#22

314 47 23
                                    

" uyandın mı?" Dedi Jungwon yarım yamalak gözlerini açmaya çalışan Jay'e.
Göğsünün üstüne başını yerleştirmiş, bir eliyle de Jungwon'un beline iyice sarılmıştı. Bütün yorgunluğunu uykuya teslim etmişti Jay, kardeşinin acısını ve Jungwon'un kırık kolunu...
Hiç uyumamıştı Jungwon, gözlerinin altı mora dönmüştü artık. Acısı sonunda dinmişti ama bütün gece bu acıya dayanmak zorundaydı. Jay onun kollarında mışıl mışıl uyurken onu uyandırmak istemiyordu. Onun bu halde olmasının tek sebebi oydu ve bu vicdan azabı ile yaşamak daha zordu. Gece kendi içinde acısını çekti ve Jay'in uyanmasını bekledi. Boğazı susuzluktan kurumuştu, içtiği ilaçlar onu susuz bırakıyordu ve su istemek için Jay'in uyanmasını bekledi.
" Sen uyanık mıydın?" Dedi Jay. Kafasını Jungwon'un göğsünden kaldırdı ve hemen elini alnına koyup Jungwon'un ateşini kontrol etti. Ateşi yoktu artık ama yüzünde solgun ifade vardı ve gözlerinin altı mosmor olmuştu.
" Ateşin düşmüş ama gözlerinin altı niye bu kadar mor olmuş ki? Sen gece uyumadın mı yoksa?" Jay oldukça endişeli gözüküyordu, Jungwon ise yüzündeki hafif tebessümle " Su." dedi.
Jay'in gözleri bir anda kocaman oldu.
" Haaa, şu! Sana su vermeyi unuttum. Ben niye uyudum ki?"
Jay hızla yataktan kalkıp hemen su doldurup getirdi. Jungwon'un doğrulamasına yardım etti ve ona su verdi. Jungwon bardaktaki suyu tek bir dikişte içip bitirdi. " Biraz daha lütfen." Dedi ve Jay tekrar su doldurup getirdi. Jungwon suyu yine tek dikişte bitirdi ve Jay'e baktı. " Şey, biraz daha." Dedi Jungwon utanır bir halde. Jay hemen gidip bardağa tekrar su doldurup getirdi. Jungwon suyu kana kana içti ve bir oh çekti. " Biraz daha getireyim mi?" Dedi Jay ve Jungwon gülmeye başladı. Yüzü uzun zaman sonra ilk defa bu kadar gülüyordu. " Hayır, bu kadar yeterli. Teşekkürler sevgilim."
" Ben nasıl unuturum bütün gece sana su vermeyi, uyudum resmen gece boyu." diyerek hatırlanmaya başladı Jay. Bir o yana bir bu yana gidiyordu ve eli başında kara kara düşünüyordu.
" Dur bir dakika, sen açısındır şimdi, ne de olsa 2 gündür bir şey yemiyorsun."
Jungwon'un bir şey demesine müsade etmeden kapıya yöneldi ve kilitlediği kapıyı açtı, kapının kolunu tam çevirecekken biri kapıyı tıklattı. Birbirlerine anlamsız bakışlarla baktıktan sonra Jay kapıyı açtı. Kapının önünde boylu, poslu, uzun ve çok yakışıklı bir adam vardı. Burnunun üstünde küçük bir beni vardı ve kocaman bir gülümseme ile Jay'e bakıyordu. Köpek dişleri tıpkı Jungwon'un köpek dişleri gibi uzun ve sivriydi, üstünde bir şövalye kıyafeti, belinde kılıcı ve başında soylu şapkası vardı.
" Kral hazretleri, selamlarımı iletiyorum size." Dedi ve kralın önünde eğildi. " Sen kimsin?" Jay sorgulayan keskin bakışlarını adamın üstüne dikti.
" Majesteleri ben yeni dövüş ustanız."
Jay'in keskin bakışları yerini şaşkınlığa bırakıyordu. Başını çevirdi ve Jungwon'a baktı, oda aynı şekilde şaşkın bir şekilde onları dinliyordu.
" Majesteleri, Kraliçe Helena beni Jungwon iyileşene kadar size eğitim vermem için görevlendirdi."
Adam Kral'a başıyla selam verip içeri girdi. Jungwon'a doğru yürüdü ve yanına geldi.
" Jungwon sen olmalısın, geçmiş olsun dileklerimi kabul et lütfen. En kısa zamanda iyileşmen dileğiyle."
" Evet ben Jungwon'um, hoş geldiniz."
" Bir dakika, bir dakika, sen kendini tanıtıyorsunda ben yeni bir dövüş ustası istediğimi hatırlamıyorum."
Jay elini kapının kolundan çekti ve ikisinin yanına geldi. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu ve anladığı kadarıyla bu iş hiç hoşuna gitmemişti.
" Majesteleri lütfen sinirlenmeyin, sadece geçici bir süreliğine burdayım. Kraliçe Helena sizin Jungwon'dan ne kadar memnun olduğunuzdan çok bahsetti. Onun yerini almak gibi bir niyetim yok, lütfen beni yanlış anlamayın. "
" Majesteleri belliki kötü bir niyeti yok, lütfen sinirlenmeyin." Diyerek Jay'i sakinleştirmeye çalıştı Jungwon.
" Yani buna hiç gerek yoktu, hem senin adın ne?"
" Adım mı, Sunghoon efendim. Geldiğim yerde bana Biz Prensi derlerdi."
" Prens mi, nerenin Prensisin sen, ben niye bilmiyorum?"
" Efendim bağışlayın yanlış anlaşılmak istemiyorum, ben prens değilim sadece geldiğim yer çok soğuktu ve çoğu kişi benim çok yakışıklı olduğumu, bir Prense benzediğimi söylerdi. O gün bugündür beni tanıyan herkes bana Buz Prensi der."
" Peki bak Buz Prensi misin, Sunghoon musun artık her ne isen, benim yeni bir dövüş ustasına ihtiyacım yok. Jungwon iyileşene kadar tek başıma çalışırım." Sunghoon Jay'e doğru yaklaştı ve bir elini dudağına götürüp konuşmaya başladı.
" Ama efendim, duyduğuma göre Prenses Cara ve Prens Jorge'un ölümünden sonra ülke büyük bir tehlike altına girmiş ve büyülü yaratıkların ülkede gezdiğini duydum. Jungwon iyileşene kadar bildiğiniz kılıç hareketiyle sürekli antrenman yapmak sizi onlarla savaşacak kadar güçlü olacak mısınız?"
Sunghoon çok atik çıkmıştı ve Kralı ikna etmek için haddini dahi aşıyordu.
" Bu ne cüret, sen nasıl benimle böyle konuşabiliyorsun?"
" Efendim lütfen beni yanlış anlamayın, ben sizin iyiliğiniz için diyorum. "
Sunghoon başını eğip kralın karşısında saygısını göstermeye çalışıyordu ama Jay çok sinirliydi, Sunghoon'un konuşma tarzına değil yeni bir dövüş ustası ile çalışması gerçeğine sinirliydi. Jungwon'un ona şuan bir şey öğretmeyeceğini biliyordu ama ondan ayır kalıp başka biri ile çalışmak istemiyordu. Ülkenin şuan kötü bir durumda olduğunu düşünmeye başladı, bir eli yine başına gitti ve sorgulayıcı ifadesine geri döndü Jay. Ülke gerçekten de zor bir durumda, sırada onları nasıl bir tehlikenin beklediğini bilmiyordu. Bildiği tek bir şey vardı, kendini daha güçlü bir hale getirip ülkesini bu durumdan kurtarması gerekiyordu.
" Tamam." Dedi Jay bir elini Sunghoon'a doğru çevirip. Sunghoon küçük bir tebessümle Kral'a baktı, Jungwon ise şaşkın bir ifadeyle ikisine baktı.
