22- HAYAL KIRIKLIĞI

39 26 8
                                    

Kerim, kapı eşiğinde kendine geldiğin de, saatler geçmiş gün çoktan yarıya ulaşmıştı.

Gözlerini araladığında karşılaştığı ilk şey ise ruhu gibi kasvete bürünmüş gökyüzü oldu.
Işıltısını kaybetmiş olan dünya griye boyanmış, etrafı soluk bir karanlık kaplamıştı.
Arada bulutlardan sıyrılan güneş ise sıcaklık bahşetmeyecek kadar soluktu.
Bunun bariz kanıtıysa Kerim'in buz kesmiş bedeniydi.

Lakin şu an sorunları arasında en önemsizi bu sayılırdı.
Bedeni yıllarca hiç kıpırdamamış gibi uyuşmuş, kesilen baş ağrısı geride adeta kocaman bir boşluk bırakmıştı.
Yerden doğrulmak istediğinde ise hareketi kramplara neden olmuş, dudaklarından dökülecek feryadı son anda durdura bilmişti.
Kadının duyduğuna emin olduğu iniltilerine birde feryat eklemek istemiyordu.

Bir süre sonunda gevşemeye başlayan bedeni ile tuttuğu nefesi ciğerlerinden boşaltığındaysa, bu sefer daha temkinli bir şekilde yerden doğruldu. Yavaş hareketlerle esnettiği bedenini uyuşukluktan kurtardıktan sonrada, yerdeki tüfeği alıp ormana yöneldi.
Bedeni içerdeki sıcaklığı deli gibi arzulasa da, o akşam yemeği için avlanarak stres atmak, yalnızlığın huzuruna kavuşmak istiyordu.

Karınlarını doyuracak yeterlilikte yiyeceklerle kulübeye döndüğünde ise kadının ortalarda olmamasına memnundu. Bulunduğu beden yeni bir kaosu kaldıramazdı.

Yemeği hazırlayıp karnını sükût içinde doyurduktan sonraysa, huzurlu bir uykudan önce bedeni ısıtacak sıcak bir duşun iyi olacağını düşünerek banyoya yöneldi.
İstemsizce kadına karnını doyurması için fırsat tanıdığının ise farkında bile değildi.

&&&

En son dün öğlen bir şeyler atıştıran Emel, etrafa yayılan koku ile guruldayan midesini susturmaya çalışsa da olmuyordu. Açlık sınırlarını zorluyor olsa da, can korkusu daha baskın olduğundan odadan dışarıda çıkamıyordu.

Vakur durmalı açlığını bastırmalıydı ama ilk kaçırıldığı günlerden tecrübe ettiği üzere, esirseniz gurur en büyük düşmanınız oluyordu.
Elinin altında yiyecek bir şeyler varsa, açlık denilen şey insanı ölümü istemeyecek yoğunlukta zorlaya biliyordu.

Emel iki duygunun arasında kıvranarak bir karar vermeye çalışıyordu ki Kerim banyoya girmiş, duyduğu jeneratörün sesi beklediği anı ona bahşetmişti.
Hızla odadan çıkıp masanın üzerinde duran etten bir tabağa biraz koyup odasına geri döndü.

Açlığın baskınlığından kurtulduğunda ise artık bir şeyler yapması gerektiğini düşünerek kendince bir karar aldı.
Günün analizinden yaptığı çıkarımlardan, Kerem'in hala aktif olduğunu, bastırılarak gerilere hapsedilmediğini anlamıştı.
Bir ömür sürecekmiş gibi gelen bu esareti sonlandırmak için artık biraz cesaret sergilemeliydi.

Yarın ilk iş olarak unutmaya başladığı doktorluk yeteneklerini kullanıp Kerim ile konuşacak, ikna etmenin daha kolay olacağını düşündüğü Kerem'i devreye sokmaya çalışacaktı.
Lakin her şeyin yolunda gitmesini istiyorsa kelimelerini iyi seçmeli, Kerim'i kızdırıp amacı dışında gelişmelere yol açmamalıydı.

Ertesi gün kararını uygulamak adına uyanır uyanmaz, cesaretini kaybetmemek için oyalanmadan odadan dışarı çıktı.
Kerim'i camın önüne kurduğu kahvaltı sofrasında çayını yudumlarken bulduğunda, öfkesinin geçmiş olmasını dileyerek, birkaç derin nefesten sonra masaya yöneldi.

Gerçekçi durmasını umarak yüzüne kondurduğu gülümseme ile "Günaydın" dediğinde ise istediği gibi Kerim'in dikkatini çekmeyi başarmıştı.

Kerim'den karşılık olarak hiçbir cevap alamasa da, yüzüne sabitlediği sert bakışlar Emel'in bir şeyleri anlaması için yeterliydi.
Kısacası "Hiç havamda değilim. Bulaşma" diyordu.

İKİZ KARDEŞİMWhere stories live. Discover now