‹|57|›

427 50 29
                                    

SREİN
~elli yedinci bölüm~

Korku güçlü bir duyguydu. İnsanı geri çekilmeye iterdi çoğu zaman. Ancak nadir zamanlarda korku insanın asla yapmaya cesaret edemeyeceği şeyleri yapmasına neden olurdu.

Tıpkı şimdi olduğu gibi.

Bu izbe yere gelmesi tüm korkusuna rağmen ilerlemesinin nedeni şüphesiz  korkusuydu.

Yüksek tavandan sarkan büyük avizeler gözüne çarpan ilk detay oldu. Duvarları kaplayan raflarda ne olduğunu anlayamadığı birkaç cisim var olsa da genel olarak bomboştu. Rafların üzerindeki büyük kırık camlardan esen rüzgar rafların bazılarının üzerindeki örtülerin yavaşça saklanmasına neden oluyordu. Yerde tozla kaplanmış örtülere basmadan yıpranmış ahşap zeminin üzerinde ilerledi. Sessiz adımları büyük odanın sonundaki kapının ardından sızan cılız ışıkla durdu.

Karanlıkta daha fazla ileriye gitmek için telefonun fenerini kullandı. Bir zamanlar yaşayan yapı yıllar boyu bir başına bırakıldığı için çoktan canlılığını yitirmişti. Toz kokusu rutubet kokusuna karışıyor ilerledikçe Hilal'i daha çok boğuyordu. Bulunduğu giriş salonu fazlasıyla büyüktü. Arka tarafa doğru sırayla dizilmiş iki kanatlı büyük kapılar gözüne çarptı. Ses çıkarmadan ilerliyordu nedensizce. Kapıların çoğu ardına kadar açıktı. Tek tek tüm odalara bakmaya başladı. Kapalı olan kapılardan birine geldiğinde elini uzatıp kapının yıpranmış yüzeyine dokundu ve hafifçe itti. Kapı ağırca açılırken bir şekilde içeride bir şey bulacağını hissediyordu ve tüm benliği buradan koşarak kaçması için ona baskı yapıyordu.

Geri adım atmadı, girdiği bu oda da boştu. Odanın kapısında içeriye bakarken yabancının neden onu buraya sürüklediğini düşünüyordu. Bu esnada duyduğu cılız bir ses nefesinin kesilmesine neden olacak kadar büyük bir korkuyla odaya girmesine neden oldu. Ses yakından gelmişti, kapalı olan diğer kapının ardından. Burada yalnız olmadığı açıktı, peki o kapının ardında kimi bulacaktı.

Yabancının sözünden çıktığı için kendini güvende hissetmiyordu, tüm korkusunu besleyen paranoyasıydı aslında. Kaçamazdı... Kendini sakinleştirmeye çalıştı. 

Sonuçta o, bu hikayenin kurbanı değildi.

Bulunduğu odadan çıkıp sesin geldiği odanın kapısına yine sessizce ilerledi. Kapı kapalı olmasa da bulunduğu aralık içeriyi görmesine engel oluyordu. Kapıyı biraz daha aralayıp içeriye baktı. Bulunduğu oda büyük olmasa da odaya dağılmış masalara rağmen geniş başka bir odaydı burası.  Tozlu masalar ve kirli beyaz örtüler her yerdeydi. Oda bu haliyle bir dersliği andırıyordu.

Ama tüm bunlara fazla kafa yormadı çünkü bu izbe yere gelmesinin nedeni karşısında duruyordu. Gördüğü manzara karşısında donup kalmıştı. Kapıyı iten elini geri çekmemek için direndi. Ancak içeride bulunan iki kişi karşısında hissettiği tedirginlikle bunu başarmak hiç kolay değildi.

"Sonunda geldi." dedi yaşlı adam ruhsuz bakışlarını onları gizlice izleyen Hilal'e dikerek. Gözleri bir ölünün gözleri kadar boş bakıyordu. O bedenin içinde bir ruh olduğundan şüphe etmişti. Gözlerin odağında kim olsa aynı hissederdi muhtemelen. Adamın mimiksiz ifadesi sabırsız sözlerini yansıtmaktan çok uzaktı.

Hilal fark edildiği an kapıyı tamamen açtı ve içeriye doğru birkaç adım attı bu esnada yaşlı adamın sözleri üzerine Poyraz'ın dikkati de odaya giren Hilal'e kaydı.

"Hilal," dedi güçsüz bir sesle. "Hayır hayır... " Burada olması Poyraz'ı panikletmişti. Masalardan birine yasladığı bedenini kaldırıp kızın yanına geldi.  Ellerini kızın soğuktan buz gibi olan kollarını tutarak tedirginlikle konuştu. "İyi misin?
Beni buraya çağırmanı o mu istedi?"

SREİN | Texting ލOnde as histórias ganham vida. Descobre agora