25. Bölüm: ¶ SAVAŞ IN İNCİSİ••

193 28 2
                                    


Yılın bu zamanları İstanbul'da yağışlı geçiyormuş, normal şartlarda bu bilgiye haberlerden kolaylıkla ulaşırdım. Son bir kaç günde yaşadığım olağanüstü şartlar sonucunda, Savaşın odasının camına vuran yağmur damlacıkları sayesinde bizzat şahitlik ediyorum. Ne güzel şehirsin İstanbul.

Şiir gibisin...

Boğazın eşsiz manzarasını izlerken, geçen yıl tamda bugün ne yaptığımı anımsamaya çalıştım. Zihnimi ne kadar zorlarsam zorlayım çabalarım beyhude, nede olsa insan sadece mutlu olduğu anları hatırlar ve bu günün unutulmaz günlerden olacağına o kadar eminim ki...

-----

Saat 06.00.

Oda yavaş yavaş gün ışığı sayesinde aydınlanmaya başladı. gözlerimi ağır ağır

araladım, aslında gece çokta uyuyabildiğimi söyleyenemez. Yaşadıklarımın gerçekliğini anlamaya çalışırken saat neredeyse dört'e geliyordu.

Başka insanlar bu durumu basit bir tanışma olarak adlandırabilir. Hatta abarttığımı ve belkide umutlandığımı. Benim için ise durum o kadar da sıradan değil, basit hiç değil. Son derece heyecanlı ve bir o kadar da keyifli. Evet bu şekilde tanımlamam yanlış olmaz.

Bi müddet yatağın içinde oturup, rüzgarın etkisiyle uçuşan perdelerin duvara vuran gölgelerini izledim. Boş duvarlara göz gezdirip her köşede, her tabloda,odanın her santiminde Savaşa ait bir iz aradı gözlerim.

Dolabın içindeki kyafetleri de olmamış olsa,bu oda için misafir odası tabirini kullanmak yerinde olurdu, zira tanıdığım Savaşa ait hiç bir iz yoktu.

Antalya'daki odası gözümün önünde belirince, aydınlıktan nefret ettiğini hatırladım. O kalın siyah güneşlikler sayesinde zifiri karanlığa gömülen odasında nasılda huzurlu uyuyordu. Güneşlik bile olmayan bu odada gerçekten uyuyabiliyor musun Savaş?

Gözlemi odada gezdirirken odayı dekore eden kişinin Savaş değilde annesi olduğuna emin oldum. Orta yaş sadeliği, beyaz ağırlığı ve aşırı düzen barındıran bu odada Savaşa ait olabileceğini düşündüğüm tek şey hemen karşımdaki duvarı boydan boya kaplayan kitaplıktı.

Ansiklopedi, tarih kitapları ve bilim dergileri ile çakılı olan kitaplığındaki kitaplarına birer birer baktım. Kitap okumayı sevdiğini biliyorum ama bu ilgili okuyucudan ziyade, koleksiyonculuğuymuş gibi geldi.

Bu yaşta bunca kitabı okumuş olmasına imkan yok. Göz hizamdaki raflarda kendi zevkime göre bi kitap bulamazken, en üst rafta duran tek aşk romanı ve yanındaki minik kutu dikkatimi çekti. İçimdeki merak duygusuna inat gerisin geri yatağıma döndüm. Gözlerimi kapatıp, ipek çarşafların soğukluğu altında kendimi uyumaya zorladım.

Dakikalar peş peşe sıralanırken, içimdeki dürtüyü durdurmaya çalışmak yerine, merakıma yeni düşmeyi tercih ettim. Ne olabilir ki? Basit bir kutu sadece, herkesin kitaplığında olan, sıradan bir kitap.

Daha fazlası değil...

Daha fazlası olmamalı...

Birer birer basamakları çıkıp, gizli hazineye ulaştığımda, bunun basit bir hediyeden çok daha fazlası olduğunu anlamam uzun sürmedi. Sayfaları hızla çevirirken hemen hemen her sayfada olan kırmısı mürekkeple yazılmış notlar, kitabın Savaş' a değilde genç bir kıza ait olduğunu haykırıyordu.

Aşk notları, tarihler minik çizimler sonunda en arkada sayfada yazılı olan tek kelime..

" Sadece sen..."

Kitap, raftaki yerini geri alırken ahşap renkli kutuyu alıp yatağa döndüm. Belki özelini karıştırmak hoş değildi, böyle birşey bana yapılsa çıldırırdım, ama şu an empati kurmam gereken son an mış gibi geldi. Daha doğrusu empati kurmamayı tercih etmek işime geldi.

UR SERİSİ		~ İNCİ.. (Karamel Düşler - Düzenlememiş Tam Hali)Where stories live. Discover now