B Ö L Ü M A L T M I Ş B İ R (+18)

En başından başla
                                    

"Sen izlediği filmler yüzünden dedektif olan o adamsın değil mi?"

"Öyle. Çocukluğumda Şerif Gerf'i izleyerek büyüdüm." Onu çizgi film izleyen minik bir çocuk olarak hayal ettim. Bu durum biraz da olsa gülümsememe sebep oldu.

"Sen hiç aşık olmadın." Bu adam nasıl oluyor da kurduğu tek cümle ile beni böylesine geriyordu. Tüm yüz kaslarımın gerildiğini hissettim. Ama kendi başlattığım bu oyundan kaçmadım

"Oldum."

"Şanslı bir adammış." dedi benim konuyu değiştirmeme bu kez izin vermeden. Ama kurduğu cümle tüm kuramları dağıttı. Ve ben sohbeti bitirecek o cümleyi kurdum.

"Öldü." yazdım daha fazlasına ihtiyaç duymadan. Hayatın bittiğini ifade eden bu cümle konuşmamızı da tek hamlede bitirdi.

Ölüm sanılanın aksine sadece hayatın sona erişi değildi.

Ölüm bir çok şeyin bir tufan sonrası yerlebir olması gibi bir yok oluştu.

...

Kişiliğimizin sınırları oluşturduğu söylenir psikoloji ile ilgili kaynaklarda. Ama aksine sınırlar insanı olduğu kişi yapar.

İnsanlara karşı yaklaşımları, tavırları, sözleri... Hepsi temeli oluşturur.

"Küçük Avukatım." Saçlarım üzerine dokunan dudaklar ile seslenmesine rağmen irkildim büyük babamın bu hareketinden.

"Büyük baba." dedim yüzündeki gneiş gülümseme ile tezgaha yaslanmış doğradığım salatalıkları bakıyordu.

"Uzun zamandır ortalıkta yoksun." dediğinde bende gülümseyerek ona bakmak için ara verdiğim işime devam ettim.

"Ofiste olduğumu peşime taktığın korumaların sayesinde biliyor olmalısın." Sessizliği ikimiz içinde iyiydi. Bundan hoşlanmadığımı biliyordu. Aksini iddia ederse kavga edeceğimizi biliyordu.

"Büyük annen çok güzel yapardı." dedi ocaktaki tava üzerinde duran omlet gösterirken. Gözlerinin içi gülüyor tavandaki omletten daha fazlasıymış gibi bakıyordu.

"Babamda sürekli yapardı. Büyük annemin tarifi olduğunu söylerdi. Bu o değil tabi. Bana hiç içine kattığını söylemedi. Benim ki hep daha az iyi olurdu." Dolan gözlerim elimde tutuğum bıçağı göremememe sebep oldu. Yüzümdeki gülümseme acı tankların tozlu izlerini taşıdı.

"Bana da hiç söylemedi. Ama Davied'e nasıl yapıldığını öğrettiğini görmüştüm." Bana onunla aynı olduğumuzu söylemişti bir çok kez. İkimizin de bazı şeylerin dışında kaldığını... Ama hep yanılmıştı. Babamın anneme bahsettiğine göre büyük babası hayran olunası bir yazarmış. Aynı zamanda iyi bir baba... Güzel bir ailede doğmuş. Tek çocukmuş... Ve ilgiyle büyütülmüş. Ona sunulan eğitim ona Brown soyadını daha iyi bir imaj kazandırmak için şans vermiş. Babam dışında her şeyi elde etmiş ve edeceğini düşünmüş. Onun tek kaybı her zaman babammış. Oysa benim kazançlarımı saymak kayıplarıma göre daha kısa sürerdi.

"Çok güzel kokuyor." dedi omletler ikimizin tabaklarına da dikkatle koyup derin bir nefes alırken.

"Umarım seversin." Demekle yetindim. İyi bir güne uyanmış gibiydi. Beğenmese dahi bunu söylemeyeceğini biliyordum.

"Kahvaltıya kalmış olman güzel. Yoksa seni bulmak için uğraşacaktım. Seninle konuşmak istediğim şeyler var." Yüzündeki gülümseme konuşacağı konuların ciddi olduğunu fısıldadı kulağıma. Ortamı yumuşatıyordu birazdan gerileceğimizi bildiği için.

Masada kendim için gözüme kestirdiğim sandalyeye oturken onunda oturmasını bekledim. Konuşacağı her neyse hemen duymak istiyordum. Bazı konularda sabırsızlığım rahatsız edici boyuta erişiyordu.

Ayılmak için yaptığım kahveden büyük bir yudum aldım. Kafeinin o çarpıcı etkisine ihtiyacım vardı.

Senin günlerce kafanın dağılmasına ihtiyacın var Ans. Ona ihtiyacın var. Çok değil bir kaç doz..

"Seni dinliyorum büyükbaba." Sözlerim tabağına dikkatle bakan ifadesini ölmedi. Bardağına doldurduğu bitki çayından bir yudum aldı ve şifasını bulmuş yaralı biri gibi gözlerini yumdu.

"İzin verirsen öncesinde şahane görünen omletinin tadına bakmak istiyorum." Aslında yemek yemeden konuşmayacağız, demişti. Ama bunu benim için katlanılabilir kılmak için daha kibar söylemişti.

Büyük ihtimalle birazdan iştahımı kalmayacağını bildiğim için çok da özenmeden sadece besin ihtiyacımı gidermesi için yaptığım omletten bir dilim kestim ve ağzıma attım. Onun kadar keyifli değildim omletimi yerken. O bitki çayı ile birlikte omlet yerken kendinden geçmiş görünüyordu. Yaptığı her şeyden keyif alan biriydi.

Bense anılarla mücadele eder halde buluyordum kendimi.

"Baba bana da öğretir misin nasıl yaptığını?" diye sorarken Anna ve babamın kahkaha atarak hazırladıkları omleti tavaya dökerken ki kahkahalarını duydun sanki. Babamın ben yokmuşum gibi Anna'nın tavada yamuk bir şekilde döndüğü hamura kahkaha atıyordu. Bende güldüm bu komik durum karşında. Babamın bakışlarını bu çekti üzerime. "Gidip servis tabaklarını götür masaya Ans." Sözleri bir tokatmış gibi buldu beni. Yüzümdeki gülümseme bir buz parçası gibi paramparça oldu. Geriye su damlaları kadar silik bir tebessüm kaldı dudaklarımda. Tezgahın kenarındaki tabakları aldığımda kulaklarıma tekrar kahkahaları duyuldu.

Anılar... Fiziksel bir yaradan daha çok yaralayabiliyordu insanı. Ve ben vücudumda binlerce kesik var gibi hissediyordum.

"Gerçekten çok iyi olmuş. Eline sağlık küçük avukatım." Yüzümdeki yaralı gülümseme onun sözleri için takındığım bir maske gibi durmuştu. O bunu fark etmedi. Aslında ederdi. Ama zihni o kadar kalabalıktı ki bana bahsetmek istediği konuyla ilgili bunu önemsemedi

"Şirkette işler çok iyi gidiyor. Tom... Hatırlarsın belki bu işleri çok iyi idare ediyor. Bende daha farklı şeyler denemek istiyorum." Kahvemden bri yudum almak bir ihtiyaçtan ziyade bir oyalanma görevi gibiydi.

"Senin adına sevindim." Bunları benden bir tepki beklediğini gördüğüm için söylemiştim.

"Doolbolw Kasabasının da bir başkana ihtiyacı var."

Büyükbabam kendini kanıtlama ihtiyacı duymuştu yine. Ve bu kez seçtiği gösteri benim sınırlarım içindeydi.

Yüzümdeki gülümseme onu memnunum edebilirdi ama çok çok ötesiydi. Artık doğup büyüdüğüm bu kasaba benim için öylesine bir yer olmaktan çıkmıştı. Bir an önce kaçmam gereken bir yer olmuştu.

Ama biz kaçmayız Ans. Kaybederiz... Yaralanırız... Ama yinede kaçmayız...


Sessiz Ve Sensiz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin