Ufak Detaylar (III)

171 40 59
                                    

İstanbul'un gündemi, kısa sürede Dünya'nın da gündemi oldu. Şehir içinde sadece yarım saat içinde olup bitenlerden geriye büyük bir hurda ve ceset yığını kaldı. Yönetimde ve kolluk kuvvetlerinde panik havası vardı. Özel bir tim kurulması için atamlar yapıldı ve acil durum ilan edildi. Polis barikatına alınmış patlama alanına giden medyanın kameralarına ve toplanan kalabalığa bakarak konuşma yapan, tanınmış yüzlere sahip politikacılar, bu olaya karışan kim varsa en kısa zamanda adalet karşısında hesap vereceklerine dair söz verdiler. Acil baskı gazetelerde, canlı yayınlarda ve sosyal medyada olay "Mafya Hesaplaşması" başlığı aldı. Alınan kararların Yakuza'dan başlayıp, en küçük suç örgütü koluna dek, büyük bir savaşın fitilini ateşleyeceği kesindi. 

         Başkomiserin yumruğu, masanın etrafında toplanan ekibin sayamayacağı kez masaya indi ve küfürler savurdu. Yüzü is lekeleri ve sıyrıklarla dolu Aylin, donuk bakışlarla masaya sabitlenmiş gözlerini bir kez kırpmaktan başka hiçbir tepki vermedi. Ekibin geneli sessizdi. Polis merkezinde büyük bir kargaşa yaşanıyor, çalan telefonların ve Aylin'in ekibine yöneltilen azarların ardı arkası kesilmiyordu. 

         "Görevi bizden aldılar." diye mırıldandı, Halit. "Ramak kalmıştı, çok az kalmıştı!" Son kez masaya inen yumruğunda tükenmişlik ve hayal kırıklığının yavaşlığı vardı. 

          "Sizi görmek isteyen biri var, başkomiserim,"

          Halit, jaluzi perdeleri kapalı olan odanın kapasını açan genç memura baktı. "Kim?" 

         "Savcı Hilal," 

         "Gelsin, oğlum, gelsin." Başkomiser masadaki elini kaldırdı ve yüzüne bastırdı. Sabır dilercesine elini yüzünden aşağı çekti ve başını iki yana salladı. Gömleğinin cebinden sinirli hareketlerle sigara paketini çıkarttı ve son sigarasını yaktı. Sigara dumanı, oda duvarına asılmış "Sigara içmek yasaktır" tabelasına karşı tavana yükseldi. Başkomiserin avucunda sıktığı paketten hışırtı sesleri duyuldu.   

         Genç memur kapıdan çekildiği an hızla odaya yönelen Hilal, göğsüne bastırdığı pembe karton kapaklı dosyaları masaya bıraktı. Gözleri, sinirli gözlerle bir yere odaklanmış Halit'e, ardından da baktığı yere döndü ve kaşları bitişti; yüzü kir ve kan içindeki Aylin oldukça donuk görünüyordu. "Başkomiserim," dedi, gözleri hâlâ Aylin'de iken. 

        "Sayın Savcım." dedi Başkomiser, mecburiyetten olduğunu belli eder bir ses tonuyla. 

         "İlginizi çekebilecek bazı bilgiler ve raporlar edindim." dedi Hilal. "Başını masaya koyduğu dosyalara çevirdi ve hafifçe masaya doğru eğilip, dosyaları parmaklarıyla karıştırmaya başladı. "Bu dosyaları özellikle incelemeniz gerek," dedi, dosyaları karıştırmaya devam ederken. "Fakat bunu daha da özenle incelemeniz gerek."  

          Başkomiser, önüne koyulan pembe kapaklı dosyayı açarken, Hilal devam etti. 

          "Mekânın içinde olan diğer kadının izini takip edemedik. Kadın profesyonel ve Mobeselerde, kameralarda, neredeyse görünmez." Kollarını göğsünde birleştirdi. "Sistemde kayıtlı değiller, veri tabanının hiçbir yerinde yoklar," dudak kenarı memnuniyetsizlikle seyirdi, "Global veri tabanında da yoklar." 

            "Çünkü onlar birer Doragonkurō." dedi Aylin, donuk bir ses tonuyla. Ne dediğini fark edince gözleri kırpıştı ve etrafındakilere baktı. Bütün gözler üzerine dönmüştü. 

            "Onlar birer ne?" Başkomiser, sandalyeden kalktı ve avuçlarını masaya dayadı. 

             Aylin, uydurmak için bir bahane düşünürken, kapı ikinci kez tıklatıldı ve beklemeden açıldı. Elinde bir kâğıtla içeri giren memur, direkt başkomisere yöneldi. 

8,9,3/Yakuza -I- (GxG)Where stories live. Discover now