#21

287 41 14
                                    

Beritten'da neredeyse karanlık çökmek üzereydi, surlarda ki askerler meşaleleri yakmaya başlamıştı. Sıraların üstünde siyah bayraklar çekilmişti. Ülke karanlığa gömülürken mezarlıkta sessizce ağlayan Kralın sesi tüm ormanı kaplıyordu. Kral çok sessiz ağlıyordu, bir insanın duyamayacağı şekilde ama doğa onu duyabiliyordu, ağaçlar onun üzüntüsünü hissedebiliyordu. Gökyüzü onu duyuyordu, toprak onu duyuyordu, şu onu duyuyordu çünkü o bütün doğanın değerlisi olan Kılıç Büyücüsüydü. Beritten'nın geleceği ona bağlıydı, doğa Jay'in onu kurtaracağını biliyordu. Kendini feda etse dahi doğayı kurtaracaktı, bu güçler ona boşuna verilmemişti.
Kral çok uzun bir süredir kardeşinin mezarının başındaki tahtaya sırtını dayayıp oturuyordu. Kendini ve geçmişini düşünüyordu. Bunları neden yaşadığını, neden bir anda bu kadar kişiyi kaybetmek zorunda kaldığını anlamaya çalışıyordu. Bu kader miydi yoksa bir oyun muydu? Kafasını en çok karıştıran şeyde bu soruydu. Ne yapmalıydı, kime güvenmeliydi, kimi korumalıydı? Artık sadece Kral değildi, hayalleri ile oynanan ve sevdikleri elinden alınmış bir canavara dönüşüyordu. İçinde çok büyük bir güç vardı. Bir grup vampiri kısa bir süre içinde parçalara ayırabilecek bir güce sahipti ama kardeşini kurtaramamıştı.
" Tiana..." Dedi kısık bir sesle. Zaten sadece o kelimeyi söyleyebiliyordu. Kız kardeşine söylemek istediği çok şey vardı ama kelimeler boğazına dizildiyordu. Yaptığı tek şey boşluğa bakıp hayatını sorgulamaktı.
Kral derin düşüncelere dalmışken bir muhafız ona yaklaştı ve ona Selma verdi ama kral onu farketmeyecek kadar dünyadan kopmuştu.
" Majesteleri, Kraliçe Helena artık yemek yemeye gelmenizi söyledi."
Jay muhafızın sesiyle irkildi ve ona baktı. Sanki uzun bir uykudan uyanmış gibi hissetti. Bunca zamandır burda durduğundan bile bihaberdi.
" Sen kimsin?" Dedi bir anda oturduğu yerden kalktı. Elleriyle kalçasını üstündeki toprağı temizledi.
" Efendim ben muhafızlardan Karlos, çok uzun bir süredir buradasınız. Neredeyse kapkaranlık olacak her yer ve anneniz yemeğe gelmenizi söyledi. "
" Yemek mi?" Dedi sorgulayan ifadesiyle ve etrafına baktı. Gerçekten de karanlık olmaya başlamıştı ve o hiçbir şeyin farkında değildi uzunca bir süredir. Bir anda Jungwon'u düşündü. Onu acılar içinde bırakıp buraya gelmişti. " Jungwon, o nasıl?" Dedi askere. " Efendim onunla Doktor Smith ilgileniyor, endişelenmeyin." "Yemeği şimdi yetmeyeceğim, anneme söylersin."
Jay koşar adımlarla bahçeden içeriye doğru girdi. Aklında sadece Jungwon vardı, durumunu çok merak ediyordu. Hızla merdivenlerden çıkıp ve doktorun odasına ulaştı, kapıdan içeri alel acele girdi. Doktor ekindeki bezi Jungwon'un alnına dayamış bir şekildeydi ve Jay'in içeri girdiğini görünce hemen elindekini bırakıp ayağa kalktı ve selam verdi. Jay ona doğru yürüdü ve ne olduğunu anlamaya çalıştı.
" Ne oldu nesi var, bu alnındaki bez de neyin nesi?"
" Majesteleri Jungwon'un çok ateşi var. Kolundaki kan durmuyordu ve bende bir panzehir sürmek durumunda kaldım."
Jay eğildi ve elinin tersi ile Jungwon'un alınan, yanaklarına ve boynuna dokundu. Jungwon gerçekten de ateşler içinde yanıyordu.
" Peki bu ateş nerden çıktı? "
" Efendim panzehirin yan etkisi bu, maalesef kanamanın durmadı için buna dayanmak zorunda."
Jay Jungwon'un alnındaki bezi alıp için buz gibi su dolu olan büyük kaba soktu, ıslattıktan sonra çıkarıp iyice sıktı ve Jungwon'un alınan bıraktı.
" Majesteleri siz yorulmayın lütfen, ben onunla ilgileniyorum. Bu gece biraz zor olacak ama sabaha çok dinç bir şekilde uyanır." Jay bezi Jungwon'un alnından alıp boynunu silmeye başladı.
" Gerek yok bu gece Jungwon ile ben ilgileneceğim."
" Ama Majesteleri sizde çok yorgunsunuz, lütfen gidip dinlenin ben onunla ilgilenirim."
" Dışarı çık ve kapıyı kapat. Yan odada kal bu gece, bir sorun olursa seni çağırırım."
" Peki majesteleri, ona bol bol su vermeyi unutmayın. Şu ona iyi gelir."
Doktor Kralın emri ile selam verip kapıya yöneldi ve odayı terk etti. Jay de doktorun ardından kapıya doğru gitti ve kapıyı kapattı.
" Jay..."
Jay Jungwon'un sesi ile hızlı adımlarla yatağa doğru gitti.
" Jungwon duyuyor musun beni? Şükürler olsun uyanabildin." Jay'in içindeki huzursuzluk bir anda yok olmuştu, kocaman gülümsemesi ile Jungwon'un yüzünü ve alnını bezle silmeye başladı. Jungwon çok bitkindi, vücudu acı içindeydi ve bu acı onu uyutmuyordu.
" Jay, canım yanıyor."
" Biliyorum ama dayanmak zorundasın."
Jay Jungwon'un söylediklerine dayanamıyordu ama onun karşısında üzüldüğünü belli etmek istemiyordu. Jungwon'un güçlü olması için onun da güçlü olması lazımdı.
" Su, su..." Dedi Jungwon kısık bir sesle.
Jay Jungwon'un ne dediğini anlamadı. " Ne dedin? Bir şeye mi ihtiyacın var?"
Jungwon tekrar kısık sesle "Su " dedi ama tam o sırada kapı çaldı ve Jay'in bakışları kapıya yöneldi. " Gel." dedi Jay ve aynı anda elindeki bez ile ayağa kalktı, Jungwon'u duymamıştı yine.
Kapı yavaşça açıldı ve Cedric içeri girdi .
" Majesteleri."
" Ne oldu Cedric?"
" Kraliçe beni yolladı efendim. Sizinle konuşmak istiyormuş ve ayrıca size istediğiniz ilaçtan hazırladığını söyledi."
Jay gözlerini üstüne çevirdi ve toz toprak içinde kalan pantolonuna baktı. Böyle kirli bir şekilde Jungwon'a bakamazdı." Tamam ama sen gitme bir yere, ben gelene kadar Jungwon ile ilgilen."
" Emredersiniz Majesteleri."
Jay elindeki bezi masaya bırakırken Jungwon" Gitme, lütfen gitme." Diye Jay'e seslendi ama sesi o kadar çok az çıkıyordu ki Jay ne dediğini dahi anlamıyordu. " Bırakma beni ona.".dedi umutsuzca jungwon ama Jay elindeki bezi suya koyup sıktı ve Jungwon'un başına bıraktı. Jungwon'un yüzündeki ifadeyi görüyordu ama bunun acıdan olduğunu düşünüyordu. " Geleceğim birazdan, dinlen sen." Jungwon başını hafifçe iki yana doğru salladı yaşaran gözleriyle. Jay ellerini Jungwon'dan çekip Cedric'in yanına gitti.
" Bu sarayda Jungwon ile arkadaş olan tek kişi sensin o yüzden onu sana emanet ediyorum. Ateşine dikkat et ve düşürmeye çalış."
" Emredersiniz Majesteleri."
Jay son kez Jungwon'a baktı ve dışarı çıkıp kapıyı arkasından kapattı.
Jungwon göz yaşlarına hakim olamıyordu, Cedric'e bildiği her şeyi anlatmıştı ve şimdi onunla odada yalnızdı. Ondan hiç korkmadığı kadar korkuyordu artık.
