20.bölüm

17K 1.5K 266
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

İyi okumalar...

*

Hastaneye ulaştığımızda babam ve bir kaç polis ameliyathanenin önünde bekliyordu.

Neden bilmiyordum ama gözlerim de dolmuştu. Gözümü kırpsam gözümden yaş düşeceğine emindim.

Sanırım hâlâ aptal bebeğin bozduğu hormonlarımla uğraşıyordum.

"İyi mi oğlum?" dedi Selma korkuyla babamın kolunu tutarken.

"Ameliyatı bitti ama doktor çıkmadı daha..." dedi babam kızarmış gözleriyle ve Selma'nın arkasındaki Miraç'ın omzuna vurdu hafifçe.

Hilal bir ameliyat kapısına bir babama baktı ve ardından hızla kapıya ilerledi ancak çok ilerleyemeden babam yakaladı.

"Dur kızım, doktorlar ilgileniyor işte..."

"Baba, bırak gireyim!" dedi Hilal sitemle. Arabaya bindiğimizden beri ağlıyordu zaten.

"Almazlar..." dedi babam yumuşak sesiyle.

Hilal itiraz edercesine başını iki yana salladı.

"Alırlar, alırlar..! Hemşireyim ben, alırlar baba!"

Hilal bir kez daha gitmek istediğinde babam bu sefer onu çekip sarılmıştı.

Ben de babama sarılmak istiyordum ama bunun yerine geçip en uçtaki, en uzaktaki bekleme koltuklarına oturdum ve kimse görmeden gözümden akan bir damla yaşı sildim.

Üzerimde de elbise kalmıştı ve acayip rahatsız hissediyordum kendimi.

Ağlamam için hiç bir sebep yok, ağlamam için hiç bir sebep yok...

Ali beni ilgilendirmiyor, hepsi aptal bebeğin suçu, hormonlarımı bozmuş ve öyle gitmişti.

Annem dayıma bir şey olsa ağlardı ama onlar kardeşti. Biz değildik. Arkadaşım bile değildi. Niye ağlayasım vardı ki?

Ayağımdaki topukluları ayaklarımı birbirine sürterek çıkarttım ve elbisenin yırtmacına dikkat ederek bacaklarımı altıma aldım.

Ameliyathanenin kapısı açıldığında herkes bulundukları yerlerden ayrılmış ve doktorun başına üşüşmüştü. Ben hariç...

Doktor tıbbi bir sürü şey söylerken Hilal dışında anlayan kimsenin olduğunu düşünmüyordum ancak anladığım kadarıyla uyanmadan durumu hakkında kesin bir şey söyleyemiyorlardı.

Doktor uzaklaşıp herkes tekrar köşelerine çekilirken de orada öylece yalnızca oturdum. Ali sedyeyle dışarı çıkarıldığında da oturmaya devam ettim.

Kim olarak diğerleri gibi sedyenin etrafına doluşacaktım ki?

Ruhsuz duruyordu, canı çekilmiş gibi, ölü gibi...

Ne zamanki uzaklaştılar ancak o zaman ayaklarımı koltuktan sarkıttım ve bütün yavaşlığımla ayakkabılarımı giymek için eğildim.

Ayakkabımı giyerken tırnağımın kırılmasıyla ise bunu bekliyormuşcasına gözümden yaşlar akmaya başlamıştı.

Ağlaya ağlaya ayakkabılarımı giymiş ve ağlaya ağlaya tuvalete gitmiştim.

Tuvalette biraz sakinleştikten ve akan makyajımı düzelttikten sonra Ali'nin hangi odada olduğunu bulmak yerine bahçeye ilerledim.

Biraz hava almaya ihtiyacım vardı.

Hemen kapının önündeki banka oturdum.

Umarım ki iyi olurdu, bir şey olmazdı Ali'ye. En nihayetinde görev başındayken olmuştu. Onun yerinde hangi polis, hangi asker olursa olsun ona bir şey olmasını istemezdim.

Metresin KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin