29- ATEŞ

75 33 100
                                    


Gelgitler sırasında, kişiliklerin söylediği sözlerin yerini zamanla acı dolu inlemeler almaya başlamıştı lakin, Emel hala ne yapacağını bilmez bir durumda bekliyordu.

Acil müdahale şarttı biliyordu ama içinde bulunduğu koşullar onu bir plan kurmaya itip, zamanını boşa harcamaya neden olacak kadar kötüydü.
Üstelik ona çektirdikleri aklına geldiğinde (Bırak ne hali varsa görsün) diye homurdanan iç sesi durumu iyice zorlaştırıyordu.

Bir doktor olarak insan psikolojisinin gelgitlerini, özelliklede hasta beyinlerin yapabileceklerinin sınırının olmadığını en baştan öğrenmişti.
Yıllar geçip giderken de bu öğretiler tecrübe olarak zihnine kazınmış, hastalara kin beslemenin meslekte dibe vurmak olduğu bilinci beynine yerleşmişti.

Bulunduğu durumda mesleği, yarını belli olmayan hayatında düşüneceği son şey olsa da, alışkanlıklar ve karaktere oturmuş tabular kolay terkedilecek şeyler değildi.
Karmaşık düşüncelerinin arasından sıyrıldığında ise en iyi kararın şimdilik başındaki ateşi düşürmek olduğuna karar verdi.
Su dolu bir kap getirmek için ayaklanmıştı ki, Kerem'in nefesi kesiliyormuş gibi sesler çıkararak, başını geri kaldırmasıyla kalktığı yere geri oturdu.

Kerem'in sıktığı gözleri dayanma sınırlarının zorlandığını gösterirken, açığa çıkan boynundaki damarları ise her an patlayacak gibi şişmişti.
Gergin çene kaslarının sıktığı dişlerinden, dayanmaya çalıştığı acı sebebi ile garip sesler geliyor, sıkı sıkıya kapattığı dudaklarının arasından kaçan inlemeler, çektiği ıstırabı dışa yansıtıyordu.
Hırıltılar eşliğinde çıkan nefesi ise canı yanıyor olduğu halde, feryat edecek kadar bile ciğerlerine hava alamadığını gösteriyordu.
Bedenindeyse acının getirileri daha yoğundu.

Yaralı olmayan ayağının tabanı sistematik olarak zemine sürtüyor, kıyafetlerinin üstünde dahi gerginliği belli olan kasılmaların, pantolona yayılan kanamadan bacağındaki dikişlerde de tahribata yol açtığı belli oluyordu.
Bunun dışında cilasız tahta zemine sapladığı tırnaklarının bir kaçı da kırılmış olmalı, parmak uçlarında boya varmış gibi zemine kızıl çizgiler ile acısını resmediyordu.

Normal insanlarda yüksek ateş görüldüğünde bu tür etkiler yaratmaz ama Kerem'in nadir bir hastalığı, özel bir durumu vardı.
Hasarlı beyni, ateşin neden olduğu karmaşadan dolayı, bölünmüş kişilikler arasındaki geçiş düzeninde bozulmalara neden olmuştu.
Geçişlerin sıklaşması da bedene aşırı yük binmesine, beynin ve kalbin zorlanmasına sebebiyet veriyordu.

Emel bir an önce bir şeyeler yapması gerektiğinin bilinci ile bir yerden başlamak gerek diye söylenip, Kerem'in üzerinde ki kazağın eteklerine uzandı.
Daha tutuğu kazağı koltuk altına kadar bile çıkarmamıştı ki, kasılan bedenin titreyerek yumuşadığını hissetti.
Elektrik akımına kapılmış gibi titreyen beden geçirmeye başladığı kriz ile sarsılırken, kaymaya başlayan gözbebekleri durumunun iyi olmadığının ispatıydı.

Geçirdiği kriz normal akıllarda bile hasar bırakma potansiyeli taşırken, hastalıklı bir beyne neler yapabileceğini kestirmek ise zordu.
Emel bu seviyede kazak çıkarmanın bir işe yaramayacağını bilerek duraklarken, en olmadık şeyi yapıp, panikledi.
Telaşa kapılıp, gözbebekleri tamamen yok olmuş bedeni omuzlarından kavrayarak sarsmaya başladığında ise mantığını çoktan geri plana atmıştı.

Tüm kuvveti ile salladığı beden ağır bir et parçası gibi yerinde kıpırdanırken, Emel avazı çıktığı kadar "Kerim ortaya çık!" diye bağırıyordu.
Kerim hariç hiç bir kişiliğin bu krizi atlatamayacağını inanarak " Kerim yardım et! Bu durumun altından tek başıma kalkamam ve diğerleri daha fazla buna dayanamaz." diye adeta yalvarıyor, sesini duyurmaya çalışıyordu.

İKİZ KARDEŞİMWhere stories live. Discover now