2

1.3K 157 52
                                    

Güzel cadı gözlerini açtığında kendini umduğunun aksine mağarasının soğuk zemininde değilde yumuşak ve sıcacık bir yatakta bulmuştu.

Vücudu bitkin ve oldukça yorgundu fakat odanın ortasında tartışan ikilinin ne konuştuğunuda merak ediyordu. Bu yüzden yorgunluğunu bir kenara bırakarak kulak vermişti genç prense ve hekim olduğunu öğrendiği adama.

" Bana bir ömür bu ucubeyle yaşayacağımı söylediğinin farkında mısın sen?!"

" Üzgünüm kralım. Size daha öncede söyledim. Güçlü bir büyüdür bu. Bozulması da imkansızdır. Ruh eşinizi yanınızdan ayırırsanız keder onun bedenine çöktüğü gibi sizinkinede çökecek ve ikinizide bitirecektir. "

" Peki, ya onu öldürürsem? "

" Ömür boyu kalbinizde dinmek bilmeyen bir ızdırapla yaşarsınız ve-"

" Buna katlanabilirim. "

" Ve... Ve kral olma hakkınız elinizden alınır. Sizden sonra gelecek nesilleri tehlikeye atmış olacağınızdan onu öldürmeniz mümkün ve yasal değil. "

" Bir kral olarak iğrenç bir cadıyı öldüremeyeceğimi mi söylüyorsun bana?! "

" Evet efendim. Aynen öyle söylüyorum. "

" Defol! Derhal çık dışarı! "

Kapanan kapı sesinin ardından odanın içinde parçalanan eşyaların gürültüsü dolmuştu genç cadının kulaklarına. Bu yüzden istemsizce yerinde titremişti korkudan. Onun olduğu yerde yaprak gibi titremesi genç Kralın dikkatinide çekmişti üstüne ne yazıkki.

" Uyandın demek. "

Bir süre ses çıkarmayarak yatmıştı olduğu yerde, yeni kralın daha da sinirlendiğini fark edene kadar...Kralının öfkelendiğini farkettiği anda ise gözlerini aralamıştı güzel cadı. Sızlayan bedenine rağmen zorlukla uzandığı yerde doğrulmuş ve sırtını yatak başlığına yaslayarak korku dolu gözlerini yanına doğru adımlayan krala dikmişti.

Kral  korkuyla araladığı gözlerini güzel cadının boynuna sabitlemiş bir şekilde ona doğru  atılarak saçlarını kavramış ve tuttuğu gümüşi tutamları asılarak beyaz boyunu gözler önüne sermişti. Yaralardan arınan beyaz boyunda sadece...sadece yeni yeni oluşan mühür parıldıyordu. Bu kralı dehşete sokmuştu. Zira içinde bir yerlerde hâlâ ondan kurtulabileceğini düşünürken gördüğü mühür bu düşüncesinin asla gerçekleşmeyeceğini tekrardan vurmuştu yüzüne.

" A-acıyor."

Kral duyduğu naif ses ile ellerini istemsizce gümüşi tutamlardan ayırmıştı. Fakat güzel cadının acısı saçlarından kaynaklı değildi anlaşılan çünkü boynunu tutarak yatakta iki büklüm olmuş ve yüksek sesle ağlamaya başlamıştı. Normaldi bu kadar acıması. Daha da acı çekecek ve bir kaç gün yataktan kalkamayacak kadar hasta olacaktı hatta. Ne de olsa lanetli bir bedeni mühürlemişti genç kral.

Güzel cadının dudaklarından acı dolu bir çığlık koptuğunda boynundaki mühür daha da parıldamış ve derisinin yandığını belirten cızırtılar eşliğinde belirgin hale gelmeye başlamıştı. Kralın tam şu an şifacıları çağırması gerekiyordu zira birazdan güzel cadı acıdan bayılacaktı. Fakat kral böyle bir şey yapmamış, yatağının tam karşısında duran koltuğuna kurularak yatakta acıyla yakınıp, ağlayan bedeni izlemeye başlamıştı. Kapının önüne telaşla koşturan şifacılarının uyarılarına rağmen onları içeri sokmamış ve güzel cadıyı izlemeye devam etmişti.

Cadı ilk önce sessizleşmiş, ellerini boynundan çekerek oluk oluk kanın aktığı burnuna götürmüş ve kasılıp titreyen bedenini sıkarak kendini dizginlemeye çalışmıştı. Hemen ardından ise çınlayan kulakları ve altüst olan midesi yüzünden sersemlemiş bir şekilde yataktan inmiş ve sarsak adımlarla koltukta oturan kralına ilerleyerek dizlerinin dibine çökmüştü.

Ağrıyan başını kralının dizlerine yaslarken kan olmuş parmaklarını kafasını yaslandığı bacakları saran yumuşak kumaşa dolamış ve sessizce yalvarmaya başlamıştı.

" Çok acıyor... yardım edin. Çok acıyor...lütfen."

Kral sessizce onu izlemeye devam ederken zavallı cadının zayıf bedeni titremeyi bırakarak durulmuştu. Kral o an anlamıştı bayıldığını. Gür sesiyle kapıda bekleyen şifacılara seslenmişti ayaklarının dibine serilen bedeni gördükten sonra. Şifacılar saniyeler içersinde içeri doluşurken kral onların bile güzel cadının haline üzüldüğünü fark etmiş fakat yinede ses çıkarmamıştı. İçindeki öfke vicdanını ezip geçerken nasıl ses çıkarabilirdi ki? Çıkaramazdı. Çıkaramıyordu...

" Ne zaman bu kadar acımasız birine dönüştün kardeşim?"

Genç prens kapıda beliren abisine ait sesi duyar duymaz bakışlarını ona çevirdiğinde sevgili üvey abisi Namjoon içeri doğru bir adım atmış ve kendi koyu kırmızı gözlerini yatağa bırakılan güzel cadıya dikmişti.

" Eşin olacak kişi çok güzel... şanslısın."

" O bir cadı."

" Sende sıradan bir insan sayılmazsın."

" Vampirler onun gibilerden nefret eder. Senin gibi iyilik melekleri hariç tabii."

Namjoon kardeşinin iğneleyici sözlerine burukça gülümserken gözlerini güzel cadıdan çekerek yanına doğru adımlayan heybetli bedene çevirmişti.

" Eşimi çok beğendin herhalde." Namjoon belli belirsiz kalınlaşan sesin söylediği şeylerin aksine kısa bir süreliğine yeşile dönen gözlere hayretle bakmıştı.

" Sen şimdiden onu kıskanıyor musun?" Namjoon hayret dolu kıkırtılarının arasından konuşurken Genç prens içindeki sese karşı çıktığı için başına giren ani acıyla ellerini kafasına atarak acıyla inlemişti.

Eşime bakıyor!

Bu sesti. İçinde kükreyen ses buydu. Jungkook onun kim olduğunu bilmiyordu. Jungkook iğrendiği cadıyı sahiplenen sesin kime ait olduğunu bilmiyordu. Bir süre bunun cevabını almak isteyeceğini de sanmıyordu zaten. Zira alacağı cevabı kaldıracak güce ve kabullenecek yüreğe sahip değildi.

" Uzun zaman sonra güzel cadının ailemden birini daha bu hale soktuğunu görmek... cidden komik." Namjoon sivri dişlerinin gözükeceği şekilde sırıttığında Jungkook başındaki ağrıyı görmezden gelerek eski rengine dönen gözlerini üvey abisine dikmişti.

" Ne saçmalıyorsun?"

" Annem diyorum... onu burada gördüğüne hiç mutlu olmayacak. Zira babanı ondan uzak tutması çok zor olmuştu."

" Babam bu ucubeye mi aşıktı?"

" Hem evet, hemde hayır."

Namjoon ona hakaret etmek için aralanan dudakları farkedip ortadan kaybolurken Jungkook sinirle dudaklarını birbirine bastırarak abisinin boşluğundan çekmişti gözlerini.

Kendini uzun bir yolun başında gibi hissediyordu. Yolda bir sürü engel vardı. Bu yolun başında duruyorken bile içine doğmuştu fakat asıl sorun aşılması gereken engeller değildi. Asıl sorun yolunu kapatıp her şeyi bilinmezliğe sürükleyen o sis bulutuydu. Genç kral önünü göremiyordu. Genç kral önünü göremiyor ve bu duruma daha çok öfkeleniyordu.

Zayıf düşmekten korkuyordu bir nevi. Bin bir türlü zorlukları atlatarak yükseldiği mevkisinin elinden alınmasından korkuyor önündeki tüm belirsizlikleri yıkıp geçmek istiyordu.

Tamda bu yüzden nefret etmişti ya yatakta bilinçsizce uzanan en büyük belirsizliğinden. Tamda bu yüzden ölmesini istemişti hayatını altüst edeceğini düşündüğü yeni zayıflığının.

Haklıydı da...

Genç kralın hayatını altüst edecekti güzel cadı.

Fakat bunu kralının düşündüğü yolların tam aksi bir yol ile istemsizce yapacaktı...

LanetWhere stories live. Discover now