" Ama sadece kısa bir süreliğine."
" Siz nasıl diyorsanız öyledir efendim."
Sunghoon çok sinsi bir gülümseme ile başını öne doğru eğdi. Jungwon onun bu hallerinden şüphelenmeye başladı, bir anda ortaya çıkması, hem bu kadar sorumsuz hem de bu kadar itaatkar konuşması fazla şüpheliydi.
" Jungwon ben sana yemek göndermelerini söyleyeceğim, sende..."
Jay durdu ve Sunghoon'a baktı ve incelemeye başladı çatık kaşlarıyla.
" Neydi senin ismini buz prensi?"
" Sunghoon, adım Sunghoon efendim."
" Sunghoon, sen de malzemeleri hazırla birazdan eğitime başlayalım."
" Emredersiniz Majesteleri."
Jay odadan çıktı ve Jungwon için yemek getirmeleri için emir verdi. Sunghoon Jay çıkar çıkmaz Jungwon'a baktı, baştan aşağı iyice incelemeye başladı.
" Ne bakıyorsun sen?"
" Demek Jungwon sensin, duyduğum kadarıyla Kral sana çok değer veriyor."
Jungwon oturduğu yerde doğruldu ve ayaklarını yataktan yere indirdi.
" Kim söyledi bunu,nerden duydun?"
" Cedric."
" Cedric mi?"
" Evet Cedric, senden baya bi bahsetti. Yani seni kıskanmadım değil. " Jungwon başını eğip eliyle alnını tuttu. Cedric'tem iyice sıkılmaya başlamıştı. Her şeyde illaki onun parmağı vardı.
" Ne oldu sen niye duruldun? Sevmiyor musun Cedric'i?" Jay kafasını kaldırıp kocaman bir gülümseme ile cevap verdi." Sevmez olur muyum, çok severim. Onsuz adım bile atamam."
" Ciddi misin, bence çok hain birine benziyor. Yani onun sıfatına baktığımda bile ne kadar hain olduğunu anlayabiliyorum. Sen biraz saf mısın?" Jungwon sinirlenmeye başlamıştı çünkü bu çocuk ağzına ne geliyorsa söylüyordu.
" Sen sözlerine biraz dikkat etsene. Düzgün konuş benimle."
" Neden? Karşımda kraliyet soyundan biri mi oturuyor yada şövalye misin, yada soylu musun?"
" Karşıdan Kral Jay'in baş hizmetkârı, Dövüş Üstası ve ne güvendiği kişi oturuyor, saygını koruyacaksın."
Sunghoon bir anda gülmeye başladı ve kapıya yöneldi. Gülerken açık olan kapıyı kapattı ve tekrar Jungwon'un yanına döndü. Jungwon gittikçe daha da sinirleniyordu Sunghoon'un saygısız tavırları yüzünden.
" Komik mi?"
Sunghoon gülmesini durdurmaya çalışıp cevap verdi. " Komik, aynı zamanda eksik bilgi. Sen ailenin intikamını almaya çalışırken Kral'a aşık olup intikam yeminini unutan bir hainsin. Bunu eklemeyi unutmuştun."
Jungwon'un gözleri kocaman olmuştu ve yanakları kızarmaya başlamıştı. Sunghoon bunları nerden biliyordu ki?
" Ama sen..."
" Ne oldu, yine mi saygısızca konuştum? Hadi ama Jungwon, sence sen saygı duyulması gereken birisi misin?"
" Sen bunu nerden biliyorsun?"
" Kuşlar söyledi Jungwon." Jungwon telaşla ayağa kalktı. Başı bir anlığına döndü ve olduğu yerde dengesini kaybetmek üzereyken son anda kendini toparladı. "Bak nerden öğrendin bunları bilmiyorum ama bilmediğin şeyler var."
" Neymiş bilmediğim şey, Kralın babasını ve kız kardeşlerin öldürmene rağmen onun yanında sinsice iyi çocuk numaraları yaptığın mı?" Jungwon Sunghoon'un söyledikleri ile afalladı. Bu kadar çok şeyi nasıl biliyordu ki bu çocuk?
" Sen ne diyorsun böyle, bak kim sana söyledi bilmiyorum ama yanlış biliyorsun."
" Küçük vampircik gözlerini dört aç bence çünkü yakında intikamın gerçekleşecek, Kral ölecek. Üzülme, sen intikam yeminini unuttun ama senin yerine başka birisi yapacak. "
Jungwon şaşkın bir ifadeyle sunghoon'u dinlerken Jay kapıyı açıp elinde bir yemek tepsisi olan iki hizmetçi ile içeri girdi. İkiside bakışlarını kapıya çevirdiler. Jungwon'un korku dolu yüz ifadesine karşın Sunghoon'un yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Kralı gördükleri gibi ikiside başlarını eğip ellerini karnında birleştirip Kral'a selam verdiler. Jungwon kırık koluna rağmen hala ayakta durmaya çalışıyordu.
" Jungwon bu yemekler senin için, hepsini yiyip karnını iyice doyur ve güzelce dinlen. Sunghoon sende benimle gel, önce yemek yemem lazım sonra antrenmana başlarız."
" Emredersiniz Majesteleri." Jay arkasını dönüp kapıya yöneldi, Sunghoon Jungwon'a doğru hafifçe eğilip " Ayrıca senden 40 yaş daha büyüğüm, sanırım senin bana saygı göstermen lazım." Dedi Jay'in arkasından yürümeye başladı. Hizmetçiler tepsiyi içeri getirip masanın üstüne bıraktığı an Jungwon atılgan bir tavırla Jay'e seslendi.
" Majesteleri."
Jay tam kapıdan çıkacakken durdu arkasını dönüp Jungwon'a baktı.
" Sorun nedir Jungwon?"
" Majesteleri bende sizinle birlikte masada yemek yiyebilir miyim sorun olmasa?"
Jay hafifçe güldü ve Sunghoon'a bakıp tekrar başkılarını Jungwon'a çevirdi. Onu kıskandığı bu düşünüyordu.
" Neden olmasın, takip et bizi."
Jay gülümsemesini hiç bozmadan tekrar başını çevirdi ve yemek yedikleri salona doğru yürümeye başladı. Sunghoon, Jungwon, hizmetliler ve askerler de onu izledi. Jay salona geldi ve masanın baş köşesine oturdu. Kraliçe Helena çoktan yemeğini yemişti ve kalkmak üzereydi.
" Anne, nereye gidiyorsun?"
" Biraz çok yedim galiba, bahçeye gidip yürümek istiyorum biraz. "
Jay tabağın üstünde katlı küçük örtüyü alıp dizlerinin üstüne serdi. " Peki anne." Kraliçe Helena masadan ayrıldı ve salonu terk etti. Cedric'de onu takip edip salonu terk etti.
Jay bakışlarını yan yana ve ayakta duran Jungwon ve Sunghoon'a çevirdi.
" Jungwon geç otur sağıma, Sunghoon sen de soluma otur. İki dövüş ustam ile beraber yemek istiyorum bugünkü yemeğimi."
Jay'in emriyle ikisi de masaya oturdu. Jay hâlâ Jungwon'un onu kıskandığını düşünüyordu ve bu durum onu mutlu ediyordu.
" Kralın yemeklerini getirin hemen." Sunghoon'un emriyle hizmetliler Kral'a sırayla yemek getirmeye başladı.
" Majesteleri bugün yemekleri izle olarak ben hazırlattım. Size güç verecek besinler seçtim çoğunlukla.
Jay gurulu bir bakışla Sunghoon'a bakmaya başladı. " Aferin, gözüme giriyorsun."
