8

1.1K 128 59
                                    

Bayan Katherina aheste adımlarla yanımızdan uzaklaştığında genç kral bir süre bana bakmış ardından gür sesiyle yanına gelmemi söylemişti. Onu dinleyerek hızlı adımlarla yanına gittiğimde bakışları üstümdeki kıyafetlerinde, en son ise çıplak ayaklarımda gezinmiş ellerinden birini sinirli olduğunu belirtir bir şekilde başına götürerek anlını ovalamıştı bir süre. Ben ise yanlış bir şey mi yaptım diye düşünüyordum. Yanlış bir şey mi yapmıştım?Öfkesi bana mıydı yoksa giden kadına mı? Kesinlikle bana olmamasını umuyordum.

" Ayaklarında niye bir şey yok senin?"

" Böylesi daha güzel. Tüm dertlerimi unuttum bile. Çimlerin hissiyatı unutturdu hepsini. Sizde çıka-"

Yüzüme dik dik bakan adamın bakışları beni sustururken sessizleşerek önüme dönmüş ve iç çekerek bana yürümemi söyleyen adama bakışlarımı değdirmeden büyük saray kapısına doğru ilerlemiştim. İçim bir garipti. Nedeni arkamda bıraktığım güzel bahçeydi sanırım. O olmalıydı. Zira sürekli aşağılar gibi üstüme dikilen bakışlara üzülecek değildim ya...

Büyük merdiveni çıplak ayaklarımla çıkarken etrafta gezinen hizmetlilerin garipseyen bakışlarını üstümde hissediyor fakat gözlerimi yerden kaldırıpta onlarınkiyle buluşturamıyordum. Ben rahatsız bir şekilde merdivenleri çıkarken arkamdan gelen adam dibime girerek göğsü sırtıma değecek şekilde yürümeye başlamıştı. Şaşkın bakışlarımı yerden kaldırarak yanımda yürüyen krala çıkardığımda onun bakışlarının bende değilde beni izleyen hizmetlilerde olduğunu görmüştüm. Çok...çok öfkeli bakıyordu onlara. Ruh eşi olmamızdan kaynaklı bir şeydi bu. Tamamen dürtüseldi hareketleri. En azından ben öyle umuyordum.

Odamızın önüne geldiğimizde askerler bizim için kapıyı açmış arkamda duran kral belimde olan elini nazikçe itekleyerek içeri adımlamamı sağlamıştı. İçeri girmek istemediğimi anladığı için yapmıştı bunu. Zira ona üzgünce baktığımda gözlerini devirmesinin başka bir sebebi olamazdı.

" Kapının önünü boşaltıp koridorun başında tutun nöbetinizi. Yarın sabaha kadar kimse rahatsız etmesin beni."

Genç kral kapıda dikilen askerlere emirlerini yağdırdıktan sonra büyük kapıyı kendi elleriyle kapatmış ardından koyulaşan gözlerini bana dikerek üstüme doğru yürümeye başlamıştı. Elbette geri kaçmıştım bende. Canımı mı yakacaktı yine? Onu sinirlendirmiş miydim? Fakat gözlerindeki delici bakış öfkeye benzemiyordu. Sert bakıyordu ama bu öfke değildi. Belki de... Belki de arzuydu.

" Başka birinin kanını içemiyorum cadı. Günlerdir deniyorum ama olmuyor." Sesi sert fakat çaresizdi. Aç olmalıydı. Güce ihtiyacı vardı. Ama o acıyı tekrar hissetmek istemiyordum bende. Bu yüzden daha çok uzaklaşmıştım ondan.

" Şu lanet beni... beni öldürecek." Kral yalpalayarak elini başına attığında olduğum yerde durmuştum şaşkınca. Onu ilk defa bu kadar güçsüz ve gerçekten hasta gibi görüyordum. Yanında kaldığım o kısacık sürede bana öyle bir izlenim vermişti ki onu bu hale göreceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.

" Ben..."

Kral tekrar yalpaladığında hızlıca ona atılıp öne tökezleyen iri bedenini yakalamıştım. O ayakta durmayı beceremeseydi kesinlikle bende onunla beraber yere serilirdim ama o belimi kollarıyla sıkıca sararak duruşunu tekrardan dikleştirmiş ve sıkıca kapattığı gözlerini aralayarak gözlerimin içine bakmıştı. Gözleri...gözleri zümrüt yeşiliydi.

'Vampirlerin gözleri kırmızıdan zümrüt yeşiline döndüğü zaman halk, o zavallı vampirlerin artık cadının askerleri olduğunu anlarlarmış.'

Aklıma gelen şeyle gözlerim büyürken zümrüt yeşili gözlere sahiplik yapan kralın gözleri dudaklarıma kaymış oradan boynuma doğru ilerlemişti. Kanımı arzuluyordu... beni arzuluyordu.

LanetWhere stories live. Discover now