" Evet aptal vampir, demek her şeyi öğrendin?"
Cedric Jungwon'a doğru yaklaştı ve yan tarafındaki tabureyi eliyle alıp oturdu.
Jungwon kafasına diğer tarafa doğru çevirdi. Vücudunu oynatmıyordu çünkü kolu kırılmıştı ve daha kaynaşmamıştı. En küçük harekette bile ağrıyordu.
" Aaaa, yapma böyle ama Jungwon. Biz seninle uzun zamanlar dostluk yaptık. Seni çok fazla beladan kurtardım, şimdi aptal bir Prens için beni silip atıyor musun?"
Cedric Jungwon'un kırık kolunu incelemeye başladı ve hafifçe dokundu. Jungwon koluna sarılan tahtanın hareket etmesiyle acıyı hissetmeye başladı.
" Haa, Jungwon? Küsecek misin bana?" Cedric hem konuşuyor hem de Jungwon'un tahtaya sarılan koluyla uğraşıyordu. " Senin koluna ne oldu bu arada?" Cedric Jungwon'un kırık kolunu eliyle kavradı ve havaya kaldırdı. Cedric Jungwon'a acı çektirmekten öte onu öldürmek istiyordu ama Jay her an gelebilidi bu yüzden şimdilik içindeki öfkeyi biraz olsun dindirmek için Jungwon'a acı çektirmeyi tercih etti.
Jungwon büyük bir acı hissetmeye başladı. Kırık kemiğinin oynadığını hissedebiliyordu ve hiçbir tepki veremiyordu. Gözleri acıdan kıpkırmızı olmuştu ve yaşlar tıpkı damlayan bir çeşme gibi akıyordu. Ne konuşabiliyordu ne de Cedric'e karşı koyabiliyordu.
Cedric Jungwon'un kolunun kenarından kan aktığını görünce kolunu yatağa geri bıraktı. " Hay aksi, görüyor musun kanadı?" Ayağa kalkıp bir bez getirdi ve kaynayan yerin etrafını bezle kapatıp gizlemeye çalıştı.
Jungwon vücudunda ki ağrıyla tanrıya yalvardı içten içe. Ölmek istiyordu, bu acıyı çekmek yerine ölmek istiyordu.
Cedric Jungwon'a doğru eğildi, yüzünü elleriyle sıkmaya başladı ve yüzünü inceledi. Yüzündeki acı ona zevk veriyordu. Gözünün içindeki damarlar kıpkırmızı olmuştu Jungwon'un, yüzündeki damarlar şişmişti ve kendini belli ediyordu, alnından damla terler akıyordu ve yüzü gözyaşları içindeydi.
" Biliyor musun seni böyle görmenin bana zevk vereceğini hiç düşünmedim."
" Lütfen yapma." Dedi Jungwon kısık bir sesle.
" Ne, ne diyorsun sen duymuyorum seni?" Cedric başını yan çevirdi ve kulağını Jungwon'un ağzına yaklaştırdı.
" Ne olur yapma, canım yanıyor."
Cedric yüzündeki şeytani gülümsemeyle başını tekrar çevirdi.
" Demek canın yanıyor ama bunu sen istedin küçük vampir."
Cedric eliyle Jungwon'un koluna dokunmaya ve hafif hareketlerle oynatmaya başladı. En küçük hareketin bile onu canını yakacağını biliyordu. Jungwon her harekette daha da mahvoluyordu. Vücudunda ki ağrı gözlerinden okunuyordu. O kırmızı gözler yalvarıyordu, kurtulmak istiyordu.
" Ne sandın ha, Hanna ve Tomis seni dinleyecek mi sandın? İnsanlara güvenmemeyi öğren artık küçük vampir. "
Cedric Jungwon'un üstünden çekildi ve ayağa kalktı. Ona artık acı çektirmesine gerek yoktu çünkü doktorun Jungwon için verdiği tüm uyuşturucu ilaçlarının etkilerini birkaç küçük hareketle etkisiz birakmıştı.
" Bunu yaptığım için üzgünüm Jungwon ama bu gece çok zor bir gece olacak senin için. Sabaha çıkmamanı diliyorum ama olurda sabah gözlerini açarsan şunu unutma, Jay benimle ya da kendi geçmişi ile ilgili herhangi bir şey öğrenirse seninle ilgili her şeyi de öğrenir. Babasının kimin yüzünden öldüğünü öğrenir, ablası Clarce'ın kimin yüzünden öldüğünü öğrenir, o salak kardeşi Tiana'nın kimin yüzünden öldüğünü öğrenir. İyi düşün vampircik, ben yanarsam sen de yanarsın."
Jungwon yattığı yerde Cedric'e bakıyordu ama gözlerinde acı dolu bir ifadeyle. Vücudu acılar içindeydi ve kalbinde Jay'e yaptığı şeyler vardı. Ortada kalmıştı resmen, Jay'i kaybetmekten o kadar çok korkuyordu ki...
" Tanrım yardım et lütfen, kalbimde ki ağrıya yardım et, kolundaki ağrıya yardım et."dedi içinden Jungwon, böyle bir duruma daha önce hiç gelmemişti.
Cedric masaya yaklaştı ve birkaç bez daha alıp Jungwon'un kolunu sarmaya başladı. O Jungwon'un koluna her dokunduğunda Jungwon acı çekiyordu, daha birbirine bile tutanamayan kemiği oynuyordu ve her oynayış onu içten içe mahvediyordu. Acıyı iliklerine kadar hissediyordu.
" Şu kan izlerini güzelce kapatalım ki aptal aşığın içeri girdiğinde kuşkulanmasın."
Cedric Jungwon'un kolunu iyice sarıp suyunu içine koyduğu bezi sudan çıkarıp iyice sıktı ve Jungwon'un alnındaki terleri silmeye başladı. Jay'in geleceğini bildiği için numara yapmaya başlamıştı. Jungwon'u öldürmek istiyordu ama Jay'in ondan biraz bile şüphelenmemesini sağlamalıydı yoksa Jay onu tek bir hamlede yok ederdi. Ateşle oynuyordu ve yanmaya hiç niyeti yoktu çünkü biliyordu, yanacak biri varsa oda Jungwon'du.
Jungwon çaresizce Cedric'i izliyordu, yıllardır ona yardım eden, onu büyüten bu adamın nasıl bir gecede canavara dönüştüğünü izliyordu.

Kapını açılma sesiyle ikisi de kapıya baktı. Jay gelmişti, üstünde beyaz geceliği, elinde yemek dolu bir tepsiyle.
Cedric ayağa kalktı ve Kral'ına selam verdi.
" Sen çıkabilirsin artık Cedric."
" Peki majesteleri, bir şeye ihtiyacınız olursa hemen burda olurum."
Jay başını sallayınca Cedric kapıya yöneldi ve hızla dışarı çıktı. Jay Cedric'in ardından kapıyı kilitledi ve elindeki tepsiyi masanın üstüne bıraktı ve eliyle Jungwon'un alnında ki bezi aldı. Ateşini elinin tersiyle kontrol etti. " Çok yüksek, neden hiç azalmıyor ?"
Jay Jungwon'un yüzündeki terleri silmeye başladı. Gözlerine baktı, biraz önceden daha fazla yaş akıyordu gözünden, yüzü dhaa çok kızarmıştı. " Ne oldu sana, çok mu canın yanıyor?"
Jay Jungwon'um konuşmaya çalıştığını fark etti ve başını eğip kulaklarını Jungwon'un dudaklarına yaklaştırdı.
" Su, lütfen biraz su ver." Dedi Jungwon. Vücudu ağrılar içindeydi ve uzun bir süredir susuz kalmıştı. Jay bir anda kafasını kaldırdı ve şaşkın bir yüz ifadesiyle Jungwon'a baktı. " Nasıl unuturum, Doktor bol bol su vermemi söyledi." Jay telaş içinde etrafa baktı ve dolabın kenarındaki su şişesini gördü. Bir bardak alıp şişeden su doldurdu. " Özür dilerim sevgilim, bunu nasıl unutum?" Jay hızla Jungwon'un başını kaldırdı ve yavaşça ona şu içirmeye başladı. Jungwon sanki günlerdur su içmiyormuş gibi içti bardakta ki suyu. Jay onun suyu nasılda iştahla içtiğini izledi, onu bu kadar zamandır hiç böylesine yardıma muhtaç girmemişti. İçi parçalanıyordu sevdiği adamı böyle görünce. " Jungwon canın yanıyor mu ?" Dedi Jay içi boşalan bardağı Jungwon'dan alırken. Jungwon Jay'e baktı, onun için ne kadar da endişeli göründüğünü fark etti. Kız kardeşini bugün kaybetmişti ama burada onunla ilgileniyordu. Jungwon başını hayır anlamında iki yana salladı. Düşündü, acaba kime ne iyilik yapmıştı da karşısına böyle mükemmel bir adam çıkmıştı. Yine düşündü, acaba Jay kime ne kötülük yapmıştı da karşısında o çıkmıştı. Hayatını ona zehir eden, tüm sevdiklerini ondan teker teker alan birini çıkarmıştı karşısına hayat. Sevdiği adama sadece acı çektiriyordu ve bu işten kurtulma şansı bugün yok olmuştu. Cedric onu öyle bir köşeye sıkıştırmıştı ki ne yapacağını bilmiyordu.

Jay sürekli bezini soğuk suda ıslatıp Jungwon'un alnını siliyordu. Jungwon konuşamıyordu, hareket edemiyordu. Vücudundaki ağrıyı sadece gözlerinden akan yaşlarla gösterebiliyordu. Cedric onun canını çok fazla yakmıştı, sabaha kadar nasıl dayanacaktı şimdi?
Jay Jungwon'un alnını silerken gözlerinden akan yaşları fark etmişti.
" Canın çok yanıyor dimi? "
Jungwon hiçbir şey yapmadı, zaten yapmasına gerek yoktu çünkü yüzü her şeyi anlatıyordu.

Jay kovadaki suyu döküp yerine tekrar soğuk ve temiz bir su doldurdu, Jungwon'un alnını ve boynunu silmeye devam etti.
" Jungwon uykun gelmiyor biliyorum ama uyumaya çalış, böylece acını hissetmezsin. "
Jay Jungwon'un alnını silmeye devam etti uzun bir süre. Gece iyice çökmüştü ve Jay durmadan saatlerce bezi ıslatıp Jungwon'un alnını silmeye devam ediyodu. Bir ara eliyle alnını kontrol ettiğinde ateşinin düşmeye başladığını anladı. Vakit epeyce ilerlemişti. Jungwon'un yüzü çok bitkin duruyordu, gözleri yorgunluktan yarı açık bir şekilde onu izliyordu. Jay elindeki bezi tekrar soğuk suda ıslattı ve Jungwon'un alnına iyice yerleştirdi. Ayağa kalktı ve yavaş hareketlerle yatağa ayağını koydu. Küçük adımlara Jungwon'un yan tarafına geçti ve hemen yanına uzandı. Jungwon başını Jay'e doğru çevirdi ve ona baktı. Jay başını yastığa iyice yerleştirdi ve bir eliyle Jungwon'un boğazını usulca tuttu. Kendini hafifçe kaldırdı ve Jungwon'a yaklaştı. Dudaklarını Jungwon'u dudaklarına değdirdi ve usulca alt dudağını emmeye başladı. İçi kıpır kıpır oluyordu ve daha da çok öpmeye başlıyordu. Jay kendini durdurması gerektiğini hissetti ve yavaşça dudaklarını ayırdı, burnunu Jungwon'un burnuna değdirdi ve gülümsemeye başladı.
" Birlikte uyuyalım sevgilim, bu acıyı birlikte unutalım. İkimizde acılarımızı uykuya teslim edelim." Jungwon'un yüzünde hafifde olsa bir tebessüm oluştu. Başını aşağı yukarı yavaşça salladı. Jay başını biraz geri itti ve elini Jungwon'un beline iyice yerleştirdi.
" Kapat gözlerini ve unutmaya çalış tüm acılarını, ben de öyle yapacağım. Bu gece birbirimizde acılarımızı unutalım." Jungwon Jay'in sözleri ile yavaşça uyuşan gözleri kapattı ve Jay'de onunla beraber kapattı gözlerini. İkisi de büyük acılar çekmişti bugün ve yorgun bedenlerinin uykuya, kırık ruhlarının dinlenmeye ihtiyacı vardı.

Bölüm sonu aşkolarrrrrr ❤️😍
Umarım beğenirsiniz bölümü..yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın ❤️

prophecy - jaywon (Tamamlandı)angtsWhere stories live. Discover now