28- BEDENE İŞLENMİŞ İZLER

68 29 95
                                    


Merhameti yüzünden, avuçlarında tutmayı başaramadığı özgürlüğünü kaybetmiş olması yetmezmiş gib bir de yersiz özgüveni yüzünden, Emel kendini çok zor bir durumun içerisine sokmuştu.

Kerem'e yıllar boyu doktorluk yapmış biri olarak, nasıl olurda Kerim'in başa çıkılmaz kuvvetini unutabilmişti.

Ortaya çıktığında, vurulan sakinleştiricilere rağmen kendisinden iki kat yapılı hastabakıcıları dahi perişan etmişliği varken, kendisinin narin bedeninin Kerim'in karşısında bir şansı olmadığını nasıl oldu da idrak edememişti.
Kan akışını dahi yavaşlatacak ilaçlar bile hiçbir etki yaratmazken, bir iki yaranın onu engelleyeceğini düşünmek aptallıktan başka bir şey değildi.

Doktorluk hünerlerini kullanmalı, öfkelendirmek yerine sakince gitmeyeceğine onu ikna etmesi gerekirken, düşüncesizce çırpınması yüzünden iki gündür çekmediği kalmamıştı.

Gün geçtikçe, doktor kimliği dahil kişiliğini oluşturan ana öğeleri de bir bir yok oluyor (Ben duygularımla hareket etmem.) diyerek o çok övündüğü mantığını kaybediyordu.
Bunları düşünmek için artık çok geç kaldığı gerçeğini ise tamda şu an, üzerinde ve boynunda fazlası ile hissediyordu.

Kurtulmanın bir yolunu bulmalıydı ama bedeninde gezinen elin temasını bir türlü yok sayamıyor, düşüncelerini toparlayamıyordu.

Boğazındaki baskının verdiği acıya dayanmaya çalışırken, yapabildiği tek şey ise boşta kalan elleri ile Kerim'in omuzlarını itip üzerindeki ağırlıktan kurtulmaya çalışmak ve çaresizce gözyaşı dökmekti.

Bir ara bakışları boynundan süzülen kızıllığa iliştiğinde, önceki gibi yaraya saldırmayı düşünmüştü lakin Kerim'in "Aklından bile geçirme..." demesi ile eyleminden vazgeçti.
Kerim'in dudaklarından öfkeyle dökülen kelimeler ve attığı keskin bakışlar, onu daha fazla kızdırmaması gerektiğini net bir şekilde belirtmişti.

Bir süre baldırında gezinen el sonunda aradığını bularak geri çekilirken, yaşadığı tacizin düşündüğü gibi bir eyleme hazırlık olmadığını anlayan Emel derin bir oh çekti.
Lakin yaptığı küçücük bu hareket bile, üzerinden kalkmaya çalışan Kerim'in tüm dikkatini yeniden üzerine çekmesine neden oldu.

Gözlerine kenetlediği bakışları öyle derindi ki, Emel bir an kalkmaktan vazgeçtiğini düşünerek korku ile titredi.

Gözlerinden yıldırım hızı ile geçen parıltıdan, kasılan bedeninden ve içine köz düşmüşte söndürmeye çalışıyormuş gibi derin derin aldığı nefeslerden Kerim'in de bedenini sarmalayan akımı hissettiğini anlamamak imkânsızdı.

Emel fark ettiği durum karşısında son zamanlarda zapt etmeyi başaramadığı duygusal tepkimelerine lanet yağdırsa da, artık olan olmuştu.

Korkuları yüzünden adamı tahrik ettiğini düşünerek kendine kızıyordu ki, acı iniltilerle üzerinden kalkan Kerim'in duygusuzluğu ilk defa işine yaradı.

Üzerinden kalkan ağırlıkla hızla doğrulup bir köşeye sinen Emel, yaşamış olduğu gergin dakikalar yüzünden hala ağlıyor, bir yandan da içten içe Kerim'i terk etmeyerek özgürlüğünü kaybettiren merhametine saydırıyordu.

Eskiden en kötü durumlarda dahi çelik gibi dayanıklı bir sinire sahipken, şimdi Kerim karşısında bir zavallıdan farksız oluşuna ise katlanamıyordu.

Ne yazık ki şu anki psikolojisi ile bulunduğu duygusal buhrandan sıyrılamayacağını biliyor, aciz bir zavallı gibi Kerim'in önünde sürekli ağladığı için kendinden nefret ediyordu.
En acısı da, kendine olan öfkesinden dolayı bile saatlerce ağlayası vardı.

İKİZ KARDEŞİMWhere stories live. Discover now