18- YATALAK

59 36 29
                                    


(20 yıl önce)

Kerim'in verdiği sert tepki karşısında, yine böyle bir son bahar akşamı yaşananlar kadının hafızasında canlanmaya başlamış, karşısında duran oğlunda ki farklı bakışları, o günde gördüğünü anımsamıştı.
O akşamın gündüzünde mahallenin belalı delikanlılarından biri Kerem'i sıkıştırmış, Kerim devreye girince de, oğlan ağızı burunu dağılana kadar acımasızca dövülmüştü.
Delikanlı, kendisinin yarısı kadar çocuktan yediği dayağı dillendirmekten utanmayıp, birde babası ile Kerem'in babasının karşısına dikilerek hesap sorunca da olan olmuştu.
Kural ve kriterlerine sıkı sıkı bağlı olan ve çiğnenmesine asla katlanamayarak insanlıktan çıkan baba, aldığı şikâyetin acısını eve döndüğünde ise fazlası ile Kerem den çıkarmıştı.
Babasının öfkeli bakışlarını görür görmez korkuya kapılan Kerem'in, ilk tokattan sonra yerini Can'a devrettiğini ise kimse fark etmemişti.
Dakikalar süren şiddet, babanın dinmek bilmeyen öfkesi karşısında işkenceye dönmeye başlamış, inen her darbe ile Can'ın bedeni küçüldükçe küçülmüştü.
Ne yazıktı ki, gördüğü acımasızlığın sebebini dahi bilmiyor, sadece ona biçilen görev doğrultusunda korkuyu ve acıyı yüklenmek zorunda bırakılıyordu.
Küçük çocuğun yürek dağlayan acı iniltilerine anne yüreği daha fazla dayanamayınca kadın "Yeter, öldüreceksin çocuğu." diyerek araya girdi.
Adam yaşadığı öfke ile kan çanağına dönmüş gözlerini belertip "Gebersin. Onun yüzünden her gün başım yerde geziyorum." diye gürleyerek kadını karşısından itip, yeniden çocuğa yöneldi.
Anne, korkudan tir tir titreyen oğlunun üzerine kapanarak "Vurma artık. Benim oğlum elif gibi bir çocuktu. Suçlu olan o değil. Onu bu hale getiren sensin." diyerek terslendiğinde ise kocasının gazabının yönü bir anda değişmişti.
Adam, kendisine karşı çıkmaya, sesini yükseltmeye cesaret eden kadının saçlarına yapışmış, sönmek bilmeyen öfkesi ile karısını yumruklamaya ve tekmelemeye başlamıştı.
Adamın acımasızlığına eşlik eden dili, küfürler yağdırıp aşağılayıcı sözleri de eksik etmezken, kadının feryatları odanın kasvetli havasına karışıp çocuğun iniltileriyle birleşiyordu.
Zavallı küçük çocuğun tanık olduğu vahşet, gözlerini sıkı sıkı kapatınca görünmez olmuyor, kulaklarında ki ellerinin baskısı, duyduğu sesleri yok etmeye yetmiyordu.
Annesinin feryatları ise ona acıdan çok korkuyu aşılamaktaydı.
Kadının acı haykırışları bir süre sonra kesildiğinde ise odayı derin ve korkunç bir sessizlik kapladı.
Çocuk, seslerin kesilmesi ile ellerini kulaklarından çektiğindeyse tek duyabildiği babasının yorgun solukları olmuştu. Cesaret edip gözlerini araladığında ise annesinin kanlar içinde ki hareketsiz bedeni ile karşılaştı.
Babasının varlığı, annesini kaybetme düşüncesi ile zihninden silinirken, bedenine sarmalayan yeni bir korku dalgası ile ağlaması iyice şiddetlenmişti.
Ölmüş olabileceğini düşündüğü kadına bakışlarını dikip " anne" diye ağlıyordu ki, duymaktan korktuğu ses "Kes lan" diye gürleyince, bedeninde farklı bir duygunun şaha kalktığını hissetti.
Öfke küçük yüreğinde intikam duygusu ile filizlenerek, sarmaşık gibi kalbini sıkmaya başladığında ise korkunun sahibi Can'ın, bedende ki işi bitmişti.
Yediği dayaktan ağrıyan bedeninin acısını bile bastıracak kadar canını yakan kasılmalar sonrasında ise artık sıra Kerim'deydi.
Lakin geçirdiği krizin etkisi ile Can'ın gitmeden önce attığı son çığlıklar, durulan adamı yeniden sinirlendirmeye yetmiş, ettiği küfürlere attığı tekmelerde eşlik eder olmuştu.
Kaçıncı tekmemin sonuydu bilinmez, nihayet dayak atmaktan yorulan adam, evden ayrılmak için çıkışa inen merdivenlere yönelmişken, Kerim ise aldığı darbeler ile hırpalanmış bedeni yerden kaldırmaya çalışmaktaydı.
