28. Bölüm

1.8K 230 10
                                    

Nurdan sessizce güldü dikkat çekmemek adına. Ofiste derin bir sessizlik hakimdi. Final artık neredeyse tamamen hazırdı. Kutlama yapacaklardı lakin Eylül Yağmurları ekibi henüz finali yazamamışlardı. Onların çalışmalarını bitirmelerini bekledikleri için sessizliklerini koruyorlardı.

Bir kozmetik markası mail atmıştı reklam işbirliği için. Acayip şaşkındı. Takipçi sayısı iki yüz bini geçmişti kitap olayından sonra. Yalçın çaktırmıyor ama resmen de-li-ri-yor-du! Kıskançlığından öyle bir kuduruyordu ki! Bir kere zaten muhtemelen ağzından kaçırarak 'Yıllardır yazıyorum, şunun çeyreği kadar değer görmedim' demişti. Nurdan susmuştu sadece. Medya dünyası acımasızdı sonuçta. İnsanlar seçiyorlardı. Nurdan'ın da takipçi ağı çok kalabalıktı. Biraz daha bu konunun üstüne düşebilse daha çok takipçisi olurdu. Kitapkurtları makyajseverler, eski blogcular, forum takipçileri falan onu merakla takip ediyorlardı. Bir de anne olacaktı şimdi. Anneler de sosyal medyada baya rağbet gören bir kesimdi. Ona da ayrıca oynayabilirdi. Ama hiç kendini çocuğunu sosyal medya malzemesi ederken düşünemiyordu.

Yalçın'ın delirmesine neden olan bir diğer ayrıntı da, günde en az elli kişinin Nurdan'a yürümesiydi. Nurdan o yüzden paylaşımlarını bir hayli seyreltmişti. Hele de havalı bir fotoğraf koydu mu ortalık karışıyordu. İki tane penis fotoğrafı bile almıştı. Neyse ki Yalçın mesajları görmeden adamları engelleyip şikayet etmişti.

Toplantı odasının kapısı açıldığında kafalar oraya döndü. Bir uğultu halinde tüm ekip dışarı dökülürken Yalçın, Tülin ve Erkan'a direktifler veriyordu. Bir yandan da saatini kontrol ediyordu.

Eylül Yağmurları'nın ekibinden olan Mehmet, Nurdan'a sataşarak "Ooo, birileri gitmemiş, beyini bekliyormuş!" dedi neşeyle. Bunu tatlılıkla söylemişti. Neyse ki ofisteki kimse onu 'patronla yatan şıllık' olarak yargılamıyordu. O da ayrı bir gerginlik konusuydu Nurdan için.

Mehmet'e bakarak sırıttı. "N'oldu şimdi? Eylül'le Ahmet kavuştu mu? Ağlıyor muyuz? Peçeteleri hazır edeyim mi?"

Tülin eşyalarını masaya bırakırken "Sen kesin et. Zırıl zırıl ağlarsın," dedi. Nurdan yüzünü buruşturdu.

Yalçın odasına dalmadan önce Nurdan'a bakıp "Ceketimi alıp geliyorum!" diye seslendi. Yemek seçmeye gideceklerdi mekana. Nurdan hızlıca yerinden kalkıp koştur koştur Yalçın'ın ardından odaya girdi ve kapıyı kapattı.

Konuşmak için bu anı beklemişti. Şimdi söylemişti söylemişti. Daha da fırsatı olmayacaktı. Tüm dertlerini bir bir dökmesi gerekiyordu artık.

"N'oldu?" dedi Yalçın Nurdan'ın tavşan gibi kıpırdanan halini görünce. Sesi de tavırları da hala acele hali ve yetişmeye çalışma çabası yüzünden bir tutuktu.

"Seninle bir şeyler konuşmam lazım."

"Acil mi? Çıkmamız gerekiyor zira adaya gideceğiz. Yolda konuşsak?"

"Denizin ortasında konuşmaya korkuyorum."

Yalçın Nurdan böyle deyince duruldu. "Ne oldu? Kızacağım bir şey mi var?" diye sordu gergince.

Nurdan ayaklarını yere vura vura Yalçın'a doğru gitti. "Ama böyle yapma işte! Böyle dediğin an benim vazgeçesim geliyor. Zaten korkuyorum."

"Ne oldu bebeğim? Söyle artık çatlatma adamı."

"Kızmayacaksın ama söz ver."

"Tamam kızmayacağım söz."

Nurdan Yalçın'ın dibine kadar girdi. Gözlerini kaçıra kaçıra iş atmaya çalışan masum kızlar gibi baktı ona. "Ben bir teklif aldım," dedi. Sonra kedi misali gözlerini Yalçın'a sabitledi. Yalçın daha duyduğunu sindiremeden "Ve de kabul ettim," diye ekledi.

LÜZUMSUZ SAVAŞ (3)Kde žijí příběhy. Začni objevovat