Jay'in önüne sırayla bir sürü yemek geliyordu ve Jungwon endişelenmeye başlıyordu. Çünkü Jay'in yemekleri ayrı bir tabakta geliyordu. Sunghoon'un onu zehirlenmesinden çok korkuyordu. Hizmetler Sunghoon ve Jungwon'un önüne de yemek getirdi. Jay yemeğinden bir kaşık aldı. Jungwon endişeyle Jay'i izliyordu, ona bir şey olmasından çok korkuyordu. Jay'in yüzü bir anda somurmaya başladı ve kaşlarını çattı. Jungwon bir şey olduğunu hissetmeye başladı. " Majesteleri iyi misiniz?" Jay bakışlarını Sunghoon'a çevirdi, Bunun içinde içinde Zencefil mi var ?" Jungwon şaşkınlıkla Jay'i izliyordu, hiç bir şey anlamamıştı.
" Evet efendim, Zencefil var. Sizin çok sevdiğinizi duydum. " Jay gülümseyerek yemeğini yemeye devam etti. " Zencefil mi?" Dedi Jungwon şaşkın ifadesiyle. " Evet zencefil, zehir değil. Kral hazretleri Zencefili çok seviyormuş bu yüzden onun için özel olarak yemeğe tat katması için biraz zencefil eklenmesini istedim aşçıdan." Jungwon diğer eliyle bir kaşık alıp yemekten yedi, içinde gerçekten de Zencefil vardı. Jay ikisinin bu küçük atışmasını zevkle izliyordu.
Herkes sessiz oldu ve yemeğini yemeye döndü. Jungwon küçük kaşıklarla yemeğini yemeye başladı. Bir gözü daima Sunghoon'un üzerindeydi.
" Majesteleri sizin için özel olarak bir çay hazırlattım. Lütfen Kralın çayını getirin." Sunghoon hizmetlere seslendiği anda 2 hizmetçi çayı getirip çayı Jay'in tabağının yanına koydu. Jungwon çaydan çok şüphelenmeye başlamıştı. Sunghoon yemeği herkes için söylemişti ama çayı sadece Jay için istemişti. Bu işte bir terslik vardı. Jay tabağında kalan son yemeğide kaşıklayıp yemişti. Jungwon Jay'in çayı içmesini engellemek istiyordu, bir elini fincana yaklaştırdı ve fincanı hızla yere devirdi. Sunghoon ve Jay bir fincana bir Jungwon'a bakmaya başladı. " Özür dilerim Kral hazretleri, elim çarptı bir anda." Jungwon başını eğip Kral'dan özür diledi. Bu durum Jay'in hoşuna gidecekti ki yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. " Sorun değil yeniden getirin çayı."
" Efendim bu özel bir çaydı ve sadece fincan vardı." Dedi büyük bir üzüntüyle Sunghoon. Jay bir eliyle Sunghoon'un kolunu sıvazladı. " Sorun değil, hadi antrenmana gidelim." ikisi de ayağa kalktı ve üstlerini düzelttiler. Jay Jungwon'a döndü " Çok az yemişsin, yemeğini bitir ve gidip dinlen." Dedi ve salondan çıktı. Sunghoon'da onu takip edip arkasından gitti. Jungwon Jay'i çaydan kurtardığını düşünmüştü ama ya Sunghoon antreman sırasında onu öldürürse? Bu düşünce onu yiyip bitiriyordu ve biraz daha yemek masasında oturup oda onların peşinden gitti. Jungwon bahçeye çıktı ve antrenman yaptıkları yere doğru gitmeye başladı ve bir ağacın arkasına geçip onları izlemeye başladı. Normal bir şekilde antrenman yapıyorlardı. " Antrenman sırasında onu öldürmez ki, etraf asker dolu. Ona dokunamaz bile. " Dedi Jungwon ve onları izledi, fikri tma değişecekken Sunghoon'un gerektiğinden fazla sert kılıç kullandığını gördü. Gittikçe sertleşiyordu. Düşündüğü şey gerçek mi oluyordu yoksa? Hem onalra doğru yürümeye çalıştı ama olduğu yerden bir adım bile atamadı, sanki oraya sabitlenmişti ve hareket edemiyordu. Jungwon ne olduğunu anlayamadan çırpınmaya başaladı ama nafile, tek bir adım bile atamıyordu. Ayakları yere yapışmıştı sanki. Jungwon bunun bir büyü olduğunu anladı ama kim yapıyordu ki bu büyüyü?
