Bölüm 25

598 134 58
                                    

SAYGIDEĞER SEVGİLİ ARKADAŞLAR... ZOR BİR HİKAYE OLUYOR HEPİMİZ İÇİN :D AMMAA AZ KALDI... YARIN SABAHA KADAR 50 YORUM YAPILMASI HALİNDE HEMEN YENİ BÖLÜM YAYINLAYACAĞIM... İYİ OKUMALAR... BOL KEYİFLER...


Gözünün ucuyla görmüştü ağacın dalına konmuş olan kuzgunun yere düşüşünü görmüştü. O bir an sanki sonsuza dek sürmüş gibi gelmişti. Kanatları açık bir halde daldan aşağı doğru düşüşünü ve boş bir alanda kıpırtısız kalışını. Ondan sonra da kıpırdamadı.

Bunun hiçbir hayra alamet olmadığını anlayabiliyordu. Sanki her şey bitmiş gibiydi. Biri ona ulaşmış mıydı? Biri Victoria'ya zarar mı vermeye mi başarmıştı? Kalbinin daha önce hiç hissetmediği bir şekilde korku hissiyle dolduğunu hissediyordu. Sanki her şey durmuştu.

Kulakları uğulduyordu. Çevresindeki her şey ağır çekimde ilerliyor gibiydi. Bir yerde adının seslenildiğini duyabiliyordu. Ancak ne kim olduğunu anlayabiliyordu ne de cevap verebilecek durumdaydı. Tamamen o hareket etmeyen küçük kuzgun heykeline takılmıştı.

Arkasından biri onu yakaladı ve kılıcını boğazına dayadı. "Şanslısın" diye ışıldadı Denar kulağına doğru. "Helga seni canlı istiyor. Aksi halde burada ölmüştün"

Zaman birden tekrar akmaya başladı. Sorumluluk, hissettiği acıya üstün gelemiyordu bir türlü. Gözlerini kuzgundan alamıyordu. Ancak beyni çalışmaya başlamıştı. Denar buradaydı. Kendisi hariç hiç kimsenin Victoria'ya zarar vermesine izin vermezdi.

Elbette ki çoktan paylaşılmıştı her şey. Victoria'yı kimin öldüreceği, Connor'a neler olacağı ve köyün kime bırakılacağı... Her şey konuşulmuş ve en başından anlaşılmıştı.

Hayır, o ölmemişti. Ne olduğundan emin değildi ama canlı olduğunu biliyordu. Denar burada onunla birlikteyse o yaşamaya devam edecekti hiç şüphesiz. Elindeki kılıcı sımsıkı tuttu. "Helga, hayal kırıklığıyla yaşamaya alışmak zorunda" diye mırıldandı ve onun boğazında duran elini sert bir şekilde itip adamdan kurtuldu.

Hem karısını hem de kendisinin canını istiyorlardı. Bu savaşta halkından kimsenin canlı kalma şansı olmayacaktı hiç şüphesiz. Ayağının hemen yanında duran heykelden kuzguna baktı. Yine de onun kıpırdanmasını istiyordu. Şu an ona en çok ihtiyaç duydukları andı.

Kaybediyorlardı...

Denar gözünün ucuyla onun nereye baktığını fark edince güldü. "Ne kadar ilginç değil mi? Bizimle hiçbir ilgisi olmayan inançsız bir kadın birden topraklarımıza geliyor ve tanrıların tasvirlerini en ince ayrıntısına kadar taşa oyuyor ve sen onu birden elçi olarak ilan ediyorsun"

"Sende onu taciz etmeye kalkıp gözünden oldun diye savaş başlatıyorsun" diye cevap verdi Connor. "Gerçekten çok ilginç"

Aslında istedikleri şey Connor'in uslu uslu ona verilen bu minik alanda kralcılık oynamasına izin vermekti. Onun köyünün her şeyini sömürerek ve halkını istismar ederek hayatlarına devam edeceklerdi. Elbette ki Connor gereken gücü topladığında bütün bu düzene karşı koymayı planlıyordu. Yalnızca planları beklediğinden öne çekmek durumunda kalmıştı.

Tanrılar tarafından gönderildiğine inanılan bir elçiden daha iyi bir bahane olamazdı. Victoria, ona biraz dokunulmazlık sağlayabilseydi her şey daha iyi olacaktı. Ancak Denar yüzünden biraz acele etmek zorunda kalmışlardı ve şimdi karısının ne durumda olduğundan bihaber burada halkının savaşını izlemeye devam ediyordu.

İkisi bir süre sessizce birbirine baktı ardından her ikisi de aynı anda kılıçlarını kaldırarak öne doğru atıldılar. Denar, Connor'in uslu uslu kendisiyle gelmeyeceğini anlamıştı. Onu zorla götürmek dışında bir şansı yoktu.

TANRILARIN ELÇİSİWhere stories live. Discover now