Geldiğinde hırsla çıkarıp merdiven korkuluklarına fırlattığı ceketini sırtına giyinmek isteyen adam, tükenmemiş öfkesi yüzünden bir türlü başarılı olamıyor, onu bu kadar sinirlendirdikleri için acımasızlığı ile sınadığı ailesine hakaretler yağdırmaktan da geri durmuyordu.
Kerim ise yerden doğrulmuş, kişiliğinin varlık sebeplerinden biri olan korkusuzluğu ile adama doğru ilerlemeye başlamıştı. Usulca sokulduğu adamın arkasında yerini aldığında ise yapması gerekeni yapmış, merdiven başında ceketi ile cebelleşen adamı tüm kuvveti ile ittirmişti.
Merdivenlerden itilen adam, birkaç kez tutunmayı denemişti lakin bir türlü giyinmeyi başaramadığı ceket, hamlelerine engel olunca kısa sürede bedenini yerde yatar bulmuştu.
Adam başını vurduğu sobanın açtığı yarıkla kanlan içinde kalırken, Kerim ise yukardan eserine bakarak memnuniyetle sırıtıyordu.
Kerim görevini tamamlayıp, koruyucusu olduğu bedene zarar veren adamdan intikamını almış olmanın hazzını yaşarken, duyduğu ses ile arkasını döndüğünde ise, kendine gelmeyi başarmış anne ile göz göze geldi.
Kadın oğlunun soğuk bakışları ve yüzüne yaydığı acımasız gülüşüne hayretle bakarken, Kerim de ise ne yaptığı şeyin pişmanlığı, ne de yakalanmış olmanın verdiği tedirginlikten eser yoktu.
Kadın, o gün oğlunun babasını merdivenlerden ittiğini gözleri ile görmüş, daha kötüsü ise attığı hayret nidası ile kendisine dönen bakışlardaki acımasızlık karşısında dehşete kapılmıştı.
Başta korkuya kapılan kadın uzun süre kıpırdayamazken, sonrasında ise kum torbası gibi yere yığılan oğluna bir şey olduğunu düşünerek yanına gitmiş, daha on beş yaşında katil olmuş olabilecek yavrusunu ağlayarak kucaklamıştı.
Dakikalar öncesine nazaran çıt ses çıkmayan evde, tek duyulan şey kadının kendi ağlayışıydı. Ne oğlu aldığı darbelerin acısı ile inliyor, ne de merdiven dibinde kanlar için de yatan kocasından en ufacık bir yaşam belirtisi görünüyordu.
Bir süre yaşadıklarının şoku ile öylece kalan kadın, sonrasında bir şey yapması gerektiğini hatırlayınca, sırası ile iki hareketsiz bedenden sıyrılıp, sokağa çıkarak yardım istedi.
O günün kalanını hastanede sonlandırdıklarında, Kerem hiçbir şey bilmediğini vurgularken, kadın kocasının onları döverken dengesini kaybedip düştüğünü söylemişti.
Kadına göre oğlu yeterince acı çekmişti ve daha fazlasını o an ikisi de kaldıramazdı. O zamanın şartların da, kadının ve çocuğun perişan halini görenler, kadının ifadesini kabul edip olayın üzerinde çok durmamıştı. Fakat, uzun yıllar mahallede ki fısıltı furyasında birçok iddia gündeme gelip konuşulmuştu.
Başlarda kadının canına tak ettiği düşünülse de, gün geçtikçe garipleşen oğlanın işlediği suçlar çoğalınca, gerçek suçluda herkes nezdin de belli olmuştu.
Anne daima oğlunu savunup, kocasını yatalak bırakan olayı sır gibi saklasa da, o gece merdivenlerin başında dikilen çocuğun bakışlarını hiç unutmamıştı. Zamanla, yediği dayaktan hayal gördüğüne kendini inandırsa da, şimdi karşısında ki adamın gözlerinde yeniden o geceki ruhsuzluğa şahit oluyordu.
Kerem'in doktorlarının söylemleri, kadının aklında belirmeye başladığında, hiç bir zaman inanmadığı hastalığın varlığını yeni yeni sorgulamaya başlamıştı.
Senelerce, oğlunun yalanlar söyleyerek suçlarını gizlemeye çalıştığını düşünmüş, öfkesini kontrol edemediği için hastanede tuttuklarını var saymıştı.
Oysa yıllarca imkânsız olarak gördüğü hastalığın kanıtı şimdi kanlı canlı karşısında duruyordu.
Kabullenmeye çalıştığı gerçekle kadının yüz hatları geriliyor, sorgulayıcı bakışları oğlunun üzerinde gezinerek bir şeyleri anlamlandırmaya çalışıyordu.