Jungwon Jay'i ve Sunghoon'u izlemeye başladı. Sunghoon çok sert bir şekilde kılıç kullanıp Jay'i her seferinde yemiyordu. Sunghoon son kez kılıcını kaldırdı ve etrafında dönüp takla atarak Jay'e saldırıda bulundu, Jay'de onunla eş zamanlı olarak yani hareketleri yapıp kendini korumaya çalıştı ama üçüncü taklasında yere düştü ve Sunghoon'un kılıcı onun kolunu kesti. Jungwon Jay'in yaralandığını gördüğü an daha çok kıvranmaya başladı ama başaramadı. Jay'e seslenmeye çalışıyordu ama sesi onlara gitmiyordu.
Sunghoon Jay'in yaralandığını görünce kılıcını yere indirdi ve Jay'in önünde eğilmeye başladı.
" Majesteleri affedin, yanlışlıkla oldu."
" Sonunda başardım. Şuana kadar hiç 3 takla atamamıştım ama bugün yaptım."
" Majesteleri ama yaralandınız."
" Sorun değil, CEDRİC..." diye bağırıp Cedric'i çağırdı Jay. Jungwon olan biteni şaşkınlıkla izliyordu ve hiçbir şey anlamıyordu.
Cedric koşarak Jay'in yanına geldi ve Jay'i yerden kaldırdı. " Majesteleri iyi misiniz? "
" İyiyim, hatta çok iyiyim. "
" Efendim isterseniz hemen hamamı hazirlatayım, yıkanıp temizlenin. Kolunuzu da tedavi ettirelim."
Jay başını onaylarcasına salladı ve Cedric'in yardımıyla saraya doğru yürümeye başladı. Jungwon olduğu yerde çırpınıyordu ama hiçbir işe yaramıyordu. " Cedric pisliği, sen mi yaptın bu büyüyü?" Diyerek söylenmeye başladı. Gücü gittikçe azalıyordu, doğru düzgün hiçbir şey yememişti ve tüm enerjisi tükeniyordu. Jungwon bakışlarını bir anlığına Sunghoon'a verdi, Sunghoon ellerini oynatıp değişik kelimeler söylemeye başladı Jungwon'a bakıp. Jungwon başta ne yaptığını anlamadı ama ayaklarını hareket ettirmeye başladığı an anladı. Büyüyü o yapmıştı. Sunghoon Jungwon'a doğru yürüdü ve yanına geldi.
" Sen büyücü müsün?"
" Evet, babam sağolsun bana bu gücü o verdi."
Jungwon sinirli bakışları ile Sunghoon'a bakıyordu ve onu orda öldürmemek için kendini zor tutuyordu.
" Kralı öldürmeye nasıl cüret edersin?"
" Aaa, ne diyorsun sen öyle, ben asla Kralı öldürmeyi düşünmedim."
" Yalan söyleme , bana kendin demedin mi Kralı öldüreceğim?"
" Kral ölecek dedim, ben öldüreceğim demedim. Kralı babam öldürecek, benim bir şey yapamama gerek kalmayacak bile."Jungwon şaşkınlıkla Sunghoon'u dinliyordu. Babası da kimdi, neden Jay'i öldürmek istiyordu ki?
" Baban mı?"
" Evet babam, Cedric."
Jungwon duyduğu bu isimle şaşkınlığını gizleyemedi, gözleri kocaman olmuştu, kalbi o kadar hızlı alıyordu ki...
" Ne oldu, korktun mu, yoksa şaşırdın mı?"
" Cedric senin baban mı?"
