bölüm/5

9.8K 544 125
                                    

Bu kurguyu seviyorum ya. Herkesin gözü olduğuna göre parmakları da vardır, ne demek istediğimi anlamışsınızdır umarım.
Bol Yorum yapmayı unutmayın.
__________________________

Şislenmemin üzerinden 1 hafta geçti, yaram yavaş yavaş kapandı, koğuşa ilk geldiğim zamanlar baya güldüler, Şerefsiz Memo hemen yetiştirmiş. Neyse ki yavaş yavaş unutuyor gibiler, Kuyruksuz Aslan da bı garipti. Daha az hakaret edip kavga ediyordu, hatta dövmüyordu lan bu beni?

Düşüncelerimi bırakıp lavaboda işlerimi hallederek çıktım, Yılmaz abi Ahmet abiyle yine tavla atıyordu, yanlarına gidip yerleştim çok karışık bir oyundu hangi taş nereye koyulacak bilmiyordum.

Yılmaz abiyle Ahmet abi de benim büyük shipimdi ikisi de 40 yaşına yakınlardı, ve aşırı yakışıyorlardı, ama bu neredeyse imkansız bişey çünkü bu koğuşta, hadi koğuşu geç bu ülkede, lan hadi ülkeyi geç Ahmet abiyle Yılmaz abi yan yana koyunca bile uzaktan imkansız diye bağırıyordu. Yine de yakıştırıyordum ikisini de.

"Lan yılmaz gözüne sokacağım o taşı ne ara aldın lan onu çaldın demi piç." Yılmaz abi melodik bir kahkaha attı o gülünce bende güldüm istemsizce karşımda biri gülünce bende gülüyordum.

"Ahmet sana diyorum ben bırak bu oyunu, zaten bı sikim becerdiğin yok be oğlum kaybedip gurursuz gibi yine geliyorsun oynayalım diye lan hem kaybediyorsun, hemde söyleniyorsun." Yılmaz abi yarı sitemli sözleriyle Ahmet abi duraksadı sonra hak verircesine kafasını salladı.

"Doğru diyorsun, gurursuz gibi gelip yine yapışıyorum her kaybetmemde, neyse bidaha demem sana oynamayı bilmeyen biriyle oynarım bende al bu taşları tek tek götüne sok." Kırıldığını düşünüyordum, ama son sözleri kahkaha atmama sebep oldu, biraz fazla gülmüş olacağım ki bir kaç kişinin bakışının bile bana dönmesiyle zorlukla susup sinirli sinirli bana bakan Aslan ve Yılmaz abinin arasında gözlerim mekik dokudu acaba hangisi sikecekti belamı.

"Özür dilerim abi... Yani komik gelince şey ettim bende." Yılmaz abi bundan adam olmaz dercesine kafasını salladı. Yine de pek bişey demedi, ama Aslan'ın olduğu tarafa bakmaya korkuyordum, öldürecek gibi bakıyordu, yine de kendimi topladım. Bakışlarımı ona gönderip ne var anlamında göz kırptım.

Bakışları garipleşti, önce şaşkın sonra daha da sinirli kaç oğlum Baran vallahi silecek seni yer yüzünden. Hemen yerimden kalkıp Ali'nin peşinden bende lavaboya girdim.

"Baran noluyor oğlum ne bu telaş dalsaydın diyeceğim ama zaten daldın." Ali'nin garip bakışlarına cevap vermeden arkamdan tekrar kapı açıldı, soluk sesinden bile onun geldiğini anlıyordum. "Çık dışarıya Ali, bizim konuşacaklarımız var." Ali kararsız bakışlar atsa da temkinli adımlarla çıktı alt dudağımı ısırıp yavaşça arkamı döndüm.

"Ne konuşacağız ki biz? Yani noldu hem bı dayak daha kaldıramam ben daha yaram iyileşmedi biraz düzelsin ondan sonra döversin 1 hafta daha erteleyelim biz bu işi."

Ne diyo bu mal der gibi baksa da dudaklarını yalayıp söze başladı tabi benim bakışlarım parlak dudaklarına kayacakken hemen kendimi toparladım. " Konuşacağız dedim, hemen bunu mu çıkardın cidden? Tamam hala birbirimizden nefret ediyoruz ama seni dövmek de istemiyorum? Yani şuanlık dövmek istemiyorum, hala aldığın her nefes benim canımı sıkıyor."

Sıktığı yumruklarına baktım aniden niye sinirlendi bilmiyorum ama zoruma gidiyordu, ben bu şerefsiz için mi kendimi tehlikeye atmıştım. Yazık etmişim kendime hemde çok yazık..

"Konuşmak istiyordum, sebebi de biraz yaranla ilgili biraz da duyduğun şu adamlarla ilgili, hatırladığın bişeyler vardır mutlaka. Seni köşeye sıkıştırıp döven şu 2 adam onlarla bağlantısı var mı?"

HÜCRE Where stories live. Discover now