Poyraz'ın sorusu üzerine Hilal gözlerini nihayet yaşlı adamdan çekmişti. "Ben mi?" diye mırıldandı. Ardından evde yaşadıkları aklına geldiğinde yabancının telefonunu tek bir neden için almadığını anladı.

Hilal her şeyden habersiz gibiydi. Yaşlı adamı burada gördüğüne en az Poyraz kadar şaşırmış görünüyordu. Poyraz onu buraya Hilal'in çağırdığını düşününce durumun garipliği onu iyice rahatsız etti. "Hilal..." Poyraz sakin kalmaya çalışarak dağılmış haldeki kıza tekrar seslendi. " Bu adamı tanıdın değil mi?" Yaşlı adamla kızın arasında durmaya özen gösteriyordu. Bir kalkan gibi, kendini kullanıyordu.

Hilal yaşlı adama baktı ve başını salladı. Onu nasıl tanımazdı. Günlerce onun resimlerine bakmıştı. Günlerce onun bu hikayenin neresinde olduğunu sorgulamıştı. Sonra da yok saymıştı. Taa ki şimdi Oğuz Asil'i karşısında görene dek...

Poyraz devam etti. "Sana saldırıya uğradığımı yazdıktan sonra bana buranın konumunu attın. Öncesinde Kaan aradı ve Rıza Öncünün Oğuz'u ihbar ettiğini söyledi. Bizi öldüreceğini söyleyince başına bir şey geldi sandım. Dakikalar önce geldiğimden beri seni arıyorum."

Hilal geriye doğru adımladı. "Bizi mi öldürecek?"

Ancak Poyraz cevap vermeden Oğuz konuştu. "Daha fazla beklemeye gerek yok." dedi vaktin geldiğini düşünerek. Az sonra yapacakları için en ufak bir tereddüt hissetmiyordu.

Poyraz Hilal'i arkasına çekerek yaşlı adama döndü, "Böyle olması gerekmiyor, polis birazdan burada olacak. Öldürürsen... Sıyrılamazsın. Bana bir kişinin öleceğini söyledin, Hilal'i bırak gitsin." dedi tereddütsüzce. Kaan'a zaten haber vermişti, bir an önce gelmelerini umuyordu.

Hilal o anda  yaşlı adamın elindeki silahı gördü. Dehşete kapılmıştı. Her şeyin bittiğini düşündü. Yolun sonuna gelmişti. Yaptığı tek hatanın sonucu böylesine ölümcüldü.

Oğuz keyifle güldü. İkilinin onun önünde yaşadığı tüm korkuya verdiği bir tepki değildi bu ancak karşısındaki iki genç öyle sanmıştı. Güldüğünde yaşına göre daha yaşlı duran suratı daha da çirkinleşti. Tepkilerinin tuhaflığı Hilal'i fazlasıyla ürkütüyordu. Oğuz kendinde değilmiş gibiydi. Gözlerindeki boş bakışa eşlik eden uyumsuz mimikler anlamsızdı.
" Biliyorum." diye mırıldandı güçsüz sesiyle. "Bol şans."

Hilal adamın şans dileyerek onlarla dalga geçtiğini sandı. Elini Poyraz'ın eline kenetleyip, kapıya koşma şanslarını tarttığı sırada Oğuz'un silahı kendi başına dayadığını gördüğünde tüm telaşı yerini şaşkınlığa bırakmıştı. Poyraz da ondan farklı değildi.

Oğuz ikiliye boş gözlerle bakmaya devam ederken tek bir tereddüt emaresi göstermeden tetiğe bastı. Ayakta duran bedeni yere yıkılırken çıkan tok sesle Hilal'in çığlığı birbirine karıştı.

Tehlikeli bir oyundu bu, ölümün araç olarak kullanıldığı ve kazananın büyük kayıplar yaşadığı. Birileri ölecekti ama bunun bilincinde olması, karşılaştığı ilk cesede soğukkanlı bir şekilde tepki vermesine yetmemişti.

Önemsememesi gerekirdi, hissetmek onun için bile şaşırtıcıydı... Tüm olanlardan sonra önündeki sorunlardan birinin temizlediğini görmek onu rahatlatmalıydı belki de.

Ama yaşadığı ve hissettikleri her şeyin tam tersiydi ve bu büyük bir sorundu.

Sorunun kendisi Hilal'di esasında. Yabancıyı doğru tercih yaptığına inandıracak kadar iyi bir oyuncuydu. İstediği sevginin kırıntısına sahip olsa her şeyden vazgeçecek kadar ileriye gidebileceğini kim tahmin edebilirdi ki?

Yabancının yetersiz kaldığı nokta tam olarak buydu. Hilal'i anladığını sanıyordu.

Diğer taraftan Hilal'in bilmediği pek çok şey vardı. Yabancıyı koruduğunu düşündüğü Oğuz kendini gözlerinin önünde vurarak öldürmüştü. Yabancının istediğini yapmadığı için bedel ödeyeceğini sanıyordu fakat bu yaşananlar ödülden farksızdı.

SREİN | Texting ލWhere stories live. Discover now