Çözmeye çalıştığı bulmacanın her parçası yerli yerine oturdukça da gözleri şaşkınlıkla kocaman açılıyor, sonrasında ise imkânsız gibi gördüğü şeyin olma ihtimalini sorgulayarak başını sağa sola sallıyordu. Bazen de derinlere dalıp bir şeyleri anımsamaya çalışarak hareketsizleşiyordu.
Uzun bir müddet, hayatını ve anılarını gözden geçiren kadın, aklındakilerden bir sonuç çıkarmış olmalı ki, önce onay beklercesine yatalak kocasına dönüp baktı. Söyleyeceği şeye cesaret bulmak için aldığı derin soluğu boğuluyormuşçasına zorla dışarı bıraktıktan sonra ise karşısın da ki adama dönerek bakışlarını sabitledi.
Dolmaya başlayan gözlerle "Sen Kerem değilsin." derken sözleri net olsa da, kararsızlık ve üzüntünün birbiri ile yarıştığı bakışlarından, hala bir umut oğlundan itiraz beklediği belliydi.
Lakin Kerim inkâr etmeye gerek duymadığı gibi onaylamak içinde zamanını boşa harcamaya niyeti olmadığından, her zamanki umursamazlığını takınarak "Ne fark eder. Oyalama beni, parayı getir gideyim." diyerek karşılık verdi.
Kadın beklediği itirazı alamayınca çılgına dönerek oturduğu yerden fırlayıp "Sen nasıl bir mahlûksun. Neden oğluma musallat oldun" diye feryat etmeye başladı.
Kerim kadının onu kara büyü falan ya da üç harfli gibi bir şey sanması üzerine kahkahalar ile gülmek istese de, yıllar sonra bu güne denk geldiğine inanamadığı aydınlanışın verdiği zaman kaybı canını sıkmaya başlamıştı.
Kerim oturduğu yerde sabır dilenirken kadın hızla mutfağa koşmuş, endişe içinde bir şeyler aranıp sonunda da elinde kocaman bir ekmek bıçağı ile dışarı çıkmıştı.
Karşısında ki adamdan ne kadar çok korktuğu sıkı sıkı kavradığı bıçağın varlığından belli olsa da, titreyen elleri ve sürekli süzülen gözyaşları, avuçlarının arasında tutuğu metalin işlevsiz olduğunu vurguluyordu.
Dikilip kaldığı mutfak kapısının önünden bir adım bile ileriye gelemezken, iki eli ile ancak tutmaya cesaret edebildiği bıçağı göğsünün yakınından Kerim'e karşı doğrultup "Sana hiçbir şey vermem. Hemen gitmezsen de polisi arayacağım." diyerek tehdit etti.
Kadının çırpınışları, Kerim'in üzerinde hiçbir etkiye neden olmazken, bilmediği ise savuşturmaya çalıştığı adamın daima istediğini aldığıydı.
Kerim, gereksiz sahnelendiğini düşündüğü saçmalığın bıkkınlığı ile ayağa kalkıp ilk adımını atmıştı ki, kadın "Yaklaşma." diye bağırmaya, kocası ise hareket edebilecekmiş gibi yattığı yerde garip sesler çıkartmaya başladı.
Karı kocanın çıkardığı curcuna, zaten sınırlı olan sabrının da tükenmesine neden olunca Kerim "Kesin sesinizi." diye gürleyerek sessizliği sağlamış, birkaç adım daha atarak kadının karşısına dikilmişti.
Kendinden emin sırıtışını dudaklarına yerleştirip "Ne o, beni bıçaklamayı mı düşünüyorsun. Oğlunu ne çabuk gözden çıkardın." diyerek alay etti.
Kadın sanki yüzüne sövülmüş gibi " Sen benim oğlum değilsin." diye kendini kaybetmişçesine tepki verince de, Kerim fırsatı değerlendirip kadının üzerine atıldı. Annenin elindeki bıçağı fazla uğraşmadan eline geçirdiğindeyse, uzaklaşmak yerine kadının sırtını kendi göğsüne yapıştırarak kolunu boynuna doladı.
Henüz tam olarak aklının dahi almadığı konunun sarsıntısını dahi atlatamamış olan kadın, birkaç kez kurtulmak için debelense de, gücünün yetmediği adam karşısında çok geçmeden pes etti.
Kerim ise kolları arasında ki kadının kulağına doğru eğilerek "Haklısın" diye bağırdığında, bakışlarını da yatalak adama dikerek adeta meydan okuyor, insanların çaresizliklerinden duyduğu hazzın keyfini çıkarıyordu.
Zavallı kadın sıkıştığı beden arasında, bir çok duygu ile savaş halinde ağlarken, Kerim de susmamış "Ben Kerem değilim. Adım Kerim. Oğlunun katlanamadığı acımasızlığı yüklenen kötü kişiliğiyim." diyerek korku salmış, geçte olsa kadının sorusunu cevaplamıştı.

İKİZ KARDEŞİMWhere stories live. Discover now