" Evet babam ve sanırım şuan Kralı hamamda öldürme planı yapıyor." Sunghoon kahkahalarla gülmeye başladı. Jungwon iyice korkmaya başladı, Jay ölüyordu. " Hayır, hayır bunu yapamazsınız." Dedi gözleri dolmya başlayarak.
" Bence gidip Kralın yaşını tutmaya başlayabilirsin."
Jungwon tek eliyle Sunghoon'un geriye doğru itti. " Aptal, sana bilmediğin şeyler var dedim. Neden bilip bilmeden böyle işler yapıyorsun?" Sunghoon'un yüzündeki mutlu ifade bir anda kaybolmaya başladı.
" Bilmediğim şey ne, ikidir söylüyorsun." Sunghoon kuşkulanmaya başlamıştı ve bilmediği şeyin ne olduğunu merak etmeye başlamıştı.
" Ne anlamı kaldı, senin yüzünden Jay ölecek." Jungwon arkasını döndü ve ağalayarak saray kapısına doğru koşmaya başladı. Gözleri yaşlarla doluydu, vücudu yorgunluktan bitkin düşmüştü ve adımları gittikçe yavaşlamaya başlıyordu. Ayakları onu artık taşıyamıyordu ve sonunda kendini yerde bulmuştu. Gözleri yavaşça kapanmaya çalışırken bile hala aynı şeyleri sayılamaya devam ediyordu. " Ne olur Kralı öldürmeyin, bilmediğiniz şeyler var."
Sunghoon koşarak Jungwon'un yanına geldi ve onu kaldırmaya çalıştı. " Hey, Jungwon iyi misin?" Jungwon'un sesi iyice kısıldı ve Sunghoon'un kollarında bayıldı. Sunghoon Jungwon'un başını tutup onu uyandırmaya çalışıyordu. " Uyan dedim, bilmediğim şey ne? Uyan çabuk, uyan Jungwon." Sunghoon ne kadar denese de Jungwon'u uyandırmadı, onu kucağına alıp saraya doğru koştu. İçeri girdi ve doktorun odasına doğru koşmaya başladı. Kapıya tekme vurdu ve kapıyı açtı. İçeride doktor Jay'in yarasını sarıyordu ve Cedric de başında bekliyordu. Jay Jungwon'u o halde görünce hemen ayağa kalktı ve Sunghoon'a doğru adım attı.
" Ne oldu ona?"
" Majesteleri bahçede yorgun düştü ve bayıldı."
" Hem yatır onu yatağa." Jay endişeyle Jungwon'un başında durdu. Doktor Jungwon'un ağzını açıp birkaç ilaç verdi ona.
" Yemeğini yedi mi bugün Jungwon." Dedi doktor Jay'e bakıp.
" Evet yedi, hatta benim yanındaydı."
" Hayır efendim yemedi. Biz sofradan kalkar kalkmaz oda bizimle gelmiş ve yemek yememiş."
" Ne?" Jay endişeyle Sunghoon'u dinliyordu.
" Sorun Yok efendim, ilaç verdim düzelir birazdan. "
Doktor Jay'in yarasına döndü ve sarmaya devam etti. Sunghoon pişman bir hâlde Jungwon'a bakıyordu. Bilmediği şeyin ne olduğunu çok merak ediyordu. Neden Jay'i öldürmemeliydi?
" Majesteleri hamam hazır isterseniz oraya geçelim." Dedi Cedric ortamın havasını bozarak. Jay sinirle Cedric'e döndü ve " Şuan hamamın sırası mı Cedric, başka zaman giderim." Cedric'in Jay'i öldürme planı bir kez daha bozulmuştu hem de bu sefer sırf Jay'i öldürmek için yıllar sonra tekrar Beritten'a getirdiği oğlu yüzünden.

Bölüm sonu aşkolarrrrrr ❤️
Yeni karakteri nasıl buldunuz?
Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın ❤️

prophecy - jaywon (Tamamlandı)angtsWhere stories live. Discover now