B Ö L Ü M A L T M I Ş Ü Ç (+18)

En başından başla
                                    

   "Blein." dedim onun kadar abartılı olmayan yapma bir gülüşle. "Nefes nefese kalmış hali ile çıkış kapısını gösterdi.

   "Bir dava için uğradım. Seni görmeyeli epey oldu. Vaktin var mı kahve içelim?" Beni görmemesinin sebebini biliyordu. Ama bu işine gelmiş gibiydi. Artık Avukatlık yapmıyor oluşum onunla takılabilmem için bir şanstı. Ben meslektaşlarım ile birlikte olmazdım. Biz avukatlar kurnaz insanlardık. Biriyle yatarak basit bir haz için kendimi riske atacak değildim.

   Gerçekten arzuladığın biri olsaydı bunu umursamazdın Ans.

   "Aslında bakarsan..." demiştim ki yüzünde garip bir tebbesüm boy gösterdi. "Hadi ama Ans. Bana biraz bile vaktin yok mu?" Sorusu vereceğim cevabı değiştiremeyecek kadar yetersizdi. Ama bir kahve içmek cazip gelmişti. Bir kaç saniye sessizliğimi sanki onu karşı mücadele vermeyi kesmiş gibi derin bir nefesle sonlandırdım.

    "Peki bir kahve." dedim sadece. Ona bir kahve için onunla gittiğimi düşündürmek gurur kırıcı olurdu.

    Az önce sen anlayış mı gösterdin Ans?
 
  "Direnmeye devam etseydin. Yıllar öncesinden kalma kahve borcumu hayırlatacaktım." Hafızamın ne kadar iyi olduğunu unutup böyle saçma bir yalan söylemesi gerçekten komikti. Belki de unutmamıştı. Cesur insanları takdir ettiğim tavrımı kullanmaya çalışıyordu. Bunu çok kez denemişti.

   "Kendine bir ofis açacağından bahsediyordun en son." Otoparka doğru ilerlemeye başladığımda beni takip etti. Aracıma ilerlerken sorduğum soru için bir süre düşündü sanki. Ya da aklı yeri izleyerek dalacak kadar doluydu.

  "Öyleydi. Ama işler beklediğim gibi gitmedi." Bir şeylerin yolunda olmadığını söylemesine gerek yoktu. Binlerce ton taşımış kadar yorgundu bakışları. Yüzünde taşıdığı o maske dahi nefes nefese kalmıştı sanki. Sessiz kaldım aracıma binip onunda binmesini bekledim. Fakültede bana katlanabilen nadir insanlardan biriydi. Bunu ona borçlu hissederdi normal biri olsa... Ben gerçek yüzünü görecek kadar tanımıştım onu tabi...

   Meydandaki kafe hala en zate kahve çeken yerdi. Bu plan beni heyecanlandırıp mutlu etmesede taze kahve ederdi.

    Her zaman olduğu gibi kalabalık olan kafeye girdikten sonra ilk konuşan o oldu. "Fred dönmüş." dedi ben sipariş vermek için garsonu çağırırken. Kafenin üst katındaki cam kenarında kalan gölü az da olsa gören bir masaya oturduk. Konuşurken oldukça rahat haraket eden biriydi. O maddiyatın ona serdiği süslü yolları kullanmayı severdi. Hep sevdi, benim aksime... Benimkiler taşlıydı hep. Yürümeme izin vermezlerdi. Takılıp düşer o yolda olduğuma pişman olurdum hep.

   "İki hafta oldu neredeyse." Verdiğim cevapla kaşları havalandı. Hafifçe gülümsemeye çalıştı. "Anladım. Gittiği dosyanın leyhinize bitmesine sevindim. Biliyorsundur ilk bize teklif gelmişti."
Gülümsedim yapacak bir şey yoktu. Tavrındaki rahatsız edici haraketlerin sebebi belli olmuştu. Yanılmış olmayı diledim. Hala değişmemiş olduğunu düşünmek benim hatamdı. Tabi bir düşmana daha gerek yoktu hayatımda. Zaten her an peşimde olan bir sapığım vardı zaten.

   "Biliyorum Blein. Sunduğun şartlar ve başarı yüzden onları memnun etmediği için onlarda bana geldi." Böyle bir şeyi elbet benden bekliyordu. Yüzündeki gülümsemenin genişlemesi ile sipariş ettiği sade kahvesinden bir yudum aldı. Bu garip konuşma ona zevk veriyor gibiydi. "Neden sormak istediğin şeyi direk sormuyorsun?" Sözlerim netti. Sesim de bir duygu yoktu hafif bir alaydan başka.

   "Sen bunu tahmin edebilecek kadar zeki bir kadınsın." Sözleri zihnim etrafında yavaş adımlarla ilerledi. Bağlanması gerekken uygun yeri arıyordu. Parmağım plastik bardağın kahveden dolayı sıcak yüzeyini okşadı.

   "Sende benim sunacağın teklifi reddedeceğimi bilecek kadar tanıyorsun beni."  Zeki değilsin Blein. Hemde hiç değilsin. Öyle olsa bunu sormazdın. Beni tanıdığın için biliyor olman gerekirdi.

  "Angel insanları senin bürona senin için geliyordu. Artık avukat bile değilsin. Bürona kapanma kararı gelmesi an meselesi. Kabul et. Yılardır geri çevirdiğin bu ortaklık şimdi olsun." Güldüm hatta hafif bir kahkaha atmış da olabilirdim. Söylediği şey komik değildi. Benimde bir avukat olduğumu bu tarz şeyleri ondan daha iyi bildiğimi bilmesine rağmen tavrı çok komikti.

   "Blain... Blain... Blain..." Sırtımı yasladığım yerden ayırıp ona doğru eğildim. Ellerimi masaya yaslarken yüzümde avını görmüş bir avcının masum gülüşü vardı.

  "Bana bu teklifi tekrar sunmak için elinde iyi bir teklif olduğunu söyle bari..." Onun yüzünde büyüyen gülümseme beklediğim bir şey değildi. Kafasını geriye attı. Dışarıdan süzülen güneş sarışın tenini okşadı.

  "Sana Teo Langert davasında Başkan Langert'ın avukatlığını üsteleneceğimi söylesem."

   Yutkundum. Ama bunu belli etmemek için kendimi sıktım. Gözlerimi yummak istedim.

  "Bu bana ne katacak?" Sorum kahkaha attırdı ona. Oturduğumuz katı onun kahkahası kapladı.

   "Teo Langert davasında çözüme ulaşman daha kolay olacak. Eğer suçlu başkansa o hakkettiği yeri bulacak. Eğer küçük kızsa o da aynı şekilde. İkimizde karlı çıkacağız. Kaybeden de bizden olacak kazanan da. Ama insanlar bu birlikteliğe odaklanacak. Blein Lost ve Angel Brown'ın ortaklığı."

   Mantıklı olması canımı yaktı. Bana sunulan en iyi teklif olması beni istemeyeceğim şeyler istemeye, dülünmeyeceğim şeyleri düşünmeye itti.

   Bu ortaklık Teo Langert davasını hızla çözebilecek en iyi anlaşma olurdu. Ama ben o ofisi biri ile ışıltılı bir reklam için kurmamıştım.

    Orası Ans'ın oyun alanıydı.

   Orası Ans'ın karanlığının ufak bir aydınlık gördüğü tek yerdi.

   Ve çok emindim ki bu ortaklık A'nın hiç hoşuna gitmezdi.

 
  

  
  
   

Sessiz Ve Sensiz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin