlar"

Onları yarım yamalak anlayabiliyordu. Kendisi hakkında konuştukları belliydi ama kelimeleri seçmesi zordu. Gırtlaktan ve kaba bir şekilde konuşuyorlardı. Aksanları daha önce duymadığı bir şeydi. Tam olarak İngilizce konuşmuyorlardı ancak bazı kelimeleri karışmıştı.

Belki de hata yapıyordu ama emin değildi. Sadece kilisenin yandığını görmek onu harekete geçirmişti. Bu adamları duymuştu. Daha önce Belfast'a hiç gelmemişlerdi ancak Sussex limanını defalarca talan etmişlerdi.

Bu barbarların kendilerine Viking dediklerini biliyordu ve Pagan olduklarını da. Hristiyanlık onlar için sadece bir fırsattı. Yalnızca pazar günleri ayin zamanı saldırıyorlardı.

Başını çevirip etrafına bakındı. Kayıklarda sadece erkekler yoktu. Kaptanlık görevini yapan kadınlarda vardı. Silahlılardı ve pantolon gibi bir şeyler giymişlerdi. Üstelik her biri de çok sert görünüyordu.

Kadınların ve erkeklerin yüzlerinde boyalar vardı. Dağınık ve gür saçları hepsinin yer yer örgülüydü. Saçlarında, kulaklarında, bileklerinde ve boyunlarında süsler vardı. Hepsinin üzerindeki kürkler İngiltere için sıcak gibi görünüyordu ama hiç de rahatsızmış gibi durmuyorlardı.

Vicky, başını eğip kendine doğru baktı. Yamalanmış elbisesi artık onu terk etmek üzereydi ama parası olmadığı için yeni bir tane almaya gücü yoktu. Bırak savaşmayı kılıç tutmaya bile gücü yoktu. Ağır metali taşıyamazdı. Yapmayı bildiği tek şey heykellerdi. Başını daha da eğip bağlı ellerindeki oyma bıçağına baktı.

Şimdi istediği gibi evini kiliseye bırakmamıştı. İçindeki her şey Alexandroya aitti ve onları da onunla birlikte gömmüş sayılırdı. Kendisi ile bir bilinmezliğe doğru yol alıyordu. Bu insanlarla gitmek iyi bir fikir miydi diye bir kere daha sordu kendisine. Gerçi her ihtimalle ölmüş olacaktı. En azından gerçekten nasıl öleceğini seçmişti.

TANRILARIN ELÇİSİWhere stories live. Discover now