XXXIII

583 39 2
                                    

"İçim içime haykırır 'keşke tek ben ölseydim.'"

❉⊱•═•⊰❉⊱•═•⊰❉⊱•═•⊰❉

"Hadi bir adım daha at. Geldik buraya kadar." Omzumdaki koluna son bir güçle destek oldum. "Hastaneye gitmeliydik." 

"Taksi evime bırakmalıydı." Bilinci yerinde olsa da kelimeleri ağzının içinde yuvarlanıyordu. Varla yok arası anladığım cümlenin bir önemi yoktu. 

"Uzan kanepeye. Ben pansuman malzemesi getireceğim." El verdiği kadar yavaşça onu oturtup bıraktım. Malzeme almaya gitmek için döndüğümde elimi tuttu. 

"Konuşalım Melodi. İyiyim ben." Gözünü bile açamazken mi?

"Konuşacağız merak etme. Ona da sıra gelecek ama şimdi değil." Ceketimin cebinden telefonumu alıp ellinci kez Gürkan abiyi araya araya banyoya adımladım. 

Ne benden haber almak için ne de bana haber vermek için aramıştı. Telefonuna bazen ulaşılamıyordu, ulaşılsa da açmıyordu. "Off abi aç şu telefonu." 

Yeteri kadar korku içinde değilmişim gibi meraka boğuluyordum. "Abime nasıl ulaştın sen?"

"Ablam sayesinde." 

"Dora ah Dora." Karşılaşmamıza mıydı bu sitemi?

"Öldün sen. Cihan öldün sen, en azından ben öyle biliyordum. Şimdi karşıma geçmiş derdinin Gürkan abinin bana ulaşmış olması diyorsun. Ölü bir adam var karşımda. Aylarca konuştuğum, aylarca iş yerinde çalıştığım, gizemli gizemli hayatıma sızan sözde Mert."

"Sözde değil benim adım Cihan Mert." 

"Ya takıldığın konu bu mu?" Başını kanepeye yasladığında burnundan akan kanın yoğunlaştığını gördüm. "Beynin akıyor Cihan tut." Elimdeki pamuk tomarını burnuna bastırdım. 

Telaşla akan kanı durdurmaya çalışırken o gülüyordu. "Beynim nasıl akabilir kızım?"

"Doğru, olmaya şey akamaz." Gücü çekilmiş gibi susup yaralarına müdahale etmeme izin verdi. 

Açık olan yerleri temizleyip koruma altında alırken şişmiş ve morarmış yerleri kremliyordum. Hala ellerimin altında teninin olduğuna inanamıyordum. 

Çocukluğumun güzel yıllarında hep o vardı. Koskoca Rizenin yaylaları onunla kahkahalarımla, oyunlarımla hatta bazen kavgalarımla doluydu. Bir çok arkadaşımdan sadece biriydi ama yerini hep ayırmıştım. 

Ergenliğinden bir süre sonra büyüdüğüne kanaat getirip aramıza mesafe koymuştu. Sözde erkek adam oynamazmış, koşmazmış, bir ağırlığı olurmuş blablabla... Yine de zaman geçirmeyi bilirdik. "Bu da sondu." Kaşının üstündeki yaraya bant yapıştırdım. 

"Teşekkür ederim." Yüzünün her yerine değen gözlerim gözlerine düştü. "Beni hatırladın mı?" 

"Seni neden unutayım ben Cihan? Yıllar geçti neden yaşadığını söylemedin?" 

"Yüzüm yoktu. Benim yüzümden aileni kaybetmiştin. Dahası kalp krizi geçirip hastalığın pençesine düştün. Hayatın paramparça oldu." 

"Seninle alakası ne? Babamın düşmanları taradı o arabayı. O araba uçurumda takılı kaldıysa açılan ateş yüzünden. Seninle ne alakası var? O arabanın içinde sende vardın." Sinirle olduğum yerden kalkıp karşısındaki tekli koltuğa oturdum. 

"O yola ben girdim. Neslihan anne de Murat amca da kurşundan değil, benim yüzümden uçuruma uçan araba yüzünden öldü. Koluma gelen tek kurşun yolumu şaşırttı. Benim hatamdı." Annemgil kurşundan değil sıkıştıkları arabadan ölmüştü ama yine de suçlu o değildi. 

Konuşup savunacakken çalan kapıyla susup koridora çıktım. Saatin geç saatinde gelenin kim olduğuna bakmadan kapıyı açtım. Yüzü yüze geldiğim iki kişiye donup kaldım "Abla?"

UYUMSUZ MELODİ | TEXTİNGKde žijí příběhy. Začni objevovat