B Ö L Ü M Y E T M İ Ş Ü Ç (+18)

424 27 1
                                    

   Hep abartıldığını düşünürdüm. Birine sarılmanın verdiği duyguların. Sevdiğin birinin kollarında tüm dünya yansa umrumda olmaz, diyen tüm yazarların hepsinin kendi canını kurtarmak için kaçacağını düşünürdüm. Eskiden...

   Bedenim çıplaktı. Bunu dert eden biri olmadım hiçbir zaman... Yer ve zaman kavramların uyuşmadığında bir sıkıntı olarak görürdüm her zaman.

   Yumuşak kumaş üzerinde uyurken sadece bir çarşafla ısınmayı bekliyordum. Dylan... Ona hala böyle söylemeye alışamamıştım. Halbuki bir çok şeyi çok çabuk kabullenirdim. İşi çıktığı için gece gitmişti. Bense yorgunlukla uyumaya devam etmiştim. Güneş doğmak üzereydi... Geniş pencerenin stor perdesi çekilmediği için bunu rahatça görebiliyordum.

   Çelik kapının sesini duydum. Yataktan kalkıp kalkmamak arasında bir çelişkiye girmişken. Dün odaklanmak için içtiğim kadehler şuan başımdaki keskin ağrıya sebep olmuştu. Kalkmaktan vazgeçip gözlerimi tekrar kapattım. İçten içe onun yanıma gelmesini bekliyor olduğumu inkar etmedim kendime.

  Haftalardır kaçtığın şeye günlerdir esirsin Ans.

   "Günaydın." Sesi daha yakından geldiğinde odaya girdiğini anladım. Yanıma çağırmak gibi bir girişimde bulunmadım. O bunu söylemeyeceğimi, hala bazı konularda geride durduğumu biliyordu.

   "Günaydın." Sesim benim bile duymakta zorluk çekeceğim kadar kısık çıkmıştı. Yatağın arkamda kalan kısmının çöktüğünü hissetim. Sonra çarşafın açıkta bıraktığı omuzlarımda dolgun dudaklarını hissetim.

   "Şef geldiği için kaçamadım." Açıklama yapması istediğim bir şey değildi. Fazla sınırsızdım. Ama birbirimize sınır koymanın beni istemediğim şekilde etkileyeceğini bildiği için bunu yapıyordum.

   Sınırlar en çok beni etkilerdi. Ans baskıya gelemezdi. Keskin yönlendirmeler rahatsız ederdi özgür ruhunu.

  Dudakları oldukça yumuşak izler bırakarak boynuma indi. Ona dönmüyordum ama boynumu onun için açarken bundan zevk aldığımı gösteriyordum.  "Sorun değil." dedim onu cevapsız bırakmak istemediğim için. Hafifçe yüzümü ona çevirip dudaklarının vücudumdaki dokunuşlarını dudaklarım ile kestim. Uzun ya da vahşi değildi. Yumuşak ve derindi...

   "Kahvaltılık bir şeyler aldım." Nefes almak için dudaklarımdan ayrıldığımda kurduğu cümleyi bir süre kenara itip başımın altında birleştirdiğim ellerimi ensesine sardım. Az önce düşüncelerimle çatışıp ona sarıldım. Onu kendimi çekmek için yetersiz kaldı gücüm. Ama o itaatkar bir şekilde kafasını boynuma doğru gömdü.

    İyi gelmişti. İyi geliyordu. Bana... Çok iyi geliyordu. Bunları bir çok kez tekrar ediyordum kendime. Zihnim bunlara karşı çıkmıyordu artık. Ama tamamen kabullendiğini de söyleyemem. Sanki kalbimle bir savaştalardı.

   "Cevap bugün gelecek." Kafamı kurcalayan diğer şeyde buydu. Avukatlığa geri dönüş talebim bugün yanıtlanacaktı. Kafasını salladığını hissetim. Dudakları cevap vermek için fazla meşguldü. Yine tenimde bir yerlere öpücük bırakıyordu. Sonunda derin bir nefes aldı ve gözlerini görebileceğim şekilde doğruldu.

   "Sabah çıkarken bir çok kişinin mesaisi başlamadığı için gidip soramadım. Kahvaltı yaptıktan sonra gidip bakarız." Artık gülümserken düşünmüyordum. En azından çok düşünmüyordum.

  "Ve ablanın  yanına uğramalısın." Gülümsememe rağmen ciddi oluşunun sebebi anlaşıldı. Hafif gergin yüzü bende bir cevap beklerken bu kez ben doğrulup hızlıca dudaklarına bir öpücük verip kolunu yataktan kaldırıp altındaki mahkumiyetimden kurtulup yataktan doğruldum. Komodi üzerinde duran, ki onu ne zaman oraya atmıştım hatırlamıyorum, tişörtümü alıp kafamdan geçirdim. Aslında onun tişörtüydü. Ama benim olmasını isteyeceğim kadar rahattı. Dağılmış saçlarımı da odasının her yerine bırakarak kendime kolaylık sağladığım tokalarımdan birini alıp bağladım hızlıca.

Sessiz Ve Sensiz (+18)Where stories live. Discover now