B Ö L Ü M İ K İ (+18)

Start from the beginning
                                    

Yatağa uzandığımda telefondan not aldığım şeyleri incelemeye başladım. Genelde ses kaydı alırdım olayları tane tane anlatırdım kendime.

"26 Kasım 16.15 kurbanın cesedini evin hizmetlisi evin garajında bulmuş. Hizmetli başkanın cezasından dolayı odasından çıkmadığını düşünmüş. Yapılan otopside kurbanın 11 ile 16 saat önce öldüğünü teşhis etmiş. Yani Tek o gün hiç odasına çıkamamış. Başkan 26 Kasımda eve gece 1 sularında gelmiş. Ev içi kameralar yok. Komşular bağırış sesi duymuş. Başkan Teo'yu parti yüzünden fena azarlamış. Bir komşusu evden dahi kovduğunu işitmiş. Teo parti verip herkesi eve toplamış akşam 21 sularında. Çok kalabalık değilmiş sadece on, on iki kişilik bir grupmuş. 2 de herkes evine tamamen dağılmış. "

Partide olan kişilerin adlarının olduğu nota tıklayıp hafızamı yokladım. Tanıdığım kimse yoktu. Teo'yu da çok tanımazdım ki arkadaşlarından tanıdığım olsun. İnsanlar tanımadığımı bilse daha iyiydi. .

Olayla ilgili ses kaydını uyku bedenimi esir almaya başlayana kadar tekrar tekrar dinledim. En sonunda gözlerim dayanılmaz yorgunlukla kapandığında derin bir nefes aldım.

Uyku problemi olan insanlar bilir. Uyku bazen en büyük işkence bazende en büyük ödüldür insana. Ben ödülümü kucaklandım bu kez. 38 saat sonra ilk kez gözlerimi kapatıp uykuya dalabildiğim için tebrik ettim kendimi.

Gözlerimi yüzüne vuran güneşle açtığımda güneşin batmak üzere olduğunu anlıyorum. Tahminimden çok uyumuştum. İki saat uyumayı hedeflerken altı saat uyumuştum. Bu iyiydi. Vücudum bir süre bu uykuyla ayakta kalabildi.

Yatakta oyalanmadan kalkıp telefonumu elime aldım. Maria yeni bir müvekkilim olduğunu haber vermişti. Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım. Odaya tekrar döndüğümde sigaramın bir dalını dudaklarım arasına alıp yaktım. Üzerime bir şeyler ayarlarken oldukça hızlı karar verdim. Halletmem gerekken çok işim vardı. Bez çantamın içine yedek bir takım koymayı ihmal etmedim. Nikotin bedenimi ayıltırken hızla üzerimi giyip sarı saçlarımı ensemin biraz üstünde at kuyruğu bağladım.

Düşüncelerimi toplamak gibiydi saçlarımı toplamak... Daha kolayıydı tabi.... Yüzüme baktığımda kendime gülümsedim. Kırgın çocuğa gülümsedim. Çantamı alıp odadan çıkıyorum ki aşağıda bir kırılma sesi duydum. Çantamın sapını sıkıca tutup odamdan hızla çıktım.

"Baba. İyi misin?" diyerek bağırmaktan alamadım kendimi. Deli gibi korktuğumu hissettiğimde salonun ortasına yere diz çökmüş önündeki kırık vazoya bakan babamı gördüm. Gözleri dolmuş halde vazoya bakarken gözlerimi sıkıca yumdum. Onun vazosuydu bu... Babam farklı biriydi her şeye anlam yüklerdi bu da onu kırılgan biri yapıyordu.

"Babacım iyi misin?" diye sorarken çantamı yemek masasına bırakıp yanına ilerledim. Kafasını dürüstçe iyi olmadığını göstererek salladı.

"Nasıl oldu baba bu?" derken onu kendime çekip sarıldım. Kolları belime dolandığında benimde gözlerim dolmuştu. Onun değiştiğini hissettiğim anlardan biriydi. Önceden bana hiç sarılmazdı...

"O vazoyu görünce anneni özlüyordum. Kırdım. Ama şimdi çok pişmanım." dediğinde gözyaşlarını servet bıraktığı için hafifçe sarsıldı bedeni.

"Baba zaten anlaşmamış mıydık, hiçbir şeyi kırmak yok diye. Bu seferlik önemli değil. Ayrıca o sadece bir vazo. Kırılması en mümkün şeydi." dediğimde onu nasıl sakinleştireceğimi bilmiyor sadece kafasını dağıtmaya çalışıyordum.

"O sadece bir vazo değil." diyerek beni itti. Bedenim hiçte kibar olmayan itişi ile geriye düşerken elim dengemi sağlamak için yere tutunduğunda kırık vazoya parçasına denk geldi. Elimdeki yanma ile gözlerimi sıkıca yumdum.

"O sadece bir vazo değil. Annene aldığım ilk çiçeği koyduğu vazo." Derken bakışlarında bana karşı öfkesini gördüm. Buna alışıktım. Yapmam gerekken sadece umursamamaktı. Sonuçta o hastaydı. Ama o bunu zorlaştırdı.

Hasta değilken de sana böyle davranırdı Ans.

"Hiç düzelmyeceksin değil mi Ans? İyi biri olamayacaksın? Sen kendinden başkasını düşünmeyen bencil birisin." dediğinde ise hiç değişmediğini fark ettim. Sözleri ona aitti. Bana onlarca kez söylediği sözlerdi.

Yerden kalkıp üzerimi düzelttim. Kanadığını gördüğüm elimi televizyon önünde duran peçetelerden biriyle kapattım.

"Hadi baba sen içeri geç ben burayı toplayayım." dediğimde gözlerine bakmıyordum. Çünkü gözlerinde bana karşı duyduğu öfkeyi görmek istemiyordum.

"Senin yüzünden..." fısıldar gibiydi. "Her şey senin yüzünden. Annen de kardeşinde senin yüzünden öldü Ans." Onun söyledikleri canımı her ne kadar acıtsada. Hatırladığı için şaşkınlıkla ona döndüm. Uzun zaman sonra annemin öldüğünü dile getiriyordu. Bana uzun uzun baktıktan sonra içeriye yürüdü. L koltuğun en köşesine oturup yeri izlemeye koyuldu. Onun oturmasını fırsat bilerek cam kırıklarını topladım hızla. Bakışları hiç tepki vermeden yeri izlerken ortalığı toplamayı bitirdim. Gitmek istiyor ama onu yanlız bırakmak istemiyordum.

"Baba ben çıkıyorum." dediğimde sesimi ben bile zor duydum. Ama onun parlayan gözleri beni buldu.

"Tamam güzelim. Sana kolay gelsin. Çok geç kalma akşam ailecek yemek yiyelim. Annende gelir birazdan." dediğinde yaptığım tek şey elimdeki kesiği parmaklarımla bastırmak oldu. Acıyı orada hissetmek istedim. Ona bakıp gülümsedim ve kafamı salladım. O da gülümserken evden koşar adım çıktım.

"Ans akşam Lucas'ı da çağırsana bizimle yemeğe katılsın. " dediğinde son nokta o oldu. Gözlerim buğulanırken arabana ilerledim. Şöfor koltuğunda yerimi alırken gözyaşlarımı serbest bıraktım.

Belki de her şey gerçekten benim yüzümdendi. Belki...
Lucas gibi annemde benim yüzümden ölmüştü.

Sessiz Ve Sensiz (+18)Where stories